T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Anlayan parmak kaldırsın!

Van Cumhuriyet Başsavcıvekili Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı iddianamenin yol açtığı "kriz"i nasıl yorumlamalı? Sizi bilmem ama ben iki gündür dinlediğim ve okuduğum yorumlardan henüz bir şey anlayabilmiş değilim. Bu tespiti büyük bir hayal kırıklığına uğramış olarak yaptığımı da hatırlatayım. Birçoğunuz gibi ben de bu gelişmenin analizinin hiç değilse "Ankara siyaseti"ni yakından izleyen yorumcular tarafından makul bir çerçevede önümüze getirileceğini sanıyordum. Oysa sonuç gerçekten tam bir hayal kırıklığı... Anlaşılan o ki bu "güvendiğimiz dağlar" da sıradan okurun aklına gelen senaryolardan fazla bir şey bilmiyormuş.

Aslına bakacak olursanız, yorumcuların bu tutuk hallerini yadırgamamak gerekir. Çünkü bu ülke bilgi, haber ve buna eşlik eden yorumun henüz hür biçimde dolaşımda olduğu bir ülke değildir. Medyanın önümüze attığı yorumların, soru işaretlerinin, imâların tek nedeni budur. Bu gelişmede kimin neyi ne amaçla yaptığının akılcı bir açıklaması henüz ortada yoktur.

Dün sabah gazeteleri gözden geçirdikten sonra sıradan bir hakaret davasının davacısı sıfatıyla avukatım İbrahim Hakkı Doğan ile birlikte Şişli Adliyesi'ndeydim. Bir Sulh Ceza Mahkimesi'nin duruşma salonunda derdimizi anlatmaya çalıştık. Kapısında "Duruşma Salonu" yazan mekan, iddiaya girerim ki 15-16 metrekareden geniş değildi. Bu havasız ve yarısı çelik dolaplarla kaplı odada marangozun birine bir yükselti yaptırılmış ve burasının yargıç makamı olmasına karar verilmiş. Yargıçla aramızdaki mesafe iki metreden fazla değildi. Ve unutmayın, bu düzenleme İstanbul'un bol davalı Şişli Adliyesi'nde karşımıza çıkıyordu. Bu manzara karşısında (Şemdinli soruşturmasının da etkisiyle olacak!) aklımdan "Bağımsız Yargı" ilkesi geçti. O derece "bağımsız" ki, tam bağımsız olması için gereken herşey yapılmış, yani neredeyse "unutulmuş"! Ardından da şunlar: "Zavallı yargı! Bu odada yargıcın mesleğine saygısı kalır mı? Dolayısıyla herhalde en iyi çözüm Unakıtan'dan Yargı'yı özelleştirmesini de istemek!"

İbrahim Bey duruşmadan sonra "Büyükanıt Paşa Krizi" hakkındaki fikrimi sordu. Haklı, çünkü ne de olsa gazeteciyim, konuya daha hâkim olmam gerekir... Ama nerde bende o yorum gücü! Kendisine sadece Van Başsavcıvekili'nin iddianamesini çok "orijinal" bulduğumu söyledim. Çünkü gelişmeye ilişkin ortaya atılan diğer ihtimalleri tutarlı bir biçimde kavrayamamıştım. "Büyükanıt Paşa"nın Genelkurmay Başkanlığı'nın önünü kesmeye niçin uğraşılsın? Arada bir ortaya atılan "demokrat general" filan gibi iddiaların tersine TSK'daki bütün generallerin birbirinin neredeyse aynı olduğunu bilmiyor muyduk? Büyükanıt sırasını kaybetse yerine geleceği söylenen isimler "laik, demokratik sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetin sadık koruyucusu" (Cüneyt Arcayürek-Cumhuriyet) gibi vasıflardan yoksun mu?

"Büyükanıt Paşa"nın yolunun kesilmesinin hükümeti memnun edeceğini ileri süren yorumlara da bir anlam veremedim doğrusu. Çok anlamsız bir yorum gibi geldi bana. Hükümet, Büyükanıt'ın yerine (adları geçen) bir İlker Bağbuğ'u ya da Fevzi Türkeri'yi niçin tercih etsin? (Görüyorsunuz, askeri terfi bahsinde hepten "yorumsuz"um.)

Ama söylediğim gibi, "iddianame"yi çok şaşırtıcı buldum. Van'da görev yapan genç savcının iddianamesi "devlet", "devlet aygıtları", "merkez-çevre ilişkisi", "cumhuriyetin modernlik projesi", "siyasi olarak bilinçlenmiş toplum", "siyasal İslam", "bürokratik aygıta sızmalar", "bürokrasi-hükümet gerginliği", "ülkemizin tecrit edilmesi" gibi bugüne kadar herhangi bir iddianamede karşılaşmadığımız sosyolojik-politik kavramlarla dolu. Ve de tabii bunun yanı sıra "derin devlet"in faaliyetine ilişkin -ama ne hikmet ise- bugüne kadar ciddiye alınmamış bir takım iddialar...

Dolayısıyla iddianameye ilişkin iki farklı yorumum var: Birincisi, bu genç savcının "Bağımsız Yargı" ilkesini çok ciddiye aldığı. İkincisi ise, fotoğraflarından hiç de asabi biri olmadığı, tam tersine halim-selim bir kişi olduğu anlaşılan bu genç savcının Yücel Aşkın davasında olduğu gibi bu sefer de epeyce acaleci davrandığı... Bakalım, işi biraz da zaman'a bırakalım...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi