T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Hepimiz birer özürlü adayıyız

Bahreyn'de dün yapılan Formula 1 yarışı, bütün yarışlar gibi çok çekişmeli geçti.

İlk üç sırayı Alonzo, Şumaher ve Raykonen paylaştı.

Saatte üç yüz kilometreyi aşan hızlarıyla vınlayıp geçen otomobilleri seyredenlerin, o yarışlardan etkilenmemesi mümkün değil.

Ekran karşısında oturup otomobil yarışlarını seyrederken insanda ister istemez "Ben de öyle hızlı gidebilirim" düşüncesi uyanıyor.

Düşünce bu; uyanma diyemezsin.

Fakat insanların çoğu o aldatıcı zan ile başa çıkmayı bilir.

Bilemeyenlerse hem kendilerini hem başkalarını zora sokmaktan geri durmaz.

***

Bir sürat yarışı seyretme yüzünden içinde uyanan o düşünceyle direksiyon başına geçenlerin kimler olduğunu, trafiğe çıktığınızda kendi gözlerinizle görebilirsiniz.

Yanınızdan hızla geçerler.

Onlara göre yavaş ilerleyen araçlar arasında zikzaklar çizerek giderler.

Kiminin sağından, kiminin solundan.

Nereye kadar?

Ya trafik polisleri yakalayıp ceza kesene kadar yahut kaza yapana kadar.

Bu sürücülerin varacakları yere kazasız belasız ulaşması nadirattandır.

HIZLI SÜRÜCÜLERİN ÖZELLİKLERİ

Trafik akışını tehlikeye sokan bu tiplerin ortak özellikleri şunlardır:

Macera meraklısıdırlar.

Adrenalin mutlaka yüksek seviyededir; onsuz yaşayamaz, heyecana bayılırlar.

Kural tanımazlar.

Kendilerini ayrıcalıklı görürler.

Araçlarına çok güvenirler.

***

Hâlbuki ne kadar pahalı, ne kadar lüks olursa olsun, trafikteki araçlar Formula 1 aracı değildir.

Yollarımız ise apayrı bir panel konusu...

En baba yolumuz bile yarış pistine hiç benzemez; çukurlarla ve tümseklerle doludur.

Bozuk satıh, şehir içinde olsun, şehir dışı yollarda olsun gayet sıradan sayılır.

O hızlı sürücüler, "Ben bu yoldan geçmek için para ödedim arkadaş" diye bağırırlar adeta.

Sanki ödedikleri üç beş yetele ile otoyolu satın almışlardır.

UYARI LEVHALARI KİMLER İÇİN?

Yollardaki uyarı levhaları, hız sınırlayan tabelalar hiçbir anlam ifade etmez onlar için.

O tabelalar normal insanlar içindir.

Hem sağdan hem soldan gidenlerin görebilmesi maksadıyla, yolun iki yanına konulan hız sınırlayıcı tabelalarda yazan azami hız miktarını, o sürücüler toplayıp ona göre ayar çekerler kendilerine.

İki tabelada 70 yazıyorsa, 140 kilometredir; 90 yazıyorsa 180.

Bazen daha da üstü.

KOMEDİ FİLMİ GİBİ

Kaza yapmadan önce polis durdurursa şayet, öyle bir muhabbet başlar ki kamerayla çeksen komedi filmi olur.

Numaradan şaşkınlık...

"Aaa hızlı mı gidiyormuşum?"

İtiraz...

"Ben hız yapmadım ki..."

Alttan alma...

"Canım abicim, idare ediver."

Üste çıkma...

"Memur bey, sen benim kim olduğumu biliyor musun?"

Memleket muhabbeti...

"Biz hemşeri sayılırız icabında."

Başka çare kalmayınca da rüşvet teklifi...

"RADARA YAKALANDINIZ"

Bu teklifin belirli bir kalıp cümlesi yoktur, genellikle kalıp olarak ruhsat kullanılır.

Bütün bunlar bir fayda vermez çünkü aşırı hız veya kırmızı ışıkta geçiş, radarla tespit edilmiştir ve o kayıtlar silinmez.

Polis memurlarının da ihlali belirtirken "Radara yakalandınız" demesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur.

Radar olmasaydı mesele halledilebilirdi sonucu çıkar ki yanlış bir yaklaşımdır.

Fakat memur ne yapsın?

Suçunu kabul edip cezaya razı olan kaç kişi çıkar?

Millet kırk dereden su getiriyor.

***

Türk şoförü en asil duyguların insanı olduğu için, kazaların hep başkalarının başına geleceğini zanneder.

Kötü bir kaza yaşayana kadar bu yanılgı devam eder.

Sonrası ya ölüm, ya sakat kalma.

Herkesin özürlü adayı olduğu gerçeği, direksiyon başındayken göz ardı ediliyor.

***

Bir yerde çay içince, yemek yiyince hesabı ödemek için birbiriyle yarışan insanlarımız, trafiğe çıkınca nasıl canavar kesiliyor, anlamak zor.

Bu tespit bir sohbet sırasında Ahmet Kekeç tarafından yapılmıştır.

O yüzden diyor yazarımız, ben kimseyle dalaşmamaya gayret edi-yorum ve isteyen her araca yol veriyorum.

Çok haklı çünkü inatlaşmaların sonucu çok tatsız olabiliyor.

En basitinden yüksek boyutta maddi hasar...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi