AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hank etmek

Bu hafta da bir düğün yazısı okuyacaksınız. Oradan bakınca tuzu kuru bir görüntü vehmedebilirsiniz yazının sahibine dair. (Nitekim gelen iletilerden bunu ihsas ettirenler eksik değil.) Ama maksadım düğünün ve ölümün çehresinden "biz kimiz" sorusuna cevap aramak. Geçen yaz ölüm yazıları yazmıştım daha ziyade. Bu yaz düğün yazıları olacak üst üste. Bilhassa Mevlana da ve tasavvufun genel bakışında düğün ile ölüm birbirinin içinden geçer, birbirinde bitirdi. Ya şimdi!

Bu hafta köy düğünlerinin kırk yıl önceki çehresinde gezinmek istiyorum.

Köylerde düğünlerin encamı 1960'lardan itibaren yavaş yavaş değişmeye başlar.1980'den sonra ise artık köylerde yapılan düğünler, köy ile şehir arası bir balıkkız durumudur.Ne köylü ne şehirli.Yani ne balık ne kız.

1960'larda sanayileşme, köyden kente göçler, köyler arası iletişimi sekteye uğratır.Gelmeler ve gitmeler azalır.Daha önce iletişim köyden köye,köyden ilçeye gerçekleştirilir.

Komşu köye gelin gidenlerin köyleri ile irtibatı en ziyade düğünler vasıtasıyla olur.Kardeşin kardeşi bayramda göremediği olur, emme velakin düğünde ille görüşülür.

Başka köye gelin gitmiş olan bacı; çocukları evlenme çağına geldiğinde, baba ocağının tüttüğü köyüne "oku" çıkarır.Oku çıkarmak tabiri düğüne okumaktan gelmektedir.Köy ahalisi düğüne tek tek okunur yani davet edilir.

Şimdi davet, davetiyelerle kağıt üzerinden yapılıp parayı da matbaa sektörü kazanıyor ve bu davetten davet edilenin hiç bir kazancı olmuyor.Eskiden düğüne bir hediye ile "okunmak"tadır dost ve akrabalar.Herkesin akrabalık derecesine göre kendisine duyulan muhabbet oranında yapılır "okuma".Erkeklere gömlek ,kadınlara şalvarlık almak en bilinen adettir.Ama her düğünde ille bir kırgınlık da olur bu "okunma"lar yüzünden.Herkes kendisine verilen kıymeti "okunma" üzerinden ölçmeye kalkar.Zavallı düğün sahipleri yağ olup yerlere yayılsalar da birilerinin afrasından tafrasından kendilerini kurtaramazlar.Kimisi verilen mintanın kalitesini beğenmez ,kimisi desenini.Kimisi kendisine hediye edilmiş olan şalvarın desenine burun kıvırır, kimisi falan ile kendisine aynı desenin layık görülmesine.Hele aynı evde gelin ve kayınvalideye "oku" çıkarıldığında kayınvalidenin kendisine getirilen kumaşı fazla yaşlı işi bulacağı muhakkaktır.Diğer taraftan eltilere bir örnek kumaş hediye edilse ayrı derttir,her birine farklı desen hediye edilse ayrı dert.

Hiç kimseleri incitmeyeyim diye uğraşan düğün sahibinin belini, paranın yokluğu zaten iyiden iyiye bükmektedir.

Komşu köyde kızını gelin eden bacı, kardeşlerine "oku " çıkarır.Bir ulak vasıtasıyla düğün haber verilir.Kardeşlere hediyeler gelirken,komşular şeker yoluyla okunur.Ulağın elinde liste ve cebinde şeker vardır.Şekerin hakikaten şeker olup pek kıymetli olduğu yıllar.Listede Ali Ağa'nın karşısında dört şeker,Veli Ağa'nın karşısında beş şeker,Hasan Ağa'nın karşısında üç şeker olarak isimler ve şekerler karşılıklı sıralanır.

Bacısından düğün "okusu" almış olan kardeşler bacının kızını yemeğe davet ederler.Bu davetin adı "kız eve getirmek"tir.

Evlenme arifesindeki kız, yanına en sevdiği arkadaşlarını alıp komşu köye gitmek üzere yola düşer.

Yol uzun ve meşakkatlıdır.En az dört saat yürünecektir.Kızların başına akrabadan bir iki erkek verilir.Erkekler mavzerlerini kuşanıp yola düşerler.Dağlar aşılacak, ovalardan geçilecektir.Yollarda kurt vardır kuş vardır.Bir gurup kızın başında gitmek zor, emme velakin şerefli bir iştir.

Yola çıkmış olan grup bir yemek davetine değil de adeta öncü kuvvet olarak sefere çıkmış gibidir.Kızlar ellerine birer sırık, sırıkların ucuna da birer bez bağlayarak edinmiş oldukları bayraklar ile yola koyulurlar.

Az gidilir uz gidilir,destilerden su,heybelerden azık yenilip içilerek bir türküye bir türkü eklene eklene komşu köye vasıl olunur.

Gelenler aşk ile kucaklanır.Ama ne kucaklanış.Üç kere tekrar edilir.Evin ninesi gelinlik torunuyla kucaklaşırken ille de gözünden birkaç yaş damla süzülür gelir.Kendi kızını gelin edişi gelmiştir aklına.Yaban ellere verişi gelmiştir.

Gelenlerle hoş beş edilirken evin sahibi grubun getirmiş olduğu sırığın ucundaki bayrakları dam başına asar.Bu, evin şereflendiğini gösteren bir işarettir.

Köydeki kadınlar,genç kızlar, gelen kızların güzelliğini ve giyim kuşamlarını merak etmektedir.Gelenleri ilk görenler savaş muhabiri edasında bire bin katarak anlatır.Dünyanın küresel bir köy ismine maruz kalmadığı zamanlarda birbirine en yakın köyün bile kadın kıyafetleri birbirinden farklı olurdu.Bir köy ötekinin giyim kuşamını,konuşma şeklini beğenmez "ötekileştirme" ihtiyacını, komşu köyün giyim kuşamını,öküz koşup çift sürme düzenini, ya da kadınların şalvarlarını giyiş biçimlerini beğenmezlik üzerinden gidermeye çalışırdı.

Davetin gerçekleştiği evin gelinleri, akrabalarını ve arkadaşlarını akşam yemeğinden sonra eve "ün"ler.Daveti alanlar pek mesut bir şekilde düğünlük urbalarını giyerken,davet edilmeyenler "aman zaten çağırsalar da gitmeyecektim" diyerek merakını bastırmaya çalışır.

Davetli kızlar ile köyün kızları karşı karşıya geldiklerinde önce birbirlerini baştan aşağıya şöyle bir süzerler.Hele gelenler güzelse süzme işlemi adate bir düelloya dönüşür.Gelin olacak kız güzel ise güzelliği derhal teslim edilir.Çünkü onun başı zaten bağlıdır.Allah sahibine bağışlasın.Amma velakin gelen kızlar arasında bekar ve güzel bir kız var ise köyün bütün kızları adeta kusur bulma yarışına girer.

"Aman kendini güzel sanıyo."
"Ahmağın teki."
"Ay sümüklü daha şalvarını giymeyi bilmiyo."

Hele hank başladığında güzel kız bir de güzel oynuyorsa işte o zaman olanlar olur.İki köyün kızları birbirini yıldırmak ister gibi oynadıkça oynarlar.Adı üstünde zaten hank etmektedirler.

Hank etme ahşap evlerin, kızların baskın ritimleriyle "hank hank" diye gıcırdamasından dolayı mı verilmiştir yoksa bu meclise "ahenk meclisi" denmiştir de bu ahenk zaman içinde "hank etme" ye çevrilmiştir bu konuda rivayetler muhtelif.

Kızlar oynarlar da oynarlar.Ne doğru oynarken süzüm süzüm süzülüşleri kalır ne "yandım köroğlu derken yere diz vuruşları.Ritim o noktaya varır ki,baştan nazlanıp da "ben bilmem" ya da "hiç canım istemiyo" diyenler bile, artık bir noktadan sonra kendilerini teklifsiz meydana atıverirler.Sanki oyun değil de bir ölüm kalım mücadelesi verilmektedir.

"Biz daha iyi oynarız."
"Hayır biz daha iyi oynarız."

Hank değil, cenk edilmektedir amma her cengin de bir sonu olmalıdır.Vakit gece yarısını geçince gelenlerin evlere taksim edilmesi meselesi çıkar ortaya.Gelin olacak kıza eşlik edenler genellikle akrabası olan kızlar ya da bu köyde akrabası olan kızlardır.Herkes akrabalık derecelerine göre taksim edilir.Yataklar serilir.Onca yorgunluğa rağmen uykuya teslim olunur mu?Hayır.Kimin daha iyi oynadığı karanlıkta konuşulmaya devam edilir.

Ertesi gün hank edilen evin encamı köy odasında "Aman karı kısmısı değil mi gökte hank var demişler de merdiven kurmaya kalkmışlar" küçümseyişi ile "erkekler meclisine" taşınmış olur.




2 Eylül 2005
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED