T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Resul TOSUN

Darbecilerin hesap vermesi

Gizli kalması gereken bir iddianamenin kamuoyuna sızdırılması sonucunda gündemimize oturan konu hakkında fikir beyan etmek yargıyı etkilemek anlamına geleceğinden o konuya girmiyorum. Verilmiş bir karar olsaydı yazardık konuşurduk. Ama adı üstünde iddianame.

Ben bugün 12 Eylül'ün baş aktörlerinden Kenan Evren'in bir tv programında yaptığı konuşma sonunda tartışılan darbe meselesine bir iktibasla temas etmek istiyorum.

04 Mart 2006 tarihli Zaman Gazetesi'nde Dr. Vahap Coşkun imzasıyla çıkan yorumdan köşemin elverdiği ölçüde bir bölüm aktarmak istiyorum. Diyor ki Coşkun:

"... 27 Mayıs'ın açtığı yolu, önce 12 Mart, daha sonra da 12 Eylül darbecileri kullandı. Ancak, bu darbeler arasında 12 Eylül diğerleri ile karşılaştırıldığında, gerek uzun süren etkisi gerekse de yarattığı tahribat nedeniyle özel bir yeri işgal etmektedir. Bu darbe, seleflerinden edindiği birikimle, kendisinden önceki darbelerden çok daha sert olmuş, daha büyük acılara neden olmuştur. Evren'in sitayişle bahsettiği 12 Eylül'ün bilançosu kısaca hatırlandığında, bu darbenin ne denli büyük bir tahribata yol açtığı daha iyi anlaşılır.

12 Eylül sabahı saat 04'te yayınladıkları bir bildiriyle duyurulan darbe; ilk önce Parlamento'yu ve hükümeti feshetti, Parlamento üyelerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı, bütün ülkede sıkıyönetim ilan edildi. 16 Ekim'de, tüm siyasal partiler kapatıldı, siyasî liderler Zincirbozan'a gönderilerek tecrit edildi.

12 Eylül'ün toplum üzerinde estirdiği terörü ise 78'liler Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerinden derlenen bilanço gözler önüne serer niteliktedir. Buna göre, 650 bin kişi gözaltına alındı; 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı, bu davalarda 230 bin kişi yargılandı; 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, haklarında idama hükmolunan 50 kişinin cezası infaz edildi (18 sol, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu ve 1 Asala militanı); 71 bin kişi TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı; 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı; 388 bin kişiye pasaport verilmedi; 30 bin kişi "sakıncalı" bulunduğu için işten çıkarıldı; 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı; 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti; 444 kişi kuşkulu şekilde öldü; 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi; 927 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı; 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu; 3.854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi; 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi; gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi; 31 gazeteci cezaevine girdi; 300 gazeteci saldırıya uğradı; 3 gazeteci silahla öldürüldü; gazeteler 300 gün yayın yapamadı; 13 büyük gazete için 303 dava açıldı; 39 ton gazete ve dergi imha edildi; cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi; 14 kişi açlık grevinde öldü; 16 kişi "dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle" vuruldu; 95 kişi "çatışmada" öldü; 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi. 43 kişinin gözaltında intihar ettiği açıklandı. Ayrıca, "Kutsal Devlet" karşısında insanı hiçleştiren 82 Anayasası ile üniversite özerkliğini ortadan kaldıran YÖK de, topluma deli gömleğini giydiren bu rejimin ürünleriydi. Demokrasi kültüründen ve insan hakları düşüncesinden nasibini az buçuk almış bir ülkede, bu tablonun mimarlarından hesap sorulur ve olmaları gereken yegane yerde, yani hapishanede ikamet etmeleri sağlanırdı. Ancak bizim darbecileri ödüllendiren geleneğimiz, bırakın hesap sorulmasını, darbecilerin şefini önce cumhurbaşkanlığı makamına oturttu, ardından da Marmaris'te emekliliğinin sefasını sürmesi için her türlü imkanı seferber etti. Bugün Evren, "Hiçbir pişmanlık duymuyorum." diyerek 12 Eylül'ün kara bilançosunu savunmakta hiçbir rahatsızlık duymuyorsa, bunun sebebi; kendine sağlanan hayat ve sahip olduğu dokunulmazlık zırhıdır. Bundan çıkartılacak ders basittir: Eğer Evren ve onun gibilerin, bu memlekete çektirdikleri onca zulümden kendilerine iftihar payesi çıkarmalarını istemiyorsak geciktirilmeden yapılması gereken bazı ödevler var:

İlki, bu ülke geçmişiyle, özelde 12 Eylül ile hesaplaşmak durumundadır. 12 Eylül'de yaşananlar, bu dönemdeki insan hayatına kasteden ağır suç ve ihlaller, bunların failleri ve mekanizma tüm açıklığıyla ortaya çıkarılmalıdır. İkincisi, bu dönemin failleri yargı önüne çıkarılmalı ve onlara hak ettikleri ceza verilmelidir. Bunun iki yönlü etkisi olur: Bir taraftan, bu dönemden mağdur olanların acıları tanınır ve bu insanların "onurlu birer insan" olarak bu toplumla bütünleşmeleri sağlanır. Diğer taraftan darbecilerin gerektiği gibi cezalandırılması halinde; Evren gibi darbe sevdalılarının bu kadar pervasızca hareket etmeleri söz konusu olamaz. O halde atılması gereken ilk adım bellidir: Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunmak durumunda olan savcılar bir an önce harekete geçmeli ve başlangıç olarak alenen suç övgüsü yapan Evren hakkında gerekli adlî takibata başlamalıdırlar."

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi