Türk medyası Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyaretinde çok iyi bir duruş sergiledi. İlk gün yapılan tam saha pres, görüşmeye girmeden önce Türk heyetini hizaya getirecek cinstendi.

"ABD, AK Parti'yi sildi" ya da "Erdoğan, ben ettim, sen etme demeye gitti" gibi yazılar gerilim tırmandırarak maksimum faydayı elde etmek isteyen ABD yönetiminin taleplerine çok uygundu.

Bush-Erdoğan görüşmesinden sonraki gün estirilen olumsuz rüzgar da herhangi bir rehavet ve şımarıklığa geçit vermeyecek türdendi.

Kimliği ve yetkisi belli olmayan ABD'li üst düzey yöneticilerin yönlendirmeleriyle şekillenen haberler ABD-Türkiye ilişkilerini onaracak bir mahiyetteydi!

Doğrusu insan, hem objektiflik açısından, hem de kendi ülkesinin menfaatlerini düşünmek açısından takınılan bu tavrı görünce "iyi ki varsın medya" diyesi geliyor!

ABD'nin estirdiği gerilim rüzgarlarının amacı çok açıktı. Belki bu mesajın daha önce alındığının hissettirilmesi daha iyi olabilirdi. Ama neticede bu tür rahatsızlıkları yüzyüze görüşmenin daha yararlı olacağı düşüncesiyle düzenlenen bir ziyaret gerçekleştirildi. Ama ABD'li yetkililer böyle kolay bir "düzelme"den çokça rahatsız oldular.

Türkiye heyetinin yüzüne söylenemeyenler alt düzeyde el altından servis yapıldı. Koskoca ABD yönetimi böyle basit manipülasyonlara ihtiyaç duymamalıydı.

Peki bir rahatsızlık varsa niçin açıkça dile getirilmez? Cevabı çok basit. Ya istenen şeyler çok makul değildir, ya da somut şekilde bir talep dile getirilemiyordur.

Sürekli Suriye politikasında farklı noktada durulduğunu söyleyen ABD'li diplomatlar ABD'nin ne istediğini de açıkça söylemeliler ki, ne kadar makul, ne kadar evrensel değerlerle örtüşen, ne kadar gerçekleştirilebilecek talepleri olduğu anlaşılsın…

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, ABD'yle stratejik ortaklığına verdiği önemi ortaya koymuş; iyi niyetle ilişkileri geliştirmek arzusunda olduğunu ve bu ilişkiyi güçlendirmek isteyen bir siyasal iradenin bulunduğunu göstermiştir. Bundan sonrası için medyayı manipüle eden "üst düzey Amerikalı yetkililer" yaptıklarıyla bu ilişkiyi ne kadar onardıklarını kendileri takdir etsinler…

Bir de ABD üzerinden Türkiye'nin dış politikasına ayar çekmek isteyenler var. Türkiye son dönemde Suriye ile bir diyalog süreci başlatmıştır, bu doğrudur. Onlarca yıl süren sınır ihtilafı ve teröre destek tartışmaları ardından Suriye'nin tavır değişikliğine giderek, Türkiye'nin hassasiyetlerini gözetmesi ilişki zeminini ortaya çıkarmıştır. Suriye ile Türkiye arasındaki ilişki önce siyasi değil, askeri zeminde gelişmiştir. Bunu istihbarat ilişkisi izlemiştir. Suriye'nin PKK'ya yönelik net bir tavrı olmasa, siyasi ve diplomatik bir ilişki zemini de doğmazdı.

Türkiye son birkaç yıldır Kuzey Irak'taki PKK varlığına yönelik ABD'den göremediği tavrı sınır bölgesinde Suriye'den gördü.

Gerek Suriye ile terörizme karşı işbirliği ilişkisi, gerek İran'la geliştirilen enerji ilişkisi ABD'nin dışında bir de iç siyasal yapıda bazı çevreleri rahatsız etti.

Türkiye'nin dışpolitik yörüngesinde kayma olabileceği varsayımından endişe eden ve yıllarca bu bölgeden Türkiye'nin uzaklaştırılması gerektiğini savunan bu çevreler şimdi ABD üzerinden Türkiye'ye yön vermeye kalkmaktadır.

Bu ideolojik yaklaşım ne Türkiye'nin askeri ve güvenlik kaygılarıyla, ne de ekonomik ve ticari perspektifleriyle örtüşmektedir.

Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkisi stratejik ortaklık değil, komşuluk ilişkisidir. Türkiye'nin Suriye'nin ne rejiminden, ne siyasal sisteminden, ne baskıcı ve statükocu yönetim mekanizmasından alacağı bir şey vardır, buradaki yanlışlıkları tasvip etmesi ve paylaşması da sözkonusu olamaz. Ama yanıbaşındaki ülkelerle ekonomik ve kültürel ilişkileri kesmesi de gerekmez. Hele bunu birileri istiyor diye yapması hiç kabul edilemez.

Her ülke, stratejik ortaklarının talepleri kadar ve bundan da önce kendi ulusal çıkarlarını düşünmek durumundadır.

Stratejik ortaklık öncelikle samimi diyalogtan, birbirini ikna edebilmekten ve medya üzerinden manipülasyon yapmamaktan geçer.

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan