T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
G Ü N D E M | 13 MART 2006 PAZARTESİ | ||
|
Kürt sorununun çözümü demokratikleşmede
Aydınlar, Kürt sorununun çözümünün demokratikleşmede yattığı konusunda birleşirken, Prof. Oran, "Kürtler azınlık kavramını reddediyor ama azınlık hakları istiyor. Oysa asli unsurdurlar" dedi.
Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere Yerleşkesi'nde düzenlenen 'Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları -Türkiye'nin Kürt Meselesi' başlıklı toplantının ikinci gününün ilk oturumunun konusu "Kimlik Hakları, Sosyal ve Kültürel Boyut"tu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Kürt sorunu'nun akademik bir ortamda akademisyenler tarafından tartışmaya açılmasının ileri bir adım olduğunu" vurgu-layarak, "Kürt sorununu aşabilirsek, silahtan arınmış yöntemlerle tartışma sürecini başlatabilirsek, demokratikleşmenin önünü çok önemli oranda açma şansını elde edebiliriz'' diye konuştu. Kültür politikasını oluştururken dilden başlamak gerektiğini ifade eden Baydemir, "Her şeyden önce çok farklı, çok kültürlü, çok dilli olmak, bir ayrılma, bölünme nedeni olmamalı.
ÇÖZÜMÜN ADI BELLİ Yazar Muhsin Kızılkaya da, Türkler ve Kürtler'in ortak kültür ve yaşama alışkanlıklarına sahip olduğunu vurgulayarak, "Ancak Kürt olmak, biraz tehlikeli" derken, Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr. Fuat Keyman da, Kürt sorununun çözümünün demokratikleşmede yattığını vurguladı. Fransa Rouen Üniversitesi'nden Doç. Dr. Salih Akın ise, "Kürtçe'nin, Türkiye'nin ikinci resmi dili olmasını" önerdi. AZINLIK DEĞİL ASLİ UNSUR "Azınlık" kavramının ele alındığı oturumda konuşan Prof. Dr. Baskın Oran, "Türkiye'deki Kürtler azınlık kavramını reddetmekte, fakat azınlık haklarını talep etmektedir" diyen Prof. Oran, Türkiye'deki Kürtler'in azınlık değil, asli ve kurucu unsur olduklarını, dolayısıyla yanlış bir bilinci ifade ettiklerini savundu. Bütünlük istiyoruz demek yeterli değil
Emekli Büyükelçi İlter Türkmen de, "Bu meselede de ilerleme sağlamak isteyen herkesin şiddetten kendisini ayırmasında fayda var" derken, "Türkiyeli" kavramını kullanmak için de Anayasa'nın 'değiştirilemez maddeleri' üzerinde düzenleme yapmak gerektiğini kaydetti.
Doç. Dr. Mithat Sancar ise, "Kürtler, çözümü kendi toplumlarının milliliği üzerine mi kurmak istiyorlar, yoksa içinde yaşadıkları toplumun bütünleşmesi üzerine mi?
Çözüm için ortam uygun Konferansın son oturumunun konusu "Kürt Sorunu ve Medya İlişkisi"ydi. Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, entellektüel düzeyde sorunla ilgili ciddi bilgi eksikliği olduğuna dikkat çekerek, "Soruna vakıf olma problemi var. Bu da olumsuz sonuç doğruyor. İnsanların demokratik ve insanî ve kültürel haklarından dolayı ikinci sınıf muameleye tabi tutulmaları, hatta daha ileri giderek aşağılanmalarını utanç verici bir durum olarak görüyorum" dedi. PKK'nın şiddetten vazgeçmesi çağrılarını sıkıcı bulmaması gerektiğini vurgulayan Karaalioğlu, "Çünkü hem dünyada gelinen nokta, hem de Türkiye'deki konjüktür itibariyle demokratik bir çözüm için eskiye oranla daha uygun bir zemin var. Bu zemin daha iyi fırsat sunuyor. Şiddetin durması için Kürt entelektüellerinin, kanaat önderlerinin bizden fazla rolü olduğunu hatırlatmak gerekiyor" diye konuştu. Karaalioğlu şöyle devam etti: "Şiddet faktörünün bir an önce devreden çıkması gerekiyor. Bunun acil sebepleri var. Devlette bir politik değişiklik ağırlık kazanıyor. Türkiye'de siyasi iktidarlar yıllardan beri çözemedikleri veya imtina ettikleri konuları, sorunları askere devretmiştir. Soruna bulaşmaktansa statükonun devamını istemişlerdir. Devlet sadece Kürtler'e karşı şevkatsiz davranmıyor. Birçok sorun alanı var. Birçok değişimci demokratik girişim, hareket ve gruplar var ki devlet bunlara karşı da aynı şevkatsizliği göstermekten çekinmedi yıllarca. Kürt sorununda federasyonun tartışılması Türkiye demokrasisisi açısından iyi birşey. Fakat ben çözümün orada olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de Kürtlerin gördüğü muameleden ileri derecede rahatsız olan biri olarak, demokrasi alanı içinde sorunun çözülmesi gerektiğine inanıyorum." Önce medya silahları bıraksın "Kürt Sorunu ve Medya İlişkisi" konulu oturumda konuşan gazeteci-yazar Yavuz Baydar, Kürt sorununun keskinleşmesinde medyanın büyük rolü olduğunu vurgulayarak, "Hala aynı hatalarda ısrarlı mıyız, yoksa habercilik ve yorumculuk cephesinde yeni birşey var mı?" sorusunu sordu. Nevzat Bingöl, medyanın Kürt sorununa yaklaşımını bölge halkının da eleştirdiğini ve tepki olarak da yerel basına daha çok ilgi gösterdiğini anlatırken, gazeteci Derya Sazak da, sorunun bir futbol maçı gibi Kürt-Türk medyası olarak bakılmaması gerektiğinin altını çizdi. Dema Nû'dan Arif Sevinç ise basının Kürt meselesinde izlediği politikanın devlet politikası olduğunu savunurken, yabancı basının temsilcisi olarak oturuma katılan Amberin Zaman da, batı medyasının Kürt meselesinde takındığı tutumu anlattı. Gazeteci Celal Başlangıç'ın, "Tunceli'ye uygulanan gıda ambargosunu üç yol sonra öğrendik ama Tunceli'ye açılan ilk tenis kortunu aynı gün öğrendik" sözleri gülüşmelere neden olurken, medyayı eleştiren Başlangıç, sözlerini, "Sorunun çözümünü silahı bırakmakta gören medya önce kendi silahını bıraksın" diyerek bitirdi. Kürtler dürüst olmalı "Kürt Meselesi ve Devlet Politikaları" konulu oturumda Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, terör örgütünün önkoşulsuz olarak silahları gömmek zorunda olduğunu vurgularken, "Kuliste bölücü terör örgütü eleştiriliyordu. Bu eleştirilerin kürsüye de getirilmesi gerekir" dedi. Şerafettin Elçi de, "Çağdaş dünyanın benimsediği yeni değerler Kürt siyasi hareketinin fikir iskeleti olmalı. Bunu yaparken çok açık net ve dürüst olmalıyız. Özgür ve eşit iki millet düzeyinde yaşama şansımız var." AB'yi sopa yerine koymayın Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu, "Siyasi suçlar bakımından bir affı çok ciddi biçimde önümüze hedef olarak koymalıyız" derken, Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand da, "AB dışında Kürt sorununun çözülebileceğini düşünmüyorum. Ama AB'yi jandarma sopası gibi Türkiye üzerinde kullanmanın da sakıncası var" dedi. Umut aşılayan Kürtçe şarkı Sanatçı Nilüfer Akbal da, Kürt sanatcı olarak yaşadığı sıkıntıları anlatırken, konserlerinden önce kendisinden sabıka kaydı istendiğini söyledi. "Kendimi bu ülkeye ait hissetmek istiyorum ve kendi dilimde şarkı söylemek istiyorum" diyen Akbal, daha sonra "Şewa / Gece" adlı Kürtçe şarkısını söyledi. Akbal, "Gece karanlık, üstüne kar yağıyor. Sabah oldu aydınlık ve üzerimizde güneş var" sözlerinin, bugüne uygun umudu da ifade ettiğini söyledi. Kürtçe-Zazaca tartışması Konuşması sırasında Kürtçe bir cümle söyleyen Baydemir, bunu Muhsin Kızılkaya'nın tercüme etmesini istedi. Kızılkaya, konuşulanın Zazaca olduğunu ve tercüme edemeyeceğini söyleyince davetliler arasında oturan Tarık Ziya Ekinci, cümlenin "iyi yapan kendisi için yapar, kötü yapan kendisi için yapar" anlamına geldiğini aktardı.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |