AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
"Yoksulluk" hem "İçimizde" hem çevremizde...

Deniz Feneri Derneği Yoksulluk Araştırmaları Merkezi (DEYAM)'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğinde gerçekleştirdiği Yoksulluk Kültürü Sempozyumu'nun en önemli tartışma konusu "yoksulluk kültürü" kavramı oldu. Gerçekten bildiğimiz kültür biçimlerinden ayrı bir "yoksulluk kültürü" türü var mı? Yoksa bu kavram sanal bir gerçeklik alanı mı yaratıyordu?

Latin Amerika toplumlarındaki bir toplumsal gerçekliği ifade etmek için O. Lewis adındaki bir sosyolog/antropolog tarafından geliştirilen "yoksulluk kültürü" toplumumuz için bir fantezi miydi? Daha doğrusu modern dönemde çokça rastladığımız tercüme bir gerçeklik miydi?

Sempozyuma tebliğ sunan konuşmacıların bir kısmı "yoksulluk kültürü" kavramına karşı çıkarak Türkiye'deki gerçekliği bu kavramın ifade edemeyeceğini ve yerine "gecekondu kültürü" kavramının tercih edilmesi gerektiğini belirttiler. Bu tartışmada yoksulluğun ortadan kaldırılamayacağı, evrensel bir gerçeklik olduğu, yoksulluğu kırsal kesimden kentsel mekanlara yönelen göçün beslediği, kalıcı bir durum olduğu, zamanla bu durumun kendini meşrulaştıran kültürel kodlarını oluşturduğu ve kodların bir değere dönüşerek süreklilik kazandığı hususların altı çizildi.

Mutlak ve Göreceli Yoksulluk....

Yoksulluk kültürü'ne ilişkin akademik ve teorik tartışmanın ötesinde toplumsal hayatı sarmalaşan, derinden sarsan ve etkileyen bir "yoksulluk" gerçeğinin varlığını kimse görmezlikten gelemez. "Yoksulluk nedir?" diye sorarsanız bunun herkesçe üzerinde ittifak edilen bir ortak ölçütünün olduğunu söylemek zor. Yani mutlak bir ölçüsü yok, yere ve zamana göre farklılık kazanan nispi bir durum olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Birleşmiş Milletlere bağlı çeşitli kuruluşlar yoksulluğu iki açıdan ele almaktadır. Bunlardan biri yoksulluğu tamamen gelir açısından ele alırken diğeri kişinin potansiyelini kullanabilmesine imkan sağlayacak bir dizi değişkenin dikkate alınması gerektiğini savunur.

Geliri yoksulluğun yegane boyutu olarak ele alan yaklaşıma göre kişinin hayatını en alt düzeyde sürdürebilmesi yeteneği "mutlak yoksulluk" olarak tanımlanırken kişinin sosyal bir varlık olarak belirli bir tüketim düzeyinin ve hayat standardının altında kalması hali "göreceli yoksulluk" olarak ifade edilmektedir. Bur çerçevede günlük geliri bir Amerikan dolarının altında kalan kişilerin "mutlak yoksulluk" halinde bulundukları kabul edilmektedir. "Göreceli yoksulluk" hali içinse bu parasal değerin yere ve zamana göre farklılık kazandığı, çevresel/sosyal şartlara göre değiştiği gözlenmektedir.

Yoksulluğa ilişkin çalışmalarda son yıllarda mutlak yoksulluktan göreceli yoksulluğa doğru bir yönelişin olduğu dikkat çekmektedir. Burada yoksulluk toplam nüfus içerisinde ortalama gelir düzeyinin altında kalan kesimler için kullanılan bir durum olmaktadır. Sınıf, cinsiyet, etnik köken, doğal kaynaklara erişim, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi parametreler yoksulluk sorununun unsurları arasına girmiştir. Bu anlayışa göre yurttaşlık ve siyasal haklarını kullanamayan, doğal kaynaklara erişemeyen, etnik ve cinsel ayrımcılığa tabi tutulan, asgari eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanamayan kişiler de yoksul olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla yoksullukla mücadele dendiğinde sadece günlük gelirleri belli bir parasal miktarın altında olan kesimlerin desteklenmesi değil aynı zamanda sosyal bakımdan belli hizmetlerden yararlanamayan kesimlerin yararlandırılabilir kılınması da öne çıkmaktadır. Bu çerçevede özellikle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın çalışmaları ve geliştirdiği İnsani Yoksulluk Endeksi (Human Poverty Index)'nin önemine dikkat çekmek gerekir.

Yoksulluğu sadece "gecekondu" kesimi ile sınırlandırmaya çalışmanın doğru olmadığı ortadadır. Evet Türkiye'de yoksulların büyük bir bölümü aynı zamanda gecekondularda oturanlardır. Ancak hem mutlak, hem de görecelilik anlamında kırsal alanda yaşayanların durumu bunlardan çok mu farklıdır? Yoksulluk hali bir gerçektir ve her bir gerçeklik gibi yoksulluğun da kendi kültürel dünyası, kodları, değerleri, anlam haritası ve davranış kalıpları bulunmaktadır.

Yoksulluğun temel sebebini tek bir faktöre indirgemek asla gerçekçi olamaz. İşin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, ahlaki, küresel, hatta ideolojik bir yanının olduğu açık. Bu durumda yoksullukla mücadelenin de çok yönlü olması gerekmektedir. Sadece "sosyal devlet" uygulamasının önerilmesiyle sorunun çözümünün ne kadar mümkün olduğu şüphelidir. Liberal uygulamalar yoksullarla zenginler arasındaki farkın açılmasında muharrik unsur olmuştur ancak "içimizdeki yoksulluk"u hangi "sosyal devlet" veya "liberal devlet" tesis edip koruyabilir ki… Bu işte öncelikle "Yoksulluk İçimizde" deyip kendi yoksulluğumuzu gidermenin çabası içinde olmak gerekiyor...


28 Haziran 2005
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED