T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 ARALIK 2005 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

Atatürk ve dinin birleştirici rolü

Kürt kimliği, vatandaşlık bağı, dinin birleştirici rolü, üst kimlik/alt kimlik konuları haftalardır tartışılıyor.

Başbakan R. Tayip Erdoğan'ın söylemlerini desteklemek için M. Kemal Atatürk'e atıf yapması, tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. İki gündür bir çok köşeyazarı Atatürk'ün dinin birleştirici rolüyle ilgili sözü olmadığını yazıyor. Demek ki, bu yazarlar Atatürk'ün Söylev ve Demeçlerini yeterince okumamışlar. Atatürk 1 Mayıs 1920'de şunları söylüyor:

"Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasiyle bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksut olan ve Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh bu heyet-i aliyenin temsil ettiği hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsur-u İslam'a münhasır değildir. Anasır-ı İslamiye'den mürekkep bir kütleye aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz.

Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasiyle iştigal ettiğiniz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslamiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-u İslam, bizim kardeşimiz ve menafii tamamiyle müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz esasatın ilk satırlarında bu muhtelif anasır-ı İslamiye ki: Vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukuna, ırki, içtimai, coğrafi hukukuna daima riayetkar olduğunu tekrar ve teyid ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menafiimiz müşterektir. Tahlisine azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız Çerkes değil hepsinden memzuç bir unsur-u İslamdır. Bunun böyle telakkisini ve sui tefehhümata meydan verilmemesini rica ediyorum."

Atatürk'ün bu konuşması tartışmanın her boyutuna ışık tutuyor. Kürt diye bir etnisite olduğunu, bu tür etnik farklılıkların İslam topluluklarının parçası olduğunu, vatandaşlık bağının bunların hepsini kuşattığını, ortak çıkar ve duygularla bir araya gelinmiş bir topluluk olduğumuzu, herkesin bir diğerinin hakkını ve hukukunu samimiyetle koruması gerektiğini belirtiyor.

Ama aynı zamanda tüm bu etnik unsurların "Türk milleti" üst kimliğinde bir araya geldiğini de söylüyor. Yani etnik değil, hukuki bir vatandaşlık bağından bahsediyor.

Erdoğan'ın söylediği bir husus da dinin bir üst kimlik olduğu değil, farklılıkların müşterek değerlerinden biri olduğu, toplumsal farklılıklar üzerinde "birleştirici rol oynayan" bir enstrüman olduğudur. Bu söylem ayrıştırıcı değil, bütünleştirici bir vurgudur, laiklikle falan da çelişkili değildir.

Üst kimliğin kapsayıcı, kuşatıcı ve kabul edilebilir olması da zaten her türlü "özel" tanımlamadan uzak olmasına bağlıdır.

"Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı" şeklindeki Anayasal ifade bu açıdan son derece uygun bir zemin sunmaktadır. Bundan bile rahatsız olan çevrelere ise söylenecek bir şey kalmıyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi