T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Z A M A N D A   Y O L C U L U K 6 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

ZAMANDA YOLCULUK
Ali Murat GÜVEN

Tutank Amon'un 'bilimsel' laneti

M.Ö. 1334-1315 yılları arasında yaşayan Tutank Amon, Eski Mısır'ın en genç yaşta ölen firavunuydu. Ve 1922 yılında mezarını büyük bir tantanayla açarak onu 3300 yıllık uykusundan uyandıran en az üç düzine araştırmacı, bu olaydan çok kısa bir süre sonra ard arda hayatlarını kaybettiler.

Arkeoloji dünyası uluslararası kamuoyunda hızla yayılan "lanet" söylentilerini ısrarla reddetmesine karşın, bu beklenmedik ölümlere yıllarca mantıklı bir açıklama da getiremedi. Oysa, vaktiyle firavunu lahitine yerleştirenler, onu akıllara durgunluk veren bir savunma mekanizmasıyla kuşatmışlardı.

* * *

Arkeoloji tarihinin en heyecan verici anlarından biri: Howard Carter yardımcısıyla birlikte Tutank Amon'un sandukasını açıyor. Ancak bu aceleci davranışı sonradan ona ve ekibine çok pahalıya mâlolacaktır.
Howard Carter, "Bugün kapıyı kırıp içeri gireceğiz" dediğinde bütün ekibi hem derin bir korku, hem de heyecan dalgası kapladı. Bir aydan bu yana süren yorucu kazının ardından, arkeoloji tarihinin en büyük keşiflerinden biriyle aralarında artık yalnızca bu devâsâ taş blok kalmıştı.

Gece yarısına kadar süren sabırlı çalışmalardan sonra, gün boyu taş bloğa belki binlerce kez vurmuş olan Mısırlı işçiler nihayet "altın vuruş"u yaptılar. Balyoz, son savruluşunda, hemen hemen 3300 yıldır içine hiç taze hava girmemiş olan odaya dalıverdi. Heyecandan boğulmak üzere olan Carter, büyük bir sabırsızlık içinde kapıda açılan deliği genişletti; içinden geçebileceği büyüklüğe getirince de elindeki fenerle yerin 16 metre altındaki mezar odasına daldı.

İlk izlenimleri olağanüstüydü. Başını nereye çevirse göz kamaştırıcı bir kraliyet hazinesinin parçalarıyla karşılaşıyordu. Başta taht olmak üzere, her biri som altından yapılmış olan bir sürü kişisel eşya odanın dört bir yanına özenle dizilmiş durumdaydı. Arkeoloji tarihinin -henüz hırsızlar tarafından yağmalanmamış- ilk firavun mezarına girme onuru, artık sonsuza dek kendisine aitti.

Ardından, köşede duran lahiti farkederek heyecan içinde yanıbaşına koştu. Çevresindeki duvarlar hiyerogliflerle donatılmış olan lahit, mükemmel biçimde yontulmuş bir kuvars bloğundan yapılmıştı. Genç firavun da içindeki altın bir sandukanın içinde, gömüldüğü günkü mühürlerine o ana dek hiç dokunulmamış bir hâlde yatıyordu. İngiliz araştırmacı, duvardaki hiyerogliflere üstünkörü bir göz attığında ise şu cümleyi okuyacaktı: "Ölüm, firavunların huzurunu bozanı kanatlarla katledecektir."

Sonra başını yeniden lahite çevirdiğinde, hemen baş kısmında som altından bir lamba gördü. Onun üzerinde de "Gizli odaya girilmesini önleyeceğim. Benim görevim ölüyü korumak" yazıyordu. Deneyimli bir arkeolog olarak, bu tehditkâr sözlerin eski Mısır mezarlarının içini düzenleyen rahiplerin mezar soyguncularına yönelik korkutma amaçlı geleneksel uyarıları olduğunu düşündü, ardında da dışarıda sabırsızlık içinde bekleşen ekibine seslendi: "Başardık! Dünya bugünü asla unutmayacak!"

Dünyanın gerçekten de hiç unutmayacağı ve sonradan sık sık tartışmaya açacağı o gün, takvimler 26 Kasım 1922'yi göstermekteydi. Eski Mısır'ın 16. firavunu Tutank Amon, ölümünden yaklaşık 3300 yıl sonra bütün kişisel hazineleri ve sırlarıyla birlikte yeniden gün ışığına çıkıyordu.

(En üstte) Yazarımız Ali Murat Güven, bundan tam 84 yıl önce arkeoloji dünyasını ayağa kaldıran o büyük keşfin yaşandığı mezar odasının girişinde. (Üstte) Güven, Tutank Amon'un mumyalanmış bedenine yalnızca bir kaç adım mesafede…

'Lanet' dalgası başlıyor

İngiliz arkeolog Howard Carter, 17 yaşından bu yana Mısır'da yaşayan, o tarihe dek yüzlerce kazıya katılmış deneyimli bir Eski Mısır uzmanıydı. Tutank Amon mezarı kazısını da bu ülkede tesadüfen tanıştığı soylu ve maceraperest Lord Carnavaron'un sağladığı mâlî destek sayesinde gerçekleştirmişti. Carter'i tam 15 yıl boyunca büyük bir arkeolojik keşif yapması için sabırla finanse eden Lord, mezar odasına girildiği gün de onun yanındaydı. Bu büyük keşfi bir kaç gün içinde dünya medyasına duyuran ikilinin olaydan duyduğu büyük sevinç, kısa sürede yerini gerilime ve karşılıklı suçlamalara bıraktı. Yıllardır süregelen ve çevrelerindeki herkes açısından sarsılmaz gibi görünen bu dostluk bir anda bozulmuştu. Sonunda da oldukça şiddetli bir kavgayla yollarını ayırdılar. Mezarın açılmasından yalnızca dört ay sonra, kendine iyi bakan zinde biri olarak tanınan Lord Carnavaron, Kahire'deki Continental Savoy Oteli'nde âni bir komaya girerek öldü. İlk teşhis "kan zehirlenmesi" yönündeydi. Sonradan alınan bir haberle, Lord'un Kahire'den binlerce kilometre uzaktaki İskoçya'daki malikânesinde bulunan çoban köpeğinin de aynı dakikalarda titremeye başladığı ve kısa süre içinde öldüğü öğrenilecekti. Bu olay, İngiltere'de özellikle The Times gazetesinin kazı ve sonrasında olanları "Tutank Amon'un laneti" ifadesiyle başlığa çıkarmasına yol açtı.

Mısırlı yetkililer, kuvarstan oyulma lahiti ve mumyalanmış bedeni turistik kaygılarla Luxor'daki Krallar Vadisi'nde bırakılan Tutank Amon'un en az onun kadar ünlü altın maskı ve gösterişli sandukasını ise Kahire'deki Eski Mısır Müzesi'ne yerleştirmişler. Böylelikle Tutank Amon efsanesinin meraklılarının hem başkentteki müzeyi, hem de buradan yüzlerce kilometre uzaklıktaki mezarı ziyaret etmeleri amaçlanıyor.
Genç firavunun mezarıyla şu ya da bu biçimde teması olanların başına gelen âni ölümler, sonraki günler ve haftalarda da şaşırtıcı bir sıklıkla devam etti. Öldüğü ana kadar Lord Carnavaron'a bakan İngiliz hemşire, 1926 yaşında henüz 28 yaşındayken doğum yaparken öldü. Mezarın açılışında bulunan Amerikalı milyarder George Jay Gold, kısa bir süre sonra oraya yaptığı yeni bir ziyaretin hemen ardından ateşlenerek bölgede son nefesini verdi. Fransız arkeolog Prof. La Fleur'ün akıbeti de tıpatıp aynı oldu. O da Krallar Vadisi'nde mezarı incelediği gün otel odasında âni bir şokla öldü. Arkeolog Carter'ın yardımcılarından biri olan C. Mace, mezarda çalıştıkça sık sık ateş nöbetlerine tutulmaya başlamıştı. 1924 yılında artık daha fazla çalışamayacağını farkederek, ekipten ayrıldı ve inzivaya çekildi. Bu arkeolog da 1928 yılında yine ateşli bir hastalıktan öldü. Carter'ın diğer yardımcısı olan 45 yaşındaki Richard Bethel ise keşiften kısa bir süre sonra "kan dolaşımı yetersizliği" gibi yaşına ve sağlık durumuna hiç uymayan bir teşhisle hayata vedâ edecekti.

Bir kaç yıl içinde ard arda yaşanan bu ölümlere karşılık, paçayı kurtaran bazı ekip üyeleri de vardı. Sözgelimi tıpkı Carter gibi James Henry Breasted de kazı sonrasında çok ağır ateşli hastalıklar geçirdi; ancak ölümü yenerek normal hayatına devam etmeyi başardı.

Sonunda bu "lanet" öyküsü The Times'ın sayfalarını aşıp uluslar arası bir söylentiye dönüştüğünde, bazı bilim adamları yarım gönülle de olsa konuyu inceleme gereğini duydular. Kahire Üniversitesi'nden Dr. İzzettin Taha, yıllar sonra konuyla bilimsel olarak ilgilendi. Yaptığı araştırmalarda ulaştığı bulgular ise son derece ilginçti. Mısırlı araştırmacı, mezar odasıyla bir biçimde teması olan bütün insanların ciğerlerinde özel bir mantar hastalığı türünün geliştiğini farketti. Vücuda girdikten sonra yüksek ateşe yol açan bu bakteri, kişinin solunum sistemini kilitliyor ve boğularak ölmesine yol açıyordu. Lanet öykülerine asla prim vermeyen Taha, bunların etkili zehirler üretme konusunda gayet mahir olan eski Mısırlıların mezar odalarına kurdukları biyolojik tuzaklardan kaynaklandığını savunuyordu. Bu kez, bilim dünyasında belli ölçüde ilgi gördü ve benimsendi. Öte yandan, kaderin acı bir cilvesi sonucunda, bulgusu bir süre sonra Taha'nın kendi ölümünde de doğrulanacaktı. Kahire'den Süveyş'e giderken düz yolda bir kamyonla çarpışarak hayatını kaybeden araştırmacıya otopsi yapıldığında, ölümünden saniyeler önce solunumunun durduğu anlaşıldı.

Tutank Amon ile ilgili en trajik ölüm ise 1972 yılında yaşandı. Firavun hazineleri sergilenmek üzere Londra'ya gönderilirken bir İngiliz gazeteci tarafından kendisine "lanet" öyküsü sorulan Mısır Eski Eserler Dairesi Başkanı Dr. Kemaleddin Mehrez, "Bana bir bakın hele" dedi alaycı bir ifadeyle, "Ömrüm boyunca düzinelerce mezara girip çıktım, sayısız mumyaya dokundum. Herhangi bir lanet etkisi görebiliyor musunuz? Benim sağlığım, bütün bunların birer tesadüf olduğunun en iyi kanıtıdır." Mehrez, bu sözleri söyledikten dört hafta sonra, eserlerin son partisi de uçakla İngiltere'ye gönderilirken henüz 52 yaşında solunum yetmezliğinden öldü.

1980 yılında "lanet"i konu olan bir filmin başrol oyuncusu olan İngiliz aktör Ian Mc Shane, Kahire'deki çekimlerin daha ilk gününde bir at arabasının üzerine devrilmesi sonucunda yaralandı ve bacağı on ayrı yerden kırıldı. Bu olay üzerine filmin pek çok oyuncusu projede görev almaktan vazgeçecekti.

Ölümü hiç de gizemli olmamış

Tutank Amon'un mumyalanmış kafası ve 2005 yılı Temmuz ayında lahitinden çıkartılıp tıbbî tarayıcıya sokulan cesetten elde edilen bilimsel veriler ışığında, genç firavunun bilgisayar tarafından üretilen aslına çok yakın bir yüz görüntüsü…
Gerek Mısır'daki gerekse dünyanın diğer ülkelerindeki Eski Mısır kültürü uzmanları Tutank Amon'la ilişkili "lanet" iddialarını hiç bir zaman ciddiye almadılar. Ancak, bu iddiaların üç düzine dolayında insanı beklenmedik biçimde hayattan koparışına ise mantıklı bir açıklama getiremediler. Yapılan yorumlar arasında yine en mantıklısı, Dr. Taha'nın "mantar" tezi oldu.

Öte yandan, böylesi sıradışı iddialar, uzun Mısır tarihinde aslında çok büyük bir siyasî önemi olmayan bu genç hükümdarın ününü de giderek pekiştirecekti. Öyle ki Tutank Amon'un turistik popülaritesi zamanla -mezarı aynı bölgede bulunan- firavunlar firavunu 2. Ramses'i bile geçti ve daha 9 yaşındayken tahta geçip henüz 19 yaşındayken ölümüyle tahttan inen bu gizemli genç adamın mezarı Mısır tarihinin en ünlü hükümdarından bile daha çok ilgi görür oldu.

Bilim dünyası, ölümü hakkında da bir çok tezler ortaya atılan Tutank Amon'un bu sırrına gerçek anlamda son noktayı ise ancak geçtiğimiz yıl koyabildi. 2005 yılı Temmuz ayında, Mısır Eski Eserler Kurumu Başkanı Dr. Zahi Hawas liderliğindeki bir ekip tarafından Krallar Vadisi'ndeki lahitinden alınıp üç boyutlu tomografisi çekilen firavunun, gerçek ölüm nedeni, son nefesini verişinden tam 33 yüzyıl sonra günışığına çıkacaktı. Yapılan ayrıntılı incelemede, tahta doyamadan giden firavunun, ayağından aldığı bir yaranın hızla kangren olması nedeniyle hayatını kaybettiği anlaşıldı.

Gerçekte basit bir yarayı iyileştirecek tıbbî güçleri bile bulunmayan Mısırlılar, buna karşılık ustaca hazırladıkları ölüm saçan tehlikeli kimyasal karışımlarıyla bu öykünün içinden gelip geçen düzinelerce insanı yüzlerce yıl sonra bile olsa Tutank Amon'un yanına göndermeyi başarmışlardı.

  Zamanda Yolculuk diğer bölümler
  • Menderes'in mucizevî kurtuluşu
  • Pîri Reis'in bir sırrı mı varmış?
  • Barış'ın en muhteşem konseri
  • 'İyi ki Sultanahmet'i bombalatmamışım!'
  • 'Cinnet kampı'nda 72 saat
  • Sahte Ramses'in izinde
  • 'Lanetli kız' balonu söndü
  • İnternet, 'yalan'da sınır tanımıyor
  • 'Cehennem' gerçek, ama 'sesleri' değil!
  • 'Efsane cin' enselendi
  • Medya tarihinin ilk 'yalan haber'i
  • Vahşetin filme aktarıldığı o an
  • Kimya tarihinin en trajik hatası
  • Dracula'nın İstanbul'a gömülen başı
  • Montezuma'nın bedduası
  • Kur'an-ı Kerim Ay'a nasıl gitti?
  • Dünyanın en iyi korunan 'taşları'
  • 'Efsane otomobil'e dokunmak
  • Ölümün en soğuk yüzü
  • Limitiniz doldu Bay Karun!
  • Tarihi tersyüz eden duvar resimleri
  • Osmanlı, 'Zapata'nın ülkesi'ni bile...
  • Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi