AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R

Yapmanız gereken önce anlamak!

Kişi konuşurken duygularına mağlub olabilir ve boş bulunup ağzından -aslında ilgililerince duyulmasını hiç de istemeyeceği- düşüncesizce (!) sözler çıkabilir; yani hatibin ağzından çıkanı pekâlâ kulağı işitmeyebilir. Oysa yazı çokluk böyle değildir. Çünkü yazar ister istemez duygularından ziyade muhakemesinin tesirinde kalarak yazar; yazarken, yazdıklarını düşünme ve tartma imkânına sahiptir; duygularını, hiç değilse duygularına aracılık edecek olan kalemini, eğer isterse, frenleyebilir. Fakat kayıtlar, ah şu kayıtlar! Sözler kayda girdi mi, artık yapacak bir şey yoktur, elden bir şey gelmez. Çünkü yazılmıştır bir kere. Söz, herşeyden önce dinlemenin değil, okumanın nesnesi haline gelivermiştir. Bütün haşmetiyle dedikoduya el koyan TARİHin ta kendisidir.

Misâl mi istiyorsunuz? Buyurunuz, Cemil Meriç'in farklı zamanlarda gerçekleşmiş ev sohbetlerinin yazılı kayıtlarına kısaca bir göz atalım:

14 Mart 1977
- "Mehmed Akif bence şair bile değildir. Birtakım fikirleri, sözleri manzum söylemiştir, o kadar. Akif kuvvetli bir nâsir de değildir. Zaten Akif bir vâizdir. İyi bir hatiptir." (s. 141)

22 Aralık 1976
- Peyami tabiî olarak kıskançtır. Kendisi son derece çirkindi. Akşamcıydı. Hergün içerdi. Bir ara esrar da denemiştir. (...) Peyami'nin birtakım tehlikeli alâkaları da vardır. Polisin emrindedir. Bu alâkalar onda bir psikoz yaratmıştır âdeta. Hâkim sınıfın kalemidir. Kurulu düzenin adamıdır. (s. 69)

12 Ocak 1977
- Aydın yaralıdır. Meselâ bir Necib'i [Necib Fazıl'ı] ele alalım. 1938'lere kadar sefîh bir adam. Sonra Halk Partisi [onu] milletvekili yapmadığı için karşıya geçti. Kumarbazlığı, dolandırıcı olduğu muhakkak. (...) Necib'in tezadı şu: Genç yaşta Avrupa'ya gitti ve onun tahakkümünden kurtulamadı hiçbir zaman. (...) Necib bir tezadlar mahşeridir. (...) Bir trajedidir Necib. (s. 88)

Mehmed Akif, Peyami Safa, Necib Fazıl... Yargıları doğru veya değil, peki ya üslûbu? Cemil Meriç'in trajedisi de yazmaması, aksine söylemesi ve dahi dikte ettirmesi idi.

27 Ocak 1977
- Cemaleddin Afganî ve Abduh, ikisi de İngiliz ajanıdırlar. Aşağılık insanlardır. Biz bunu 70 sene sonra görüyoruz. 1908'de bunları görmelerine imkân yoktu. Hoca Tahsin de madrabazın biridir. O devirde dürüst olan sadece Namık Kemal'dir. (s. 93)

Afganî, Abduh, Hoca Tahsin gibi şâibeli zevat hakkında dilini tutamayan Cemil Meriç'in, meselâ Ahmed Cevdet Paşa gibi kadri müsellem kimseler hakkında konuşurken insaf göstereceğini sanıyorsanız, aldanıyorsunuz demektir.

10 Ağustos 1977
- "Hakikatte Cevdet Paşa'nın üslûbu berbattır. Talebem olsa kötek atardım." (s. 249)

1 Ağustos 1977
- Medreselerde okutulan el-Telhis vardı. Çok kötü, pis yazılmış bir kitap. İnkiraz çağının medreselerinde yazılmıştır. (s. 227)

Hakikaten dilin kemiği yoktur! Cevdet Paşa gibi bir nesir üstadını harcamakla kalmaz Cemil Meriç, Arab belağatının rüşdünü isbatlamış nadir metinlerinden Kazvinî'nin Telhis'inin dahi bilir-bilmez üstünü çizer. Eh bu arada Kafka'nın payına düşen oklar da çok acımasızcadır.

2 Şubat 1977
- Kafka kadar âdî bir adam gelmedi edebiyata. Pis âdî. İmanını kaybetmiş, pısırık, ezik bir adam. (s. 95)

Yergileri kadar, övgüleri de ölçüsüzdür. Talihsiz bir misâl mi istiyorsunuz, o halde buyurun:

7 Ocak 1977
İlhan Arsel hakkında yazı yazmak isterdim. Tesadüfler yazdırmadı. (...) İlhan Arsel'den mektup var. Bu mektubu yazan adam her şeyden önce namusludur. Bitti vesselam. Ben bugüne kadar, bunun kadar güzel bir davranış görmedim; ki bu adam benim nefret ettiğim biri. İlk kitabımı Arsel'e ithaf edeceğim. Ben hiçbir hizbe dahil değilim, hakikate mensubum. (s. 84)

Dilerseniz, şimdi de merhum Meriç kendi hakkında neler söylemiş, üşenmeyip kulak verelim:

29 Kasım 1975
- Benim düşüncelerim heterodokstur. Sosyalist değilim. İslâmcı değilim. Öyleyse ben neyim? Ben kendimim. (s. 39)

4 Şubat 1977
- 1954'te gözlerimi kaybettim. O zamandan beri hem kütüphânemi kurdum, hem çocuklarımı yetiştirdim. Kütüphânemi on milyona kuramazsınız. Çok iyi okuyucuydum. Gözlerimi kaybettikten sonra imanım kalmadı. (s. 99)

28 Temmuz 1977
- Yaptığım hatalar hudutsuzdur. Hayatım hatalarla dolu, ama Arapça öğrenmeme hatamı hiç affetmiyorum. Bilhassa 10. sınıftan sonra nefretim daha arttı. 10. sınıfta Suriye Devlet Reisi Şeyh Taceddin geldi birgün mektebe. Ben Fransızları seviyorum, Arapları sevmiyorum. (...) Şeyh Taceddin "Acaba Arapça şiir yazmıyor musun?" diye sordu. "Hayır" dedim; 'sevmiyorum." Adam olmayacağım daha o zamandan belliydi. Küstah, terbiyesiz biriydim. (s. 212)

Bunca alıntıyı uyarısız bırakmak gelmiyor içimden: Ne kızın, ne savunun, yapmanız gereken tek şey önce anlamak!


12 Kasım 2005
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED