T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 AĞUSTOS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Köy kadınları / Kesintisiz mesai

Ülkenin, sadece büyük şehirlerden, kadının da sadece üst tabaka ve mankenlerden oluşturulduğu medya söyleminden kurtarıp, sizi başka bir zamana, başka bir coğrafyaya götüreyim. İstanbul ile Anadolu'nun şehirleri arasında sadece kilometreler yok, yıllar ve de yıllar var. Buyurun "bir köyün yazılmamış kısa tarihinden bir sayfaya. Nasıl olsa bilir bilmez herkes kadın olmanın güçlüğünden dem vuruyor. En iyisi ben size ciğerden okunmuş bir resim armağan edeyim. Anlattığım satırlar "Güneydoğu'da kadın olmak" filan gibi değil. Kimsenin sıkıntılarını adam yerine koymayacağı sıradan bir Türk köyünde sıradan bir Türk kadının hali.

Köyde erkekler adete mevsimlik işçi gibi çalışırlar. Mayıs başından Ağustos sonuna kadar yoğun beden işi gerektiren işlerden sorumludurlar. Tırpan biçmek (biçer-döver makinelerinin olmadığı dönemlerde) köyde en ziyade zanaat, hüner ve güç isteyen işlerdendir. Herkes tırpan sallayamaz. Sallayanların da afrasından tafrasından geçilmez. Köyün iyi tırpan sallayanları yalnız kendi tarlaları için değil, başka tarlalar için de işe çağrılır. Tırpanının hakkı için çağırılan bu adamlara, evlerde adeta ziyafet sofrası hazırlanır. Pişmeyenler bu "özel" günün şerefine pişirilir. Tavuk kesilir, börek açılır.

Yazın kadınlar hem tarlada hem evde çalışırlar. Ama ne çalışma. Güneşin bağrında saatlerce erkeklerin ritmine ayak uydururlar. Halbuki erkekler yalnız tarlada çalışmaktadır. Kadınlar tarlaya gelmeden önce en az on kişilik bir ziyafet sofrası hazırlamışlardır. Ziyafet sofrasını hazırlamadan önce de ahıra girip hayvanların bakımını yapmış, süt sağmışlardır. Sağdıkları sütü kaynatıp, kaymak, peynir yoğurt olarak ayrı ayrı işleme tâbi tutmuşlardır.

Erkekler yemeğin en iyi tarafıyla karınlarını doyururken; onlar, ayaktan ayaktan, elleri iş güç telaşıyla ağızlarını bulamaya bulamaya ölmeyecek kadar yemeğe çalışmışlardır. Bu esnada çocukların karnı doyurulmuş, bebekler emzirilmiş, yaşlı ninelerin gönlü alınmıştır.

Bütün bu temponun içinde kadınlar aynı zamanda erkeklerle beraber tarlaya da giderler. Biçilen ürünleri tırmıkla yerden toplamak, destelemek, yüklemek hepsi kadınların görevidir. Tabiî erkekler aralarda yemek molası verip cigara tüttürürken onlar sofra hazırlarlar. Bir an sadece bir an bir kesinti. Şöyle oh denilecek. Yoktur.

Erkeklerin sayılı günü geçip kendilerini köy odasına attıkları kış günlerinde, kadınlar ev içi işlere gark olur. Ev işi deyince çamaşır, bulaşık, yemek işi akla gelmesin. Bunlar kadınlar için hiçbir zaman yüz ağartan işler hükmünde değildir. Çocuk bakmak, damdaki sığırlara bakmak, evde su olmadığı için çeşmeye gidip su doldurmak. Hayır hiç biri kadının yüzünü ağartmaya yetmez. Ne kaynana nezdinde ne kocasının nezdinde. Kadının yüzünü ağartacağı yegane iş kilim dokumaktır. Kilim dokuyup eve "kayme" getirmektir. Kilim dokumanın adı ıstar çözmektir. Kadınlardan birinin evinde ıstar çözülür, üç kadın yan yana oturarak kilim dokumaya başlarlar. Sabah ev işlerini yoluna koyup öğle ezanına kadar dokuma işi yapılır. Dokuma işi hiç kolay değildir. Yine de meşrebi birbirine uyan kadınlar dokuma boyunca dertleşmeye imkanı buldukları için, işten eğlence çıkarmaya gönüllüdürler. Onun için sabah evin işini yapıp, kilim dokunan eve neşeyle varırlar. Öyle yemeği ekmek arası bir şey yenilerek geçiştirilir, çoğu defa. İkindi ezanına kadar ilmek atılıp kirkit vurulur. Bazen kilimin tellerine bazen de yanlışlıkla kendi dizlerine.

İkindi ezanıyla beraber ocağın işleri başlar. Yemek, bulaşık. Yorgunluktan ölünseydi ölürlerdi muhakkak.

On onbeş gün sonra kilim biter. Parasını her kadının kocası alır. Kadınlara kalan tek şey kilim sahibinin el hafifliği olarak getirdiği çerezdir. Çoğu zaman oturup bir arada yemek yerine, bölüşüp onu da çocuklarına götürürler.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi