|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Bir veya birkaç yıl sonra, takvimimize 06.10.2004 tarihinde düşülen notu hatırlarken, Ekim 2004 ayının ilk haftası, Türkiye için önemli bir dönüşüm gününü içerisinde barındırıyor, diyebilecek miyiz? Bunu zaman gösterecek. Müzakere sürecine girildiğinde yaşanacak olumlu gelişmeleri öngörüyoruz. Örneğin Türkiye'ye belirgin ve etkin bir düzeyde yabancı sermaye girişi gibi. Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL'ün yoğun vurgu yaptığı, "müzakere sürecinde sermaye akını beklentisi", diğer örnek ülkelerdeki gibi gerçek olursa, istihdam açısından da yüzümüz gülmeye başlayacak. Türkiye, her yıl faal nüfusa katılan 700 - 800 bin gencine ve bir türlü tamamen atlatamadığımız iktisadi krizde işini kaybedip de istikrarlı bir işte çalışmaya başlayamayanlara geçimlerini rahatlıkla temin ettikleri bir iş sağlayabilme çabasında başarılı olabilecek mi ? Geçen ay toplanan Çalışma Meclisi de, daha önce yazdığım gibi, bu konuyu gündemine almış ve incelemişti. Kamunun borçlanma politikası içerisinde faiz dışı fazla sağlama engeline takılmış bulunan kamu yatırımlarıyla bunu başaramayacağımız, çok açık bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Öyleyse ne yapacağız da bu işsizliliği, en fazla 5 yıllık bir süreç içerisinde, sıfıra doğru yaklaştıracağız ? Planlı bir serbest piyasa ekonomisi olduğumuza göre, bunun hesaplarını makroekonomik anlamda kısa zamanda yaparız sanıyorum. Hele 17 Aralık'ta olumlu bir sinyal alırsak hızımız daha da artar. Ancak hemen söylemeliyiz ki, bütçe gerçekleriyle sınırlanan bir ekonomi politikası izlediğimize göre, özel sektörün yeni kaynaklar oluşturabilmesine fevkalade ihtiyacımız var. Bu kaynakların başında da yabancı sermaye girişinin artması yer alıyor. Bu alandaki olumlu beklentilerin oluşturduğu sinerjinin bile ekonomiye pozitif katkıları olacaktır, şüphesiz. Ama sadece ümitvar olmakla fabrikalar kurulmuyor, ceplere satınalma gücü sokulamıyor. Ekonomik anlamda sağlam kaynaklara dayanan bir istihdam stratejisi ortaya konup uygulanabildiğinde, ödenecek ücretlerle oluşacak satınalma gücü, bireylerimizin aktivitesini de artıracaktır. Avrupa Sosyal Fonu'nun istihdamı artırıcı projelere sağladığı desteğin harekete geçirilmesiyle uyanan girişimciliğin giderek istihdamda kayda değer artışları gerçekleştireceğini umuyoruz. Avrupa Birliği'ne katılımda en önemli sorunlardan biri olan Türk işçilerinin serbest dolaşım hakkı, üye ülkelerin çoğunu ürkütmektedir. Bilhassa ülkemizin derinleşen iktisadi krizleri yaşadığı süreçten devralınan işsizlik, halen geriletilemediğine göre, serbest dolaşım hakkının kayıtsız şartsız uygulanmasını engellemektedir. Avrupa Birliği'nin ilk istihdam zirvesini oluşturan Lüksemburg Konseyi (1997), ana hedefin istihdamın sürekli olarak artırılması ve işsizlikle mücadele olduğu hususlarında prensipler belirlemiş ve İstihdam Yönlendirici İlkeleri benimsemiştir. 'Daha fazla ve daha iyi iş imkanları' oluşturmak için benimsenen bu ilkelerin ve bu arada 'Sosyal Şart'ın Türkiye açısından değerlendirmesi, bilimsel olarak yapılmalıdır. İstihdam sorununu çözememiş bir Türkiye'nin Avrupa Birliği ile yaşanabilecek bir müzakere sürecinde, doğru etkileşimleri üretmekte zorlanacaktır. Öyleyse kendi işsizlerimizi Avrupa Birliği'ne ihale etmek yerine, kendi ekonomimiz içerisinde istihdam edebilmeli ve her bireyimizin cebine onuruna yakışır satınalma gücü koyabilmeliyiz. Çünkü istihdamda başarıya doğru yönelişimiz, her alanda elimizi kuvvetlendirdiği, AB ile müzakere sürecine girebilmemize zemin hazırladığı gibi, müzakere sürecinde serbest dolaşım hakkının işletilebilmesinde gecikmeyi de önleyebilecektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |