|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Zaman zaman bu sütunda "Türkiye gerçekliği" tema'sını işleyen yazılar okursunuz. Halkın çözülmesini beklediği meselelerin "Türkiye gerçekliği" sebebiyle bir türlü çözülemediği işlenir. Bu, iktidarların çözümsüzlüğe gösterdiği gerekçedir. Halk da "Gerçekten öyle. Bunlar yapmak istiyorlar ama bir takım güçler mani oluyor. O güçleri de öfkelendirmeye gelmez. Memleket daha kötü noktalara gider" gibi düşünceler geliştirerek "Türkiye gerçekliği" yorumlarını kendi açısından onaylar. "Türkiye gerçekliği" yorumları, bazan "Türkiye'yi saran dünya gerçekleri" ile de birleşir; bu durumda halkın beklentileri "çözümsüzlük"te daha da derinlere gider. Aslında "Türkiye gerçekliği" yorumları, bir tür bastırma ameliyesidir. Ortada gerçekte bir başka "Türkiye gerçekliği" vardır ve o, aslında, gerçek ve meşru "Türkiye gerçekliği"dir; ama öteki gerçeklik karşısında kendini gerçekleştirecek "iktidar"a sahip değildir. Bunun sonucu olarak meşru olmayan gerçeklik, meşru gerçekliği öteler ve ortaya Türkiye reel politiğinin hemen her alanda sergilediği çarpıklıklar çıkar. Türkiye demokrasisinin özürlü bir demokrasi olması bundandır. Bu sözümü kendi kendimize haksızlık saymayın. Bakın kaç zamandır demokrasiyi demokrasi haline getirmek için çaba sarfediliyor da hâlâ iki yakamızın bir araya geleceği bir sağlıklı sisteme varılamıyor. Burada da neyi amaçladığı şüpheli "Dünya gerçekliği"nin gücü getirilip "Türkiye gerçekliği"nin üzerine çıkarılmaya ve netice alınmaya çalışılıyor. "Neyi amaçladığı şüpheli" diyorum, çünkü "Dünya gerçekliği"nin, son iki asır içinde özellikle bazı alanlarda Türkiye'nin "meşru" gerçekliği ile buluştuğuna çok az tanık olunmuştur. "Özürlü bir demokrasi..." Çoğunluk iradesinden korkulan... Çoğunluk iradesinin bir biçimde baskı altında tutulmasını öngören... Çoğunluk iradesinde en azından "Belalı bir Türkiye gerçekliği" endişeleri üretip, temsilcilere kendi kendinin meşru taleplerini bile erteleme psikolojisini telkin eden, sağdan soldan kuşatma ile sonuç alınamamışsa, nihai planda üzerinde askeri müdahale tehditleri bulundurulan bir ülke... Şu tablo, öteki "Türkiye gerçekliği"ni de haykırıyor. Yani aşağı yukarı aynı çizgide buluşan bir "çoğunluk iradesi" bulunduğunu... Evet, öyle bir irade var Türkiye'de... Bu iradenin baskın özelliği "muhafazakar" niteliğidir. Muhafazakarlığın içini de belirgin olarak "İslami bağlılıklar" doldurur. Daha doğrusu "muhafazakarlık", Türkiye'de "İslam"la bağlantılı politik oluşum kurulamadığı için "dindarlığın" seküler ifadesinden ibarettir. Demokrasi klasik tanımında çoğunluk iradesinin belirleyici olduğu, azınlık haklarının korunduğu bir sistemdir. "Türkiye gerçekliği" diye problemli bir alanın oluşması, işte tam da burada, demokrasinin gereği olarak "çoğunluk iradesi"nin belirleyiciliği yerine, meşru olmayan bir "iktidar"ın devreye girmesinin sonucudur. DP, AP, ANAP ve Ak Parti iktidarları... Bunların tümünün üzerinde örtülü bir gücün hegemonyası hissettirilmiştir. Bir iktidarın başbakanını ve iki bakanını asmak, sonra iktidar ve muhalefet liderlerini sürgüne göndermek... Hatta sadece çoğunluk iradesini değil, tüm halk iradesini kırbaç şakırtısı ile yönetme arzusunun yansımasıdır. Rahmetli Özal, cesurdur, yiğittir, şudur budur ama dikkatli bakalım, o bile kuşatılmış bir yapının içinde olduğunun farkındadır, o bile içeride güçlü olabilmek için dışarıdan güç devşirmeye çalışmıştır ve o bile, yiğitlik diye bir şeyden söz edilecekse, çok net olarak farkında olduğu "Türkiye gerçekliği"ni zorladığı jestlerle bunu yapmıştır. Türkiye - AB ilişkileri, iç dinamiklerle sağlanamayan "Türkiye demokrasisini onarma" misyonuyla da yüklüdür. Bu yönüyle meşru olmayan "Türkiye gerçekliği"ni geriletmesi, halk iradesinin etkinliğini öngören gerçek "Türkiye gerçekliği"ni öne çıkarması gerekir. Böyle mi olacaktır. Bu da şüphelidir. Çünkü AB'nin de, tarihten getirdiği "gerçeklik" sebebiyle Türkiye'nin "Müslüman - Muhafazakar" yapısı ile sorunları vardır ve dikkat edilirse en çok "Azınlık hakları"na yoğunlaşmakta, "çoğunluk hakları" alanındaki talepler dile getirildiğinde, ya "Fransız" kalmakta, ya da AİHM'nin "Refah - başörtüsü" kararında olduğu gibi negatif tavır sergilemektedir. Türkiye ne zaman sağlıklı bir demokrasiya kavuşur? Cevap açık: Meşru Türkiye gerçekliği belalı Türkiye gerçekliğini aştığı zaman... Son zamanlarda Meclis'ten kimi baskı girişimlerine karşı diri sesler yükseliyor. Meclis'ten... Yani halkın temsilcilerinden... Meclis, halk iradesinin temsilcisi olarak "Gerçek Türkiye gerçekliği"ni haykırma cesaretini sergilediği zaman, daha baştan birilerine "Aklından bile geçirme, sonuna kadar buradayız" mesajını verebildiği zaman Türkiye başka bir gerçekliği konuşacaktır.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |