AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
ABD'yi destekleyenler, hadi biraz daha cesaret

Uzunca bir süredir ve şu sıralar, Türkiye'nin en önemli meselesi nedir? Başbakanlarımızın ABD seyahatlarındeki gündem maddelerine baktığımızda bu sorunun cevabını görürüz:

Son zamanlarda, hadi daha da daraltalım, ABD'nin Irak'ı işgalinden bu yana yapılan bütün ziyaretlerde, daha aşağı kademelerde ABD ile yapılan bütün görüşmelerde gündemin en baş sırasında hangi konu yer alıyor?

"PKK militanlarının Kuzey Irak'ın dağlık kesimlerinde mevzilendikleri yerlerden çıkartılması meselesi."

Garip bir ülke Türkiye.

Başbakanlar içerde bu meseleyi hiç önemsemediklerini gösterecek türlü çeşitli yollara başvururlarken, dışarıda bu meseleye Türkiye'nin en önemli meselesi gözüyle bakıyorlar.

Neden? PKK'nın Türkiye için bir tehdit oluşturduğuna ilişkin yerleşik devlet görüşü bu doğrultuda olduğu için.

PKK'ye terör örgütü diyorlar ama, bir ABD yetkilisi bu örgüt için şunları söylemekten çekinmiyor: "Bizden Kandil dağına karşı operasyon yapmamızı istiyorsunuz. Unutmayın ki siz de o dağa yönelik operasyonunuzda başarılı olamamıştınız."

Ne gariptir ki, bu sözlere şimdiye kadar herhangi bir devlet yetkilisinin cevap verdiğine ilişkin bir bilgiye herhangi bir yerde rastlamadım. Demek PKK meselesi bir terör örgütü meselesinden daha fazla bir şey.

Belki de bu nedenle Başbakan Erdoğan'ın başbakan olduğu günden bu yana ABD Başkanı ile yaptığı bütün görüşmelerde gündemin birinci sırasında hep aynı konu yer aldı. Son görüşmede de böyle oldu.

Hatta bu mesele Türkiye'deki ABD karşıtlığının en temel nedeni olarak sunuluyor. "ABD, PKK konusunda bir adım atarsa Türkiye'deki ABD karşıtlığı bir gecede azalır" deniliyor.

Aslında bu sözler, Türkiye'de kamuoyunun devleti yöneten bazı odaklar tarafından istenildiği gibi yönlendirilebildiğinin de bir delili oluyor.

Başka açıdan bakılırsa da, Türkiye'deki ABD karşıtlığının bir anlamda devlet tarafından da desteklendiği ortaya çıkıyor.

Sanki ABD karşıtlığı devlet tarafından kontrol altında tutuluyormuş da ABD'nin yapacağı bir jestle bir gecede kamuoyunun eğilimini değiştirmek söz konusu olabilirmiş gibi bir izlenim verilmeye çalışılıyor.

Medyanın kamuoyunu etkileme ve yönlendirme gücünü ve ülkemiz medyasının genelde devlet söyleminin dışına çıkmadığını bildiğimize göre, bunun mümkün olabileceği varsayabiliriz.

Nereden bakılırsa bakılsın; madem bu konu Türkiye başbakanları tarafından ABD başkanları ile yapılan görüşmelerde en önemli mesele olarak sunuluyor, demek ki Türkiye açısından çok önemli bir mesele.

Yalnız bu önemli meselede ABD ile Türkiye arasında büyük görüş ayrılıkları mevcut. Bunları artık çok iyi biliyoruz. Son gezinin adından artık bu ayrılıklar daha açık bir şekilde dile getiriliyor.

ABD yetkilileri bu meselenin Türkiye tarafından çözülmesini arzu ediyor. Meseleye polisiye bir mesele olarak bakmadan önce değişik barışçı çözüm yollarının denenmesi gerektiğini Türkiye yetkililerine anlatıyorlar. Hatta ABD'li askeri yetkililer bile, Türk askeri yetkililerine sivil çözüm yolları öneriyorlar. Açıkça söylemiyorlar belki ama, Türkiye'nin Kürt meselesine yaklaşımını tümüyle gözden geçirmesi gerektiği inancında oldukları da muhakkak. Çünkü ABD, Ortadoğu'daki planlarının önemli bir bölümünü Irak'taki Kürtlerle olan sıcak ilişkileri üzerine bina ediyor. Kuzey Irak'ta Kürtler arasında önemli dalgalanmalara neden olabilecek bir hareketten de kaçınıyor.

Irak normalleştiği ve işgal sona erdiği zaman, ABD'nin Kuzey Irak'taki üsleri sayesinde bölgenin vazgeçilmez bir gücü olacağını artık herkes biliyor. Nitekim bu plan çerçevesinde Kuzey Irak'taki Kürtlerin özel bir yönetim olarak Irak'taki federal yapının içinde yeralması sağlandı. Kürtlere birçok açıdan ayrıcalıklar tanındı.

Türkiye'de ilk başlarda Irak'ta bir federal yapıya ve Kürtlerin hangi ad altında olursa olsun bağımsızlığa yol açabilecek bir yapılanmaya gitmelerine karşıydı. Bu amaçla Türkiye yıllarca 'kırmızı çizgi' politikaları izledi. Hatta birara bu meseleyi savaş nedeni bile sayacak oldu.

Fakat sonra yavaş yavaş ABD gerçekliliği karşısında -Kürt gerçekliliği değil- bu politikayı terketti. Şimdi Irak'taki federal yönetim içinde özerk ve diğer bölgelerden daha fazlası ayrıcalıkları olan ortak bir Kürt yönetimi oluştu. Meclisini seçti. Bu Meclis dün yapılan toplantısında KDP lideri Mesut Barzani'yi, Irak Kürdistan'ı Bölge Başkanlığına getirdi.

Türkiye'nin artık bu yapılanmaya bir itirazı yok. Kürt yönetimini bir tehdit olarak saymıyor. Doğrusu da buydu. Türkiye artık Barzani ile Kürdistan Bölge Başkanı sıfatı ile görüşecek. Kürdistan sözcüğünü yok varsaymak görüldüğü gibi bir işe yaramadı.

Şimdi aynı ısrarı Türkiye PKK konusunda yapıyor. ABD bu konuda da Türkiye'nin görüşlerini paylaşmadığı gibi bildiğini okuyor. Bu noktada Türkiye ABD ilişkilerinde iyileşmeyi savunanlara dönüp şunu sormak gerekiyor: Madem Türkiye ABD ilişkilerinde ABD ile iyi ilişkileri savunuyorsunuz; Irak meselesinde, Kuzey Irak meselesinde yer yer ABD'nin haklı olduğunu söylediniz; şimdi çıkıp cesaretle şu PKK meselesinin de Türkiye'nin kendi meselesi olduğunu dile getirin... Türk başbakanları ve diğer yetkilileri boş yere ABD başkanları ve sivil-asker yetkilileri karşısında gereksiz yere ezilip büzülmekten kurtulsunlar.

Türkiye bu meselelerle uğraşmak yerine daha hayati evrensel meseleleri dile getiren ve ABD'yi zorlayan bir devlet olmaz mı?


13 Haziran 2005
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED