|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 13 MART 2006 PAZARTESİ | ||
Bazı odakların bütün yönlendirme çabalarına rağmen halk hemen her konuda kendi kararına daha ısrarlı bir biçimde sahip çıkıyor. Hatta çoğu kez yönlendirme çabası tam tersi sonuçlar doğurabiliyor. Buna rağmen yönlendirme çabasından vazgeçilmediği halde bu çabalarda biraz daha dolaylı yollar seçilmiyor olmasını yadırgamamak mümkün değil. Hani bu kadar tecrübe birikiminin hâlâ daha farklı yönlendirme taktikleri veya teknikleri için bir arayışa sevk etmemiş olması, yönlendirmeler için yine en kaba yolların tercih edilmesi insanı karmaşık duygulara sevk ediyor. Yönlendirme çabaları ne kadar ahlak dışı olsa da, insan yine de kendi medyasına bu kadar basitliği yakıştıramıyor. Üstelik toplum sanki ciddiye alınmamanın intikamını daha ince bir yolla göstermeye devam ediyor. Kuralına uygun yapılmış, yani doğru sorularla ve yeterince uygun bir örneklemle, güvenilirliği yüksek tutturulmuş anketlerin verilerini okumak halkın bu ince ironisini sezmenin en kestirme yollarındandır. Yeni Şafak'ın Polmark araştırma şirketine özel olarak yaptırdığı, geçtiğimiz günlerin dış politika ve Türkiye gündemiyle ilgili konularda halkın nabzını tutan anketin sonuçlarını izliyorsunuzdur. Öncelikle belirteyim ki, araştırmayı yürüten Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi ve istatistik alanındaki çalışmalarıyla ve zengin tecrübe birikimiyle Türkiye'deki en yetkin isimlerin başında geliyor. Kendi yetiştirdiği ekibiyle birlikte yürüttüğü araştırma bir anket çalışmasının verilerinin, bilimsel açıdan güvenilirliğini olabilecek en yüksek düzeyde sağlayacak şartları çok iyi biliyor ve bu şartları oluşturmaya çalışıyor. Bu günlerde ortalıkta çok sık anket çalışması yayımlanabilir. Hiç abartmadan Özcan'ın araştırmasının, güvenilirlik bakımından bu tür araştırmalar için de bir sınama çıtası olarak alınabileceğini söyleyebilirim. Anket çalışması temsil gücü yüksek olmak üzere 22 ilden rasgele seçilmiş 2639 kişi ile yüzyüze görüşme sonucu elde edilmiş verilere dayanıyor. Bugün bir seçim olsa barajı üç parti aşıyor görünüyor. DYP yüzde 8.9'la baraja yakın dururken diğer partiler açık arayla barajın altında bulunuyor. Kararsız seçmen ile herhangi bir partiyi desteklemeyeceğini belirten seçmen, partilerin oy oranlarıyla orantılı olarak dağıtıldığında geçerli oylar üzerinden AK Parti'nin oy oranı yüzde 42,7; CHP'nin oy oranı yüzde 17,2; MHP'nin oy oranı yüzde 10,6 DTP'nin oy oranı yüzde 6,6 ve ANAP'ın oy oranı da yüzde 5,6 olarak hesaplanmaktadır. AKP'ye oy vereceklerin sayısının, Malvarlığı, Unakıtan, Hamas ziyareti gibi geçen ayın olumsuz etki yapması beklenen bir dizi tartışmasından bile ciddi bir biçimde etkilenmediği görünüyor. Bu oranlar AKP'nin 3 Kasım genel ve 28 Mart yerel seçimlerindeki oranlardan yüksek. Bu iki seçimdeki oy oranına göre AKP oylarını düzenli olarak yükseltmiş görünüyor. Ancak belki de AKP'nin oylarında bir düşüş tespit edebilmek için geçen iki seçim sonucunu değil, sonrasında, şimdikinden çok daha fazla yükselmiş olduğunu tespit edilmiş anket sonuçlarını baz almak lazım. Malvarlığı tartışmasında AKP'yi haklı bulanların oranı % 36.1 ile CHP'yi haklı bulanlardan (% 34) biraz yüksek. Gerisi bu konuda fikri olmadığını söylüyor (Ancak ankete katılanların yüzde 80.1'i siyasetçi ve devlet adamlarının mal varlıklarını kamuoyuna açıklaması gerektiğini düşünüyor). Yani bu sorunun sorulma biçimden dolayı, neredeyse AKP ile CHP kutuplaşmış görünüyor. Aynı kutuplaşma AKP'nin ülkeyi iyi yönetip yönetmediği ve bazı konularda hükümetin performansıyla ilgili sorulara verilen cevaplarda da birbirine yakın oranlarla ortaya çıkıyor. Bütün bu konulardaki memnuniyet oranının AKP'nin oylarıyla paralel bir şekilde veriliyor olması, birçok konudaki değerlendirmelerin oy tercihine paralel işlediğini gösteriyor. Anketin gündemle ilgili soruları insanlarda gelecekle ilgili beklentiler açısından oldukça yüksek bir iyimserliğin izlerini ortaya koyuyor. AB'ye destek sürüyorsa da, bir düşme trendi gözleniyor. Bu arada AB'nin de içinde olduğu bir "ötekiler" algısının, medeniyetler çatışması eksenine gittikçe daha fazla kaydığı da görülüyor. ABD ve İsrail'in dünya barışının önündeki en büyük engel olarak (% 74.2; % 7.9) görülmesine mukabil, dış politikayla ilgili bir çok konuda ABD'nin ekseninin dışındaki tercihler yüksek oranda tercih ediliyor. Hamas ziyareti ve Hamas'a Türkiye'nin desteği olumlanıyor, İran nükleer silahlı haliyle bile asla bir düşman olarak görülmüyor. ABD'nin Türkiye halkını İran'la olan savaşında kendi safına çekmesi imkansız. Zira Türk halkı İran'ın ne nükleer teşebbüslerini ne de mezhep farkını kendisi için bir tehdit olarak görmediği gibi bir ABD müdahalesinin İran'a yönelik sempatiyi ve ABD karşıtlığını daha fazla beslemesi kesin bir ihtimal.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |