T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Cevdet AKÇALI

Varsayımlar ve mantık

Mantık, doğru düşünme ve doğru karar verme yeteneğini sağlayan bir ilimdir. Her düşüncenin temelinde bu vardır.

Mantık kurallarını hatırlayalım. İnsanların düşüncelerini oluşturan üç unsur vardır: Hipotez, tez ve sentez. Bunun Türkçesi, önyargı, yargı ve sonuç şeklinde ifade edilebilir. Mesela, bütün canlılar ölür bir önyargıdır. İnsanlar da canlıdır deyimi de bir yargıdır. Bu iki yargıdan şu sentez çıkar: İnsanlar da ölür.

Bu düşünce zincirinde başlangıcındaki önyargı yanlışsa sonuç da yanlış olur. Hatalı önyargılar çoğunlukla genellemeler şeklinde ifade edilirler. Yani, politikacı değil mi mutlaka yalancıdır vs. köylü sınıfı değil mi mutlaka şudur, vs. gibi. Oysa bu şekilde genellemeler, Sokrat'ın dediği gibi "yorgun dimağların ürünüdür."

Genelleme hastalığı ve iki önemli örnek

Bir manada genelleme bir ülkenin fikir seviyesinin de bir ölçüsüdür Bu yönüyle ülkemiz pek övünülecek seviyede değildir. Herkesin bildiği deyimler vardır ki bunlar genel bir suçlamadan başka bir şey değildir. Mesela, "Ben senin bildiğin kızlardan değilim" cümlesi bunun en tipik örneğidir. Bütün genç kızları zan altında bırakan bu deyime başka ülkelerde rastlamak zordur.

Son yarım asırlık siyasi tarihimizde, ülkemiz bazı ön yargılar arasında sıkışıp kalmıştır. Bunlardan sadece iki tanesini söylemek konuya açıklık getirmek için yetecektir.

Kamuoyunda öyle bir çevre vardır ki, bunlara göre muhafazakâr partiler fırsat bulduklarında laikliği ortadan kaldırıp dini temele dayalı bir rejim kuracaklardır. Bunun karşısında başka bir önyargıya inanan çevre vardır. Bunların da önyargısı, devlet içerisinde derin bir devletin daha var olduğu ve bunların görevinin de muhafazakâr iktidarları devirmek için komplolar hazırladığı varsayımıdır.

Bu iki hipotez, önyargı veya varsayım bu güne kadar ispatlanamamıştır. Bunlar yoktur diyemediğimiz gibi vardır diyorsak suç teşkil eden bu olayların cezalandırılmış olması gerekir. Bu yapılmıyorsa, kimsenin bu varsayımlara dayanarak hareket etmeye hakkı yoktur.

Daha ilk bakışta tutarsızlığı belli olan bu iki tez maalesef siyasi tarihimizin şekillenmesinde büyük etkiler yapmışlardır. Son olarak yaşadığımız Hakkâri olayları bunun tipik bir örneğidir. Hakkâri'de bir kitap evi bombalanmıştır. Bu tarz bombalamalar her ülkede olabilir. Ancak bombalama sırasında orada bir astsubayın görülmüş olması birtakım yorumların yapılmasına sebep olmuştur. Bazı kesimlerde bunun derin devlet tarafından yapıldığı kanaatı vardır. O anda ortada görülen resmi kişiye gösterilen linç hareketi, var olduğuna inanılan derin devlete karşı bir tepkinin ifadesidir

Bu olaylar üzerinde soruşturma elbet de yapılacaktır. Ancak bazı yetkililerimizin, üzerinde durarak, "ucu nereye varırsa varsın" demeleri, olaylarda derin devletin parmağı olduğu varsayımına bir göndermedir. Ve yanlış bir deyim olmuştur.

Asıl mesele şudur: Demokratik bir ülkede delil olmaksızın ve hatta hakkında bir yargı kararı olmaksızın kimse suçlanamaz. Beynimizden dayanaksız önyargıları atmadığımız sürece ülkeye ne demokrasi ve ne de huzur gelir.

Tekrar ediyoruz. Ben "senin bildiğin kızlardan değilim" diyerek ülkenin bütün anne adaylarını töhmet altında bırakan başka bir ülke var mıdır?


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi