AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
"Rüya-konuşma" gibi bir şeydi…

Türkiye'de "konuşmak" mümkün mü? Kanımca, pek değil. Değil; çünkü konuşacak, konuştuğunda konuştukları yankı bulacak ve konuşulacak bir vasat yok. Belki "konuşacak adam"lardan değil, konuşulanların bir anlam ifade edebileceği, konuşulacağı, konuşularak çoğaltılacağı konuşmaya müsait münbit bir vasatın olmadığından sözediyorum.

Elbette ki, vasatları insanlar varkılar. Ama insanları da, hele de konuşacak bir şeyleri olan, konuştuğunda bir şeylerin kıpırdamasına, içten gelen bir kıpırtının yaşanmasına, kıpırtıları kıvılcımlara dönüştürebilecek bir havanın, atmosferin, iklimin, soluklanmanın teşekkül etmesine imkân tanıyan vasatların da insanları, insanların konuşmalarını varkıldığını ve çoğalttığını hep ıskalıyoruz nedense.

Derinden, ta derinlerden gelen kıpırtıların yaşanmasına, kıvılcımların çakılmasına imkân tanıyan, konuşanı konuşmaya icbar eden şey ruhtur; yaratıcı bir ruh ve kurucu bir iradenin varlığıdır. İşte bir ülkede kültürel, düşünsel, sanatsal vasat, yaratıcı bir ruhla dolup taşabiliyor, kurucu iradenin desteğiyle fokur fokur kaynayabiliyorsa, o ülkede, konuşmayı, konuşulanı konuşmayı ve çoğaltmayı mümkün kılacak bir vasat var demektir. Böylesi bir vasat, konuşmayı da, konuşanı da, konuşulanı paylaşanı da varkılan kanatlandırıcı bir imkân, ufuk ve zihin açıcı bir varoluş mekânıdır.

Türkiye, böylesi bir vasattan yoksundur; yoksun bırakılmıştır. Böylesi bir yerde konuşmak mümkün değildir; değildir, çünkü her önüne gelenin aklına esen her şeyi konuştuğu, ortaya sadece kakafoninin çıktığı, kaotik, yönünü şaşırmış, rüyalarını, hatta rüya görme kabiliyetlerini yitirmiş insanların yaşamaya çalıştıkları bir yerdir burası: Hem dünyaya, hem ülkenin kültürel ve tarihsel derinliğine ve zenginliğine pergellerini kapatan, dünyası sadece kendi küçük çıkarları, hazları, kaçışları, hayata tutunma çırpınışları, acımasızlaşan hayat tarafından yutulmama korkuları etrafında şekillenen kaygılarla ruhları ve hayatları çepeçevre kuşatılan insanların hayata tutunma mücadelesi verdikleri, bunun için de kendi içlerine ve üstlerine kapanan insanların yalnızca "soluk alıp verme"ye çabaladıkları çölleşmiş, çorak bir ülke.

Burada konuşma bir anlam ifade etmez; zaten kıt kanaat zuhur eden konuşacak adamlar birbirleriyle, birbirlerinin söyledikleriyle ilgilenmezler. Konuşanlar da konuşmaya kapalıdır; kendi kendine konuşmaya, konuşanların konuştuklarına kulaklarını tıkamaya kararlıdırlar adeta.

İşte Akhisar Festivali, konuşacak / söyleyecek bir şeyleri olan kişileri müsait bir vasatta bir araya getirerek, hem konuşmanın ne anlam ifade ettiğini, hem de konuşma denen şeyin nasıl konuşularak çoğaltılabileceğini gösteren, ilginç ve öncü bir girişim oldu. Sinemadan şiire, resimden fotoğrafa, müzikten düşünceye konuşacak, söyleyecek bir şeyleri olan bugüne dek birbirleriyle, birbirlerinin konuştuklarıyla, yapıp ettikleriyle, ürettikleriyle pek de alakadar olmayan toplumumuzun farklı kesimlerine mensup sanatçı, düşünür ve siyasetçileri buluşturdu, tanıştırdı ve konuşturdu.

Oradaki konuşmamda da dikkat çektiğim gibi kanatlandırıcı, coşturucu bir ruha sahip bu çapta, bu çeşitlilikte, bu zenginlikte, bu içtenlikte bir festival, İstanbul'a da pek nasip olmadı. İstanbul'da handiyse her ay Akhisar'dakinden çok daha büyük, çok daha şaşaalı, çok daha gözkamaştırıcı kültürel, sanatsal ve düşünsel faaliyetler ve festivaller gerçekleştiriliyor. Ama bu festivallerin pek azında Akhisar Festivali'ndeki içtenliğe, ruha, gönül ve ruh ışımasına tanık olunuyor. Akhisar Festivali bu anlamda rüya gibi bir şeydi; tadı, kokusu ve ruhu kolay kolay kaybolmayacak bir festival olarak tarihe geçecek bir gerçeklik şakası, bir "rüya-konuşma"ydı sanki.

Ruhu çalınan, hayat ve hayatiyet damarları kuruyan, kurutulan, herkesin ve her kesimin yalnızca kendisi için konuştuğu, çaldığı ve dinlediği, büyük gettolara hapsolan konuşmalardan da, konuşmacılardan da yaratıcı bir ruh, kurucu bir irade üretecek bir atılım gerçekleştirmelerini, böylesi bir atılımı ve açılımı kışkırtıcak, insanı ve konuşmayı varkılacak ve çoğaltacak bir vasatı varetmelerini ve hayata geçirmelerini beklemek elbette ki ham hayalden ibaret bir şeydir.

Ahmet Uluçay'dan Abdurrahman Arslan'a, Cemalettin Ladiç'ten Erol Göka'ya, İlhan Berk'ten Hilmi Yavuz'a, Haşmet Babaoğlu'ndan İbrahim Tenekeci'ye, Mehmet Bekaroğlu'ndan Mehmet Ocaktan'a, Hakan Albayrak'tan Lale Müldür'e, Cafer Turaç'tan Mevlana İdris'e, Burhan Eren'den Salih Zengin'e, Leyla Yusiç'ten Ahmet Kot'a, Haydar Ergülen'den Şener Şen'e, Yıldız Kenter'den Yavuz Turgul'a, Ebubekir Kurban'dan Balkan Naci İslimyeli'ye, Harun Tan'dan Murat Zelan'a ve şu ân isimlerini anımsyamadığım onlarca yazar, şair, sanatçı ve düşünüre kadar pek çok kişi Akhisar'da on gün süreyle söz biledi "gönül diledi", "rüya-konuş"tu.

"Akhisar şakası"nın gerisinde zihin çilesinin ne demek olduğunu hayatında bizzat ispatlayan, kabına sığmaz, adeta bu dünyaya da sığmayacak kadar coşku sahibi bir "er" kişi vardı: Sadık Battal. "Er" kişi diyorum; bu iş hakikaten cesaret isteyen, yürek isteyen bir işti çünkü.

Festivali her aşamasında destekleyen Akhisar Kaymakamı Seyfullah Hacımüftüoğlu hem entelektüel kişiliği ve ilgisinin derinliği ile, hem de her programa katılacak kadar kendini bu işe vakfetmiş Anadolu erenliği ve dervişliğiyle bir kaymakamın sadece bir makamda kaymakla yetinemeyeceğinin nümune-i imtisali oldu ve tarihe geçti.

Ve adıyla müsemma olduğunu kanıtlarcasına festivalin her şeyiyle anında ve her aşamasında ilgilenen Akhisar Belediye Başkanı Salih Hızlı da, bu hızla gittiği sürece Türkiye'de yaratıcı ruhu ve kurucu iradesi olacak bir medeniyet sıçramasına tavassut edecek münbit bir vasat'ın nasıl oluşturulabileceğinin mütevazi bir ipucunu gören gözlere, işiten kalplere göstermiş oldu ve o da tarihe geçti.

Bu kadar, diyorum. Tastamam bir "rüya-konuşma ve buluşma"nın yaşandığı Akhisar'ı anlatmak zor; yaşamak gerekiyor/du. Akhisar'ı doyasıya yaşatan tüm dostlara ve yetkililere yürek dolusu teşekkürler…


13 Haziran 2005
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED