T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 ARALIK 2005 PERŞEMBE | ||
|
Popülere karşı bilinçaltında geliştirilmiş olabileceğini tahmin ettiğim tepkisel duruşa rağmen, onca övgüye bir yerden sonra kayıtsız duramamak, mütecessis bünyenin isteklerine yenilmek ve de aslında perspektif testi nedeniyle gidilmiş, haftaiçi-gece seansı olmasına rağmen hıncahınç dolu sinema salonunda film görülmüştür. Yazılanlar doğrudur, kabaran hisler, taşan gözler ve mendil üçlüsü arasında gidip geleceğiniz bir filmdir Babam ve Oğlum. Titanik'te bile ağlayanları şişmiş gözlerle eve gönderebilecek, ortalamaya birkaç damla da olsa gözyaşı döktürebilecek, böbürlenerek "ağlamadım" diyenleri "taş kalpli" diye nitelemenizde hiçbir sakıncaya mahal bırakmayacak kadar "duygusal", Çağan Irmak'ın son filmi. Yan öyküleri sanatkârane bir üslupla birbirine bağlamada ne kadar ustaysa Çağan Irmak, karakterler, sinematografi ve dil sacayağının üstüne oturttuğu atmosferi kurma ve sonuna dek etkisini arttırarak sürdürme konusunda da o denli başarılı. Mustafa Hakkında Herşey'i bir kenara bırakırsak, yönetmenin Asmalı Konak ve Çemberimde Gül Oya dizileriyle seyirciyi yakalamış olmasının tesadüfi olmadığının kanıtı bu film de. Anlatım şahaneliğine, oyuncu performansına dair ne duyduysanız doğru, Babam ve Oğlum söylenenlerden, belki daha iyidir. Yönetmenin kişisel mitolojisine, nedameti ve itirafları halının altına süpürmeden, onur meselesi de yapmadan sos niyetine serpiştirmesi, hikayenin başarısında, en az meseleye narsistik bakmaması kadar etkili bir yöntem. Böylelikle herkesin bir ucundan tutup altına sokulabileceği ılınmış bir yorgana dönüşen öykünün atmosferi, çok tanıdık köy karakterleri, hayallere sırtını dayayan doğulu masalsı anlatımı ve baş karaktere yedirilen "kaybetmişlik" hissi sayesinde çepeçevre esir alıyor izleyiciyi. Yani, hikayeyle ne yaşınız, ne yaşantınız, ne fikriyatınız itibariyle uzaktan yakından ilginiz bulunmasa da, gelip işte kalbinize değiyor, kalbin ucu da, -bilirsiniz- göz pınarlarına gidiyor. Sebep bu: Feragat, fedakarlık, vicdan, merhamet gibi gündelik hayatta zemin yetersizliğinden açığa çıkarılamayan ne varsa, karakterler üzerinden size ulaşarak anında verilen tepkimeyle açığa çıkıyor. Üstelik filmdeki onca klişeye rağmen... Derdini çocuk masumiyeti üzerinden anlatmak gibi, işkence nedeniyle hastalığa tutulmak gibi, "eski solcular reklamcı oldu" tarzı klasikler gibi, babanın kilitli kapısının ardında evlat hasretinin oluşu gibi, sonunda çocuğun kamerayla-sinemayla tanışarak acıyı sanata dönüştürmeyi öğrenişi gibi, her köye bir deli kuralının es geçilmemesi gibi... Örnekler çoğaltılabilir, ancak bunlar, filmin kalbinize değdiği, değmesiyle paramparça ettiği gerçeğini de değiştirmiyor. Hayatın mesuliyetli, stresli oyunlarını oynarken, sizi şefkatli elleriyle kenara çekerek terli sırtınıza bir havlu koyuyor Babam ve Oğlum. Yüreğiniz dolmuş, gözleriniz bulutlanmış dururken, merhametli bir elin, sözün, hatta bakışın o ağlamayı dışarı çıkarmaya yetişi gibi sanki. Birebir tattığınız uzun, dramatik hikayeyi anlatmayı deneyen, ilgi görmemesiyse -belki haklı olarak- üzücü bulunan The İmam'ın bittikten hemen sonra, hissiyatınıza gelişigüzel fırlatmış olduğu pılısını pırtısını toplayıp gitmesi, uzaktan bakmakla yetindiğiniz başka türde bir acılı öyküyü önünüze koyan Babam ve Oğlum'un final jeneriği akarken bile kalbe yürümeye devam edişi çelişki gibi görünmesine karşın, değil. Otoritenin hazırolunda beklerken, yanındakinin sırtını şefkatle sıvazlamak. Hayatta da başarı, herkesin içinde hissetmek isteyeceği ılıman iklim koşullarını sağlamayı bilmektir belki de...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |