|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Şiir kitaplarımın bilgisayara aktarımı sona erdi ve geçtiğimiz Perşembe günü, önümüzdeki yılın ilk ayında basılması planlanan 'Toplu Şiirler'imi Hece Yayınları'na gönderdim. Bugüne kadar yayımlanmış 7 adet şiir kitabımın topluca basımını üstlenen Hece Yayınları'na, bu vesileyle şükranlarımı arzetmeyi bir şair borcu biliyorum. İnsanın, sahip çıkıldığı hissini taşıması ne kadar hoş ve lezzetliymiş.. Amiyâne tabirle, "tadından yenmiyor".. Neyse, konumuz bu değil.. Düşünüyorum da, 25 yıl (Bir başka ifadeyle 'çeyrek yüzyıl'!) geçmiş ben şiire başlayalı.. İlk 5 kitabımın (Son iki kitap bilgisayarda kayıtlıydı) yazımını yaparken, neler neler geçti gözümün önünden: Yönelişler dergisine 'yönelişim', Ebubekir Eroğlu'nu tanıyışım, Yönelişler'de 'ilk' şiirimin basılışı, Üsküdar'da kaldığım öğrenci evinde şiir odaklı sohbetler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe koridorundaki şiir tartışmalarımız, basılmayacağını bildiğim hâlde elimde kaldığı sürece baskısından kurtulamayacağına inandığım üç şiirimi "toplumcu-gerçekçi" bir dergiye verişim, yeni şair arkadaşlar edinişim, bir süre sonra Yönelişler'in teknik sorumluluğunu üstlenişim, çıkacak her yeni sayı için yazı ve şiir peşinde koşmalarım, matbaaları ve kâğıtçıları arşınlayışım, etkilendiğim ve etkilenmekten hiç korkmadığım ve döne döne okuduğum şairler, Yönelişler'de şiir üzerine yazı denemelerim, derken ilk şiir kitabımın basılışı, hissettiğim mutluluk ve sevinç rüzgârları, gazete röportajları, kitapla ilgili dergi ve gazetelerde çıkan yazılar, ardından peş peşe ikinci ve üçüncü şiir kitaplarımın yayımlanışı, yayınevi kurma ve hiç sönmeyen yeni dergi çıkarma hayâllerimiz, basım aşamasında gerçekleşmeyen şiir albümüm (İçinde plak olmadığı hâlde, tıpkı plak kapaklarının dış ve iç yüzeyinde yazılı olan şarkı sözleri gibi şiirler yer alacaktı bu albümde. Bir Adnan Özer projesiydi, olmadı..), Erenler'i keşfedişimiz ve günümüzün/gecemizin büyük bölümünü o harika mekânda şair arkadaşlarla şiir konuşarak değerlendirişimiz, ilk üç kitabın toplu olarak basıldığı ve pek azının dağıtıldığı "Şiirler" başlıklı kitabımın bir firmanın odasında heder oluşu, askerlik dönüşü bir oturuşta yazdığım uzun bir şiirin bir dergide basılışı neticesinde o dergiden şiir için aldığım hayatımın ilk -ve belki de son- telif ücreti, Yönelişler'in ikinci ve üçüncü dönem yayımlanışı ve ânî kapanışı, 4 sayı sürebilen Bürde dergisi mâcerası, imza günleri, katıldığım söyleşi ve paneller, İpek Dili yılları, genç şairler… daha neler neler.. 25 yıla sığan şiir merkezli bir sürü hâtıra.. Bilgisayara kaydederken bir kez daha farkettim: İlk dönem şiir kitaplarımda yer alan bazı şiirlerin kimi bölümleri/mısraları bugün baktığımda daha iyi algılıyor ve anlıyorum ki, açık bir zaafiyet ürünü olarak yer almış. Şiirin tamamı 'zayıf' olsa, çıkar, at! Kitabına alma! Ama değil; bir mısra ya da kısa bir bölüm.. İster istemez, bugün olsa öyle yazmazdım, diye düşünüyor insan.. Öte yandan, onlar benim 'malım', bana aitler, beni imliyorlar ve bir 'kitap' içinde bulunmaları bakımından benim imzamı taşıyorlar.. Dolayısıyla hâllerine hiç dokun(a)madım; bir bakıma 'korudum' onları. Sadece bir-iki imlâ düzeltmesi yaptım.. Mükemmel olanı arayan ve bundan dolayı şiir kitaplarının sonraki baskılarında sık sık bölüm, mısra ve mısra içi tashihler yapan şairlerin hassasiyetine (Örneğin, Necip Fazıl) saygı duymakla birlikte; kendi payıma, kitabıma girmiş bir şiirin yazıldığı tarihte yaşadığı/yaşattığı hâlet-i rûhiyesine -velev ki, 'zayıf' bir ifade olsun- yıllar sonra müdahil olmamak gerektiği kanaatindeyim. Hem, yazılan her şiirin "on üzerinden on" alması diye bir kural da yok! Bir şair ne kadar iyi şiirler yazarsa yazsın, her şiiri 'mükemmel' değildir ve elbet 'kötü' mısralar da kaleme alabilir; buna hakkı var, olmalı bence! Size bir sürü örnek sıralayabilirim bu konuda.. 'Toplu Şiirler' için hazırladığım dosyada, yayınevinin basım formatını dikkate alarak, teknik zorunluluklar dışında, kitaplarımın daha önceki iç düzenlerini de mümkün mertebe muhafaza etmeye çalıştım. Bir de baktım, karşıma 416 sayfalık bir 'toplam' çıktı! 25 yılın sonunda -hazırlayıp, sadece iki adet bastırdığım ve fakat, yeniden basılmasını düşünmediğim şiir kitabımı saymazsak- 416 sayfalık bir şiir yekûnu.. Az mı, çok mu; doğrusu kararsızım.. (Bu 'nicel' değer, o kadar da önemli değil aslında.. Zira, bir şairden kaç şiir kalıyor ki geriye? Üç-beş şiir; hepsi bu! Ve zaten o üç-beş şiir için yazılmıyor mu onca şiir?.) Ancak, şiirimin 'niteliği' hususunda bir fikrim ve kararım var! (Bir şair, kendi şiirlerine 'dışardan', 'başkasının gözüyle' bakmasını bilirse; pek alâ, şiirinin 'niteliği' hakkında 'doğru' ve 'gerçekçi' bir fikre/karara sahip olabilir..) Yoksa, bugüne kadar geçen ömrümün yarıdan fazlasını, niye 'şiire' vakfetmiş olayım? Deli miyim, ben?..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |