AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R

Şiddet hiçbir sorunu çözmez

Cezayir, Anadolu insanının değerlerini Yeni Dünya'ya taşımak isteyen, Denizlerin Sultanı Barbaros'un iktidarını Osmanlı Devleti ile paylaşarak, kendisini Avrupalıların saldırılarına karşı güvenceye almıştır. Osmanlıların Avrupa'daki üstünlüklerini yitirmeleriyle, Kanuni Sultan Süleyman'ın İspanyollara karşı koruduğu Fransızlar, 1830 yılında Cezayir'i işgal ederler. Cezayir'de akılalmaz bir baskı ve şiddet yönetimi kuran Fransızlar, ülkenin bütün kaynaklarını Paris'e taşırlar.

Yüzyılı aşan baskıcı Fransız yönetiminde Cezayirliler, dillerini, dinlerini ve kültürlerini unutmaya zorlanırlar. Okullarda Cezayirlilere Arap değil, "Müslüman Fransız" oldukları söylenir, öğrenim dili Fransızca'dır, başkentleri Paris'tir ve ülkeleri Güney Fransa'dır. Cezayir Tarık Bin Ziyad'ların, Barbaros'ların ve Turgut Reis'lerin değil, Fransız generallerinin ülkesi olmuştur. Artık ne dilleri, ne bayrakları, ne de başkentleri vardır.

Cezayir'in Fransa'ya karşı sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesi 1950'li yıllarda sıcak savaşa dönüşür. Altmışlı yılların başında özgür Cezayir devleti kurulur, Cezayir insanı diline, bayrağına, toprağına ve kültürüne yeniden kavuşur. Ancak Cezayir toplumu bu özgürlüğün bedelini çok ağır bir biçimde öder. Cezayir milyonlarca insanını yitirir, geriye daha fazla sakat insan ve yakılmış, yıkılmış bir ülke kalır.

Yıllarca süren özgürlük savaşını, Cezayirliler ile birlikte yaşayan Dr. Frantz Fanon "Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi" isimli kitabında, bir doktor gözüyle hem cepheden, hem de cephe gerisinden bakarak anlatır. O savaş sırasında doktora gitmekle, ordu komutanına ya da belediye başkanına gitmek arasında fark olmadığını görür. Fransız doktorların hastane koridorlarına yatırılmış yaralı Cezayirlileri tekmelediklerini ve tedavi etmeye yanaşmadıklarına şahit olur.

Fanon kitabına İsveçli gazeteci Christiana Lilliestierna'nın bir göçmen kampında yaptığı konuşmadan alıntılarla başlar: "Yedi yaşlarında bir erkek çocuğuyla beraberim. Vücudu yara bere içinde. Anasını babasını ve kızkardeşlerini önce tartaklayan, sonra da öldüren Fransız askerleri, onu da tellerle sımsıkı bağlamışlar. Bir teğmen de, görsün ve gördüğü şeyleri uzun süre hatırlasın diye, çocuğun gözlerini elleriyle açık tutmaya çalışmış."

Dedesi, bütün ailesini yitiren bu çocuğu göçmen kampına getirebilmek için, beş gün ve beş gece sırtında taşımış. Bu çocuğun tek istediği şey: "Bir Fransız askerini küçücük parçalara kadar kıtır kıtır doğramak." Paris'i ateşe veren çocuklar, Cezayir ile Fransa arasındaki özgürlük savaşında bütün ailesini yitiren bu çocuğun torunlarıdır. Yirminci yüzyılın en kanlı savaşlarından biri olan Cezayir savaşının üzerinden daha elli yıl bile geçmedi. Savaşın izleri her iki ülkede de canlılığını korumaktadır.

Paris'te iki Kuzey Afrikalı gencin Fransız polisinden kaçarken ölmesi, Cezayir ile Fransa arasında bilinçaltında devam eden savaşın, bilinçsiz bir biçimde dışa vurmasıdır. Fransa'daki Cezayir'in elli yıllık öfkesi Paris sokaklarına yansımıştır.

Her Avrupalı ülke gibi, Fransa da tarihiyle hesaplaşmalı, işlediği savaş suçlarından dolayı bütün Kuzey Afrikalılardan özür dilemelidir.

Yeni yüzyılda, özellikle Avrupa'da, her ülke başka kültürlerle birlikte yaşamak zorundadır.

Herkesin kültürü kendinedir. Kimse kimsenin kültürünü küçümseyemez.


13 Kasım 2005
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED