T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Ceyhun Atıf'dan Türkan Saylan'a...

Aradan bayağı zaman geçmesine rağmen 70'li yılların hemen başında lisesinde iki yıla yakın felsefe öğretmenliği yaptığım Turhal'da kendisini hâlâ minnetle hatırlayanlara rastlamıştım.. Ceyhun Atıf Kansu, bu önemli şarimiz çocuk doktoru olarak Anadolu'nun bu ilçesinde de görev yapmış, kimbilir kaç çocuğun "kızamuk" nedeniyle melek olmasının önüne geçmişti...

Kansu'nun "Kızamuk Ağıdı" şiirini hatırlamayan var mı? "Ben, gamlı, donuk kış güneşi, / Çıplak dağlarda, sessiz dinleniyorum. / Köyleri, yolları, dağı taşı / Isıtıyor, avutuyorum" dizeleriyle başlayan, "Ben gördüm bu köyü, damlarının altında, / Çocukları kızamuk döküyor, / Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla, / Gelincikler arasından öyle masum bakıyor" dizeleriyle devam eden ve belki de bizi en fazla allak bullak eden şu dizelerle yükselen o çok okunmuş şirini: "Bir bir saydım, yirmi üç çocuk, /Ah, güllü Gülizar öldü, /Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk, / Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü."

Kansu'yu ve tabii olarak "Kızamuk Ağıdı"nı Türkan Saylan'ın tarafları akla- sorumluluğa-vicdan sahibi olmaya çağıran o güzel yazısını (Radikal, 9 Mart) okuduktan sonra hatırladım. Türkan Saylan'ı tanıtmaya gerek var mı? Bu değerli hekimin ülkenin "sosyal"ini adam etmek yönünde yıllardır sarfettiği çabayı bilmeyenimiz var mı? Tamam -konumuz dışında ama- Saylan'ın "sosyal"in dışına taşan kimi açıklamalarını zaman zaman ben de yadırgamışımdır. Mesela hayattan "Çağdaş Hayat" gibi "Aydınlanmacı" bir formülle söz etmeye başlamak gibi... Ama diyorum, keşke ülkenin bütün "Aydınlanmacıları" Saylan'ı örnek almış olsaydı; keşke birçoğunun yıllardır tekrarladığı "Aydınlanma" gevezelikleri Saylan'ın cüzamla mücadeleden başlayıp, evlerinde unutulmuş kız çocuklarına yardıma koşan o uzun "pratik"ini örnek alabilseydi. (Evet, nihayet buldum: Saylan'ı gözümüzde "özel" kılan budur, yani "pratik"siz bir hayat düşünememesidir. )

Neyse, yerim hızla daraldığı için döneyim Saylan'ın yazısında öne çıkan çağrıya:

Son dönemde herkesin gözü önünde cereyan eden tartışmalardan birisi de "sağlık hizmetleri" hakkında. Gazeteler ve televizyon ekranlarında karşılaşan "taraflar" birbirlerini ikna edememeleri bir yana, başlamış oldukları polemiğin dozunu daha da şiddetlendirdiler. Taraflar derken "Hükümet" ve "Tabip Odaları"nı kastediyorum. Odalar, hükümetin sağlık hizmetlerini hızla özelleştirerek işin "kamusal hizmet" yönünü hızla tırpanladığından ve Sağlık Bakanı'nın bütün mesaisini hekimlerle kavga etmeye ayırdığından şikayetçi. Hükümet ise, hekimlerin hekim açığı bulunan "mahrumiyet bölgeleri"nde görev almaktan kaçındıklarını elinde birtakım rakamlarla ilan etmekle meşgul. Hükümetin aklından geçen "doktor ithali" çözümü de bu tartışmanın önemli bir parçası durumunda.

Bana göre (de) bu tartışmada taraflardan sadece birisinin yanında yer alabilmek imkansız. Değinmekle yetinecek olursak, özellikle büyük şehirlerimizi neredeyse "market" yoğunluğunda saran "özel hastaneler"e bakılarak ülkenin sağlık politikasının yolunda olduğu olduğu sonucunun çıkartılabilmesi imkansız. Ama bunun yanında bu özel hastanelerin Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur sigortalılarına da hizmet vermeye başlaması -anketlerin de gösterdiği gibi- halkın çaresizliğini gideren olumlu bir yöntem.

Ayrıca, hükümetin "hekimle vatandaşı karşı karşıya getirmek" olarak adlandırabileceğimiz bir yöntemi benimser görünmesinin onaylanacak bir yanı olmadığı muhakkak. Ama bunun yanında, hükümetin hekim açığı bulunan bölgeler için yüksek ücretle sözleşmeli hekim istihdam etme çabasına Odalar'ın niçin şiddetle itiraz ettiklerini anlayabilmek de çok zor.

İşte Türkan Saylan'ın yazısı tam da burada araya giriyor. Saylan, bir taraftan bir zamanlar başarılı şekilde uygulanmış "Sağlık Hizmetleri Sosyalleştirilmesi Yasası"nın ihya edilmesi zorunluluğunu hatırlatırken, diğer yandan hekimlere de "İktidarı eleştirmek en kolay şey, pekiyi sen ne katacaksın bu çorbaya" diye sesleniyor. Devamı yarınki yazıya...


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi