AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Gazete yönetimi ne düşünüyor acaba?

Mine Kırıkkanat'ın Türkiye toplumundan söz ettiği hemen her yazısı buram buram "ayrımcılık" kokan birer (deyim yerindeyse - ki yerinde!) "kötülük" derlemesidir. Belki hatırlıyorsunuzdur biz bu sayfada, bir "hekim"in tanıklığını araya sokarak giriştiği "türbanlı kadınlar" tasvirini -yüzümüz kızaracağı için- ancak kesip biçerek aktarabilmiştik. Kırıkkanat'ın söz konusu yazısı birçok köşe yazarının haklı tepkisini çekmişken, gazete yönetimi bugüne kadar hâlâ niçin bir açıklama yapmadı?

Mine Kırıkkanat'ın son "çıkışı"nın öncekiler gibi karşılanmamış olması medya dünyamız açısından sevindirici bir gelişme. Hürriyet'ten Ahmet Hakan'ın ateşlediği tartışma (bu kez) epeyce sayıda yazarı masanın başına oturttu. Biliyorsunuz, sadece bu son yazı değil, Kırıkkanat'ın Türkiye toplumundan söz ettiği hemen her yazısı buram buram "ayrımcılık" kokan birer (deyim yerindeyse - ki yerinde!) "kötülük" derlemesidir. Belki hatırlıyorsunuzdur biz bu sayfada, bir "hekim"in tanıklığını araya sokarak giriştiği "türbanlı kadınlar" tasvirini -yüzümüz kızaracağı için- ancak kesip biçerek aktarabilmiştik.

Faşist ya da ırkçı olduğunu söyleyen biriyle karşılaştınız mı?

Yaşadığı Avrupa ülkesinde (Fransa'da) hiçbir gazetenin (belki Le Pen sempatizanlarının ufak tefek yayınları hariç) sayfasına sokmayacağı bu "ayrımcı" yazılarını (ayrıca unutmayın:bu türden yazılar yayımlamak yasak da) ülkesinde göğsünü gere gere okurlara ulaştırabiliyordu.

Ama (nihayet) son "çıkışı" gerekli cevabı iyi aldı doğrusu... Konu bazı kalemler tarafından "Ahmet mi haklı yoksa Mine mi?" türünde bir "münazara" konusuna indirgenmeye çalışılsa da, hakkında yapılan yorumlar genelinde pek yerindeydi doğrusu...

Kırıkkanat, hakkında yazılıp çizilenleri Vatan gazetesine (4 Ağustos) değerlendirmiş. Bu kısa röportajın bir yerinde şöyle diyor:

"Faşist ya da ırkçı değilim tabii ki, seçkinci olduğumu söyleyebilirim. Daha iyisi olsun istiyorum insanlar için. Herşeyin güzelini seviyorum. Beni eleştirenlerin de benim kadar halk arasında olduğunu düşünmüyorum. Benimle aynı gazetede çalışmaktan hicap duyanlara da ben bir hicap duysam bulunduğum yerde kalmazdım."(!)

Söyler misiniz; bu dünyada "faşist ya da ırkçı" olduğunu söyleyen bir ırkçı ve faşistle karşılaştınız mı bugüne kadar?

Kırıkkanat'ın açıklamasındaki son cümlenin kime postalandığını tahmin ediyorsunuzdur muhakkak. Tabii ki Nuray Mert'e. "Bu noktada, şahsen, bu dille yazan biriyle aynı gazetede yazmaktan utandığımı ve kamuoyundan özür dilemek durumunda hissettiğimi açıklamak gereği duyuyorum" (Radikal, 2 Ağustos) diyen Nuray Mert'e tabii ki.

Neyse, bu son "çıkış" gerekli cevabı aldı ya, önemli olan bu.

Ancak bu meseleyle ilgili cevabı verilmemiş bir soru olduğunu da hatırlatalım. Şöyle ki:

Kırıkkanat'ın söz konusu yazısı birçok köşe yazarının haklı tepkisini çekmişken, gazete yönetimi (yani Kırıkkanat'ın köşe yazılarının yayımlandığı Radikal yönetimi) bugüne kadar hâlâ niçin bir açıklama yapmadı?

Haksız mıyız, bu türden bir yazının okurla buluşabilmesinin sorumluluğunu önce gazete yönetimi taşımıyor mu? Yoksa, "ayrınmcılık"la elinden geldiği kadar mücadele eden bu gazete "yorum hürdür" düsturundan hareketle genel yayın politikasına tamamen aykırı yorumlara sayfalarını açmakta en ufak bir problem görmüyor mu? Eğer öyle ise yanlış yapıyor diyebiliriz. Tamam, Radikal'in (bu konuyu da belki bin kere hatırlattık!) kimi köşe yazarları (hadi adını koyarak konuşalım: Mesela Mehmet Ali Kışlalı) gazetenin genel yayın politikasına epeyce "aykırı" bir çizgiyi sürdürmekte ısrarlı. Ama Kırıkkanat'ın durumu hatırlandığında bu "tutarsızlık"ın lafı bile edilemez. Çünkü Kışlalı, yazılarını seversiniz-sevmezsiniz o başka, ama doğrudan "ırkçı" bir yayın yapmıyor ki, onun meselesi bambaşka...

Gazete yönetimi bir açıklama borçlu

Dolayısıyla, Kırıkkanat konusunda Radikal'in bir açıklama ("kapalı" da olsa anlarız!) yapma zamanının çoktan geldiğini söyleyebiliriz. Bu konuda bir yorum yapma zahmetini bizim üzerimizden alın lütfen, söyleyin bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yeni Aktüel dergisi son sayısında yararlı birşey yapmış: Kırıkkanat'ın üzerinde konuşulan yazısı gibi bir yazısının gazetelerinde yer bulup bulamayacağını bazı yabancı gazetelerin Türkiye temsilcilerine sormuş. Aldığı cevaplar tabii ki tahmin edeceğiniz gibi. Amberin Zaman (The Los Angeles Times ve The Economist) ) gazetesi söz konusu olduğunda "ben bu yazının yayımlanma ihtimalinin imkansıza yakın olduğunu düşünüyorum" diyor ve ekliyor: "Bu açıdan The Economist daha esnek. Ama onların da bu yazıyı hukuki açıdan inceleme gereği duyacağını düşünüyorum." Söze "Oldukça ırkçı bir yazı" diye başlayan Catherine Collins de (The Chicago Tribune) benzer şeyler söylüyor:

"ABD'de genelde yazdıkları köşe yazarlarının sorumluluğundadır. Yazdıklarını ve bunun sorumluluğunu yazara bırakırlar. Ama editörler sert buldukları yazıları yayımlamak istemeyebilir. Bazen de yayımlamayı reddediyorlar." Liberation'un Türkiye temsilcisi Ragıp Duran'ın açıklamaları da aydınlatıcı: "Bu tarz bir yazının Avrupa'da yayınlanma şansı editoryal açıdan yok. ABD'de ise öncelikle konuya hukuki açıdan yaklaşırlar. Dava açılıp açılmayacağına bakarlar. Orada da yayımlanmaz. Avrupalılar konuya editoryal açıdan bakıyor derken onların konuyu hukuki açıdan ele almadıklarını söylemek istemiyorum. Onlar da böyle bir değerlendirme yapacaktır. Zira rencide olanlar dava açabilir. Hiç kimse şikayetçi olmazsa savcı kamu davası açabilir. Liberation'un değerlendirmeleri de bundan farklı olmayacaktır. Liberation hakaret içeren bu yazıyı yayınlayamaz. Bunun bir köşe yazısı olması durumu değiştirmez."

Görüyorsunuz, hemen hepimizin tahmin ettiği gibi, yayımlanması halinde sorumluluğu sadece köşe yazarının hesabına yazılacak bir yazı değil bu. Fakat ne yaparsınız ki burası Türkiye, medyası haddinden fazla "serbest" (bu durumlarda "hür" sıfatı kullanılmıyor) bir ülke... Ayrıca bu ülkenin ceza yasaları, "ırkçılık" başta olmak üzere her türden ayrımcı yayın hakkında ilgili birtakım "sivil toplum kuruluşları"na dava açma, davaya müdahil olma hakkı da tanımıyor.

"Irkçılıkla Mücadele Derneği" gibi bir derneğin bu türden yayınlar hakkında -savcının kamu davası açmasını beklemeden- davacı olabilmesine imkan tanımıyor yasalarımız. Son TCK'da da -ne yazık ki- bu türden bir düzenleme getirilmedi. Yani "toplum"a hukuk yoluyla her türden ayrımcı yayına karşı kendisini savunabilmesi imkanı tanınmadı.

Neyse, durum işte böyle... Acaba Radikal yönetiminin konuya ilişkin yayın ilkeleri ne merkezde? Merak etmiyoruz desek yalan olur.... (K.B.)


Türkçe CNBC-e'nin KAÇINCI DİLİ?

Para verip izlenebilen kanallar dışındaki ilk kanal tercihimi sorarsanız, cevabım her zaman CNBC-e olur. Çünkü -bilenler bilir- ben çocuk yaşlarımdan beri bir sinema manyağıyım. Kimse spekülasyon yapmasın, manyak değilim, sinema manyağıyım, bunun sinema literatüründe yeri var. Öyle görünüyor ki CNBC-e'nin de çulsuz Türk sinemaseverinin gönül literatüründe her daim yeri olacak. Çünkü şu reyting ve çözülme çağında her akşam en az bir sıkı sinema filmi yayınlamak az cesaret değil. Öyle bir cesaret ki, senelerdir sıfır nokta bilmem kaçlık izlenme payına talim etmeyi göze alıyor bu mümtaz kanalımız. Kendi adıma acayip takdir ediyorum. Ancak bu takdir hisleriyle rehavet hadisesine girecek, sinemayla muhabbetimin gözümü kör etmesine izin verecek değilim. Burada medyanın kronikleşmiş hallerine parmak basmak için bulunuyorum, vazifede ihmal kapağı açık unutulmuş bir gazoz şişesi kadar tatsız sonuçlar doğurabilir!

CNBC-e HANGİ DİLİ KULLANIYOR

Eskiler, her güzelin bir kusuru vardır derler. Bana kalırsa genellikle birden çoktur. CNBC-e'nin de hayatımıza kazandırdığı bütün sinematografik kıyaklar dışında, parmak basılması gereken çoğu ufak tefek diyerek geçilebilecek kusurları var elbette. Çoğu deyince, ufak tefek olmayan, irice olan, ele gelen, okkası ağır gelen en az bir kusuru olduğunu da söylemiş oluyoruz. Evet benim kanaatimce CNBC-e'nin önemli ve büyük bir kusuru var: Dili... Hangi dili diyeceksiniz... Evet, aslında ben de tam olarak bunu soruyorum: CNBC-e'nin dili hangi dil? Kesinlikle Türkçe değil! Yaptığım yarım yamalak orantı hesaplarına göre Türkçe CNBC-e'de en çok kullanılan üçüncü dil... Bizzat CNBC-e ekranında, aynı isimli web sitesinde ve nihayet aynı isimli aylık dergisinde sadece Türkçe bilen birinin yayın akışına bakarak kendine izleyecek bir şeyler bulabilmesi mümkün değil. Çünkü bütün film, dizi ve programların İngilizce adları kullanılıyor. Seyrek olarak Fransızca orijinal isimleri, bazen de İngilizce ve Fransızca isimleri bir arada anons ediliyor. Çok daha nadir olarak, mesela yönetmeninin klasikleşmiş filmleri için sadece İtalyanca orijinal ismin kullanıldığı da oluyor. Doğulu filmler için böyle bir ayrıcalık yapılmıyor, onlar da çoğu zaman İngilizce, nadiren de Fransızca isimleriyle yayına konuyor. Peki Türkçe? Ben henüz CNBC-e'de herhangi bir filmin Türkçe ismiyle yayınlandığına tanık olmadım. Sadece tanıtım fragmanlarında, o da Türkiye'de gösterildiği ismiyle meşhur ise, lütfedilip o isim de tafsilat içinde bir kere söyleniyor.

HERKES YABANCI DİL BİLMEK ZORUNDA MI?

Peki bu neden böyle? Elbette bir yayın mantığı/felsefesi bağlamında kanal yöneticileri bu soruya bir hazırda bir cevap bulunduruyorlardır. Mesela filmleri ve dizileri orijinal-altyazılı gösterdikleri için isimlerini de orijinal vermeyi düşünüyor olabilirler. O zaman kendilerine dünya sineması örneklerini neden orijinal isimleriyle vermediklerini sorarım. Sinema sektöründeki dolaşım isimlerini tercih ettiklerini söyleyebilirler. O zaman da reyting kaygısı olmasa bile CNBC-e izleyicisinin sonuçta yabancı dil bilmek zorunda olmayan bir "kitle" olduğunu hatırlatırım. Hem kanalların adam seçmek gibi bir hakları da olamaz. Gündüzleri bir yabancı kanalın Türkiye ayağı olarak ekonomi ağırlıklı yayın yapıyor olmaları da bir gerekçe olamaz, çünkü biz gündüz ve gece Türkçe konuşan bir halkız. İngilizce kelimeler zaten günlük hayatta da sıkça kullanılıyor diyebilirler, yayınlarında "nitelik" arayan bir kanala yakışanın kötü örnekten hareket etmemek olduğunu söylerim. Sonuçta benimle baş edemezler, dediğimi derim. Türkiye'de yayın yapan bir kanalın bütün yayın akışını İngilizce veriyor olmasını hiçbir şart altında saygıdeğer bulmam, bu "style"ı hazmedemem. Sonuçta ekran karşısına bir hazırlık sınıfının acemi öğrencileri olarak oturmuyoruz ve yaşadığımız ülke de çok şükür müstemleke ülkesi değil! Bu konunun hayatın olduğu gibi, filmlerin inceliklerinin de kavranmasına imkan veren düşünme kabiliyetini tehdit eden bir kusur olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar kendi dillerine vakıf olmadan, düşünme imkanına da kavuşamazlar. CNBC-e bizi bu küresel dolambaca binmeye mahkum etmesin, algımızı gurbete çıkarmasın! (G.Ö.)


11 Ağustos 2005
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
G. Özcan


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED