AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Azınlık

Lozan'da azınlıklar konusu geniş ve sert tartışmalara konu oldu. Türk tarafı azınlık tanımının "din esası"na dayandırılmasını öngördü ve azınlıkları "gayrımüslim azınlık" olarak sınırlamakta ısrar etti. Müslüman topluluklar adeta bir tek milletti. Burada millet tanımının bile İslam'dan gelen bir özle "din temelli" olduğu gözlenir.

İtilaf devletleri temsilcileri "Türk"ten başka milletlerin, özellikleri Kürtlerin de azınlık kabul edilmesinde ısrar etti.

Türk temsilcilerin buna itirazdaki ısrarı Batılı ülkelerin ve Rusya'nın Osmanlı bünyesindeki azınlıklardan bağımsız milletler çıkarma yönündeki politikaları idi. Endişe edildi ki, Batılılar, şimdi olmasa bile uzun vadede Kürtlerden de bağımsız bir devlet çıkarmak ve Anadolu'daki İslam bütünlüğünü, olabildiğince küçültmeyi amaçlamaktadırlar.

Lozan'da Türk tarafının tezi hakim oldu ve azınlıklar "gayri müslim" sınırlaması içinde kaldı.

Ondan sonrasının bir boyutu, Türkiye'de Lozan'daki "Müslüman toplulukların, kavimlerin eşit ve kardeş kurucu unsur statüsü"nün sağlıklı biçimde uygulanıp uygulanmaması ile ilgilidir.

Burada sorun oluştu.

Ve zaman içinde Kürtler Türkiye'de "Türk ağırlıklı" bir sistem teşekkül ettiğini, Kürtlerin kendi özgün değerlerini koruyamadığını, geliştiremedeğini düşündüler. İsyanlar oldu ve en sonuncusu 15 yıl kadar Türkiye'nin Türk - Kürt kanını, canını, maddi varlığını emdi.

Bu arada Kürtlerin içinden muhtemel ki "Lozan'da azınlık olsaydık daha iyi olurduk. Belki bu, azınlıktan devlete gibi bir yolu da açardı" gibi hisler geçmiştir.

Yine bu arada, Avrupa - Amerika, hatta Rusya ekseninde "Kürtlere özel ilgi" hiç bitmedi. Buna zaman içinde İsrail de katıldı. Bu güç odakları, Kürtlere ilgiyi, Ortadoğu'da bir ayak olarak gördüler.

Türkiye de, "azınlıktan devlete" kaygısını hep saklı tuttu.

Şimdi, Lozan'dan 81 yıl sonra bir Avrupa belgesi hazırlanırken yine "Kürtler ve azınlık" kelimeleri bir araya geliyor. Üstelik buna "Aleviler" de ekleniyor. Çünkü bir süredir Aleviler de, "hakim sistem"in "Sünni" ağırlıklı olduğu iddiasıyla Avrupa kapılarında bir tür özel statü arayışını seslendiriyorlar.

Hükümet, muhtemel ki taa Lozan'a yansıyan devlet refleksi ile İlerleme Raporu'nda yer alan Kürtler ve Alevilerle ilgili açık azınlık tanımlamalarına itiraz ediyor, bu itiraz, bir ölçüde etkili oluyor ve Kürtlerle ilgili açık azınlık tanımlamaları kaldırılıyor, ancak örtülü bir biçimde yine de azınlık statüsü seslendirilmiş oluyor. Aleviler ise belki bir Avrupa belgesinde ilk defa "azınlık" olarak niteleniyor.

Buradan bir şey anlıyoruz ki Avrupa'nın zihin dünyasında Kürtlerle ilgili azınlık nitelemesi kalkmış değil, artı buna Alevilik de ilave edilmiş bulunuyor.

Bu sonucu nasıl okumalı?

"Eğer Avrupa, Türkiye'nin kaygılandığı gibi "azınlık" meselesini kötü niyetlerle öne sürüyorsa...." diye başlayarak okumak mümkün.

Bir de "Yok canım, onlar geçti artık, Avrupa öyle hinoğlu hinlikleri bıraktı, olayı sadece bazı kültürlerin korunması ekseninde insaniyet namına önemsiyor... Bu yeni Avrupa mantığıdır. Avrupa Türkiye'de kültür - ırk kamplaşmalarını derinleştirerek nereye varacak ki?" diye okumak...

Bu ikincisi, Avrupa'nın "iyi niyet"ini ispat sadedinde seslendiriliyor.

Tabii, bu "iyi niyet okuması"na, "Türkiye'nin bu konudaki duyarlılığı bilindiği halde neden azınlık?" sorusunu sormak, "Sakın Türkiye'nin AB zaafından istifade ederek, resmi bir belgeye böyle bir statü sokuşturulmak istenmesin!" kaygısını belirtmek, yabana atılır bir tavır olamaz. Türkiye'de geniş Müslüman dindar kesimlerin de "özgürlük sorunu" bulunmasına rağmen, Avrupa'nın onlarla hiç ilgilenmeyip özel alanlar oluşturması da dikkat çekecektir. Bundan sonra bir süre Avrupa'nın "azınlık" konusu ile ilgisinin "iyi niyet" ekseninde sorgulanacağı bellidir. Bu arada tartışmalar sürerken "Atı alan Üsküdar'ı geçer" şeklinde bir durum oluşur mu, o da hesaba katılmak durumunda.

Olayın bir de "azınlık statüsü arayışı" yönünden ele alınması lazım. Aleviler ve Kürtlerin durumu ele alınmalı. Bir de bir ara yüreklerinde "Azınlıklar kadar özgürlüğümüz olsun" söylemi gelişen "İslami camia"nın duyguları... Devlet - toplum ilişkileri açısından burada da kendi toplumunu dünyadan özgürlük arar hale getiren bir hayati sistem sorunu var. Onu ayrıca yazmak istiyorum.


11 Ekim 2004
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED