AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bu 'müfredat' da olmamış (2)

Ortaöğretimde gelecek yıl uygulanacak olan "Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi"nin yeni müfredatına ilişkin kanaatimi tek kelimeyle şöyle ifade etmiştim: Olmamış.

Ayrıca bunu söylerken, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yeni müfredattan "çıkarıldığını" açıkladığı bazı uygulamalı bölümlerini kastediyor da değildim. MEB'in internet sitesinden indirip gözattığım yüz küsur sayfalık müfredat bütününde "olmamış"tı.

Çelik'in gazetelerin "Camide dersten vazgeçildi" gibi başlıklarla duyurduğu açıklamasında yer alan şu tespit çok yerindedeydi doğrusu: "Ama önemli olan sizin ne dediğiniz değil, iletişimde karşı tarafın ne anladığıdır."

Bakan çok haklı; gerçekten de eğer hazırlanan müfredatta "Öğrenciler camiye götürülecek, abdest alınacak.." gibi bölümler var ise, bu uygulamaların söz konusu dersin "üniteler"inin ruhuna işaret etmediğini iddia etmenin hiçbir ikna gücü olamaz. Tabii ki bu gibi durumlarda önemli olan "karşı tarafın ne anladığı"dır.

Peki "karşı taraf" kim ya da kimler? Sıralamaya gerek yok herhalde... Ülkede yaşayan ve bu dersi almak durumunda olan şu kadar Alevi, şu kadar "athe, deist ya da agnostik", şu kadar gayrimüslim ya da şu kadar çok da "dindar" olmayan Müslüman öğrenci ve aileleri... Artık herkesin kabul etmesi gerekir ki, pek çok ülke gibi Türkiye de inanç konusunda sıkı bir homojenlik taşımayan bir nüfus yapısına sahiptir. Ayrıca -hatırlatmaya gerek yok herhalde- bu yapı ortaya yeni çıkan bir şey de değildir. Bu ülkenin imparatorluk tarihi zaten böyle "çoklu" bir yapı arzetmiyor muydu? Dolayısıyla hazırlanacak her yeni "müfredat"ın ülkenin bu toplumsal gerçeğini unutmaması gerekmektedir... Bu toplumsal gerçek bazılarına "kabul edilemez" ya da "üzüntü verici" gelebilir, bu çerçevede onlar da haklıdır. Ama "gerçek" budur ve kimsenin kendisine yeni bir gerçek icat etmeye çalışmaması gerekir.

Yeni müfredat -dünkü yazıda söylediğim gibi- çok "bilimsel" bir dille kaleme alınmış. Yani, "eğitim bilimi"nin, pedagojinin öğrenme sürecine ilişkin pek çok modern kavramına geniş yer verilmiş. Hatta öyle ki, müfredatın "Giriş" bölümünde "Herhangi bir din hakkında doğru bilgi sahibi olmak, dindar olmak anlamına gelmez; dindarlık bireysel bir tercihtir" denilerek okutulacak dersin bütün dinlere fevkalade mesafeli bir yapıda olduğu bile belirtilmiş. Müfredat şöyle der gibi: "Biz size doğru bilgileri verelim, ama gerisini siz düşünün!"

Zaten bu "Giriş" faslında sürekli "din öğretimi"nden ("eğitimi" değil) söz ediliyor ve bu öğretime ilişkin şöyle bir amaç konuyor: "Yetişmekte olan nesle din hakkında doğru bilgi vermek ve gençleri bilinçlendirmektir." (Bu "doğru bilgi-yanlış bilgi" meselesi ayrıca önemli ama yer darlığından dolayı bu meseleyi geçiyorum.)

"İnsana Saygı", "Düşünceye Saygı", "Hürriyete Saygı", "Ahlâki Olana Saygı", "Kültürel Mirasa Saygı" gibi anabaşlıklar da güzel. Demek ki müfredat din ve dinler hakkında son derece "mesafeli" bir kültür aktarmaya niyetli...

Kendisine yeni müfredat hazırlanan dersin niçin gerekli olduğunun açıklandığı fasılın da "bilimsel" bir yapısı var gibi. Bu bölümde her ne kadar "Antropoloji ve Psikoloji araştırmaları özellikle de Din Psikolojisi inanma ve din duygusunun, her insanda doğuştan var olduğunu ortaya koymuştur. Bu tespitlere göre, din duygusu insanda doğuştan getirilen ve hayata bağlı olarak devem eden bir yetenek ve ihtiyaçtır" gibi hemen akla pek çok soruyu cevaplayamayan bir "a priori" arayışı ile karşılaşılıyorsa da, yine de diline özen gösterilmiş bir bölümle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.

Gelelim ders programının "vizyonu"na (Ben uydurmuyorum, program da "vizyon" diyor). Bu "vizyon" üç maddede özetlenmiş:

1- Türk Milli Eğitiminin Amaçları'nın Milli Eğitim Temel Kanunu'nun birinci maddesinde yer alanlarının hatırlatılması: Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, temel demokratik değerlerle donanmış, insan haklarına saygılı, vs.

2- "İnsanlık tarihi boyunca birey ve toplum üzerinde etkili olan dini doğru anlayan ve yorumlayan; İslam dininin kültür, dil, sanat, örf ve âdetler üzerindeki etkisini dikkate alarak İslam dinini ve bundan kaynaklanan ahlâk anlayışı ile örf ve âdetleri tanıyan; kendi dininden ve başka dinlerden olanlara karşı anlayışlı davranışlarda bulunan, diğer dinleri tanıyan;"

3- "Milli, ahlâki, insanî ve kültürel değerleri benimseyen, beden, zihin, ahlâk, ruh, duygu bakımından dengeli ve sağlıklı gelişen; üretken, haklarını ve sorumluluklarını bilen"

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yetiştirmektir."

Farketmişsinizdir muhakkak: Ders programı hızla İslam ilmihâline dönüşmeye başladı bile...

Nitekim "vizyon"u tarif eden sayfaların hemen ardından gelen "Programın Temel Yaklaşımı" üst başlığı altında yer alan "Dinbilimsel yaklaşım" bölümünde İslam'la ilgili bilgilerin nasıl aktarılacağı geniş olarak açıklandıktan sonra şöyle bir cümle ile de karşılaşıyoruz: "Hatta diğer dinlere de yer verilerek dinler arası açılımlı bir ders niteliği kazandırılmıştır."

Ne demek "hatta"? Madem ki dersin adı "Din kültürü", o halde bu "hatta" da neyin nesi!

Arkası yarına...


12 Haziran 2005
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED