T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Maskot olasıca...

Arada sırada Okan Bayülgen'in Televizyon Makinası'nda görüyorum. Bayülgen'in açtığı kulvarda, bir tür (tolere edilmiş) huysuz, yaşlı bilge rolünü oynuyor. Muhtemelen sevimli olduğunu düşünüyordur ama hiç sevimli değil.

Ben de tam, şakacıktan, "sonunda yerini buldu, maskot olasıca..." diye bedduaya (!) hazırlanıyordum ki, sinik sataşmalarından biriyle daha arz-ı endam etti...

En son, Mayıs 2005'te, yine sinik bir sataşması nedeniyle müşerref olmuştuk... Bu köşeyi izleyenler hatırlayacaktır; "mahkemelerin, kendilerini yasama organı yerine koyup kural ihdas edemeyeceklerini" belirten/tartışan yazıma, Hakkı Devrim (evet, kıymetli büyüğümüz Hakkı Devrim'den sözediyorum), "dinci-türbancı" şeklinde mukabelede bulunmuş, esası tartışmayı değil, esas hakkında söz söyleyenlere laf geçirmeyi tercih etmişti.

Üstelik, kaç kez de uyarmıştım, "Bu dinci, türbancı yakıştırması en hafifinden saygısızlıktır Hakkı Bey, size yakışmıyor!" diye...

Hem, başkalarını tanımlama, birtakım sıfatlarla aşağılama, bir çerçeveye sıkıştırma hakkını nereden alıyorduk? Artık "yaşını başına almışlar" kategorisine sokacağımız ve empati konusunda güçlük çekmeyen/çekmemesi gereken Hakkı Devrim niçin bu dile başvuruyordu?

İnadına mı yapıyordu?

Kaldı ki, hiç kimse, hiç birimiz, bir şeyin ticaretini yapmıyorduk. Din satmıyorduk. Hakkı Devrim'in rahatı kaçacak diye, "hukuk telakkileri" konusundaki düşüncelerimizden de mi imtina edecektik?

Bu uyarılarıma herhangi bir cevap vermedi.

İşine gelmeyen konularda "sükût hakkı"nı kullanmayı tercih ettiği için, ben de üzerinde durmadım. Oysa, "özür borcu" devam ediyor.

Son zamanlarda yeni bir sıfat icat etti:

Beğenmediği, düşüncelerine katılmadığı, doğrudan cephe almak istemediği yazarları "köşekadısı" diye aşağılıyor. Herhalde ironi vehmetti... Bence de gülünç. Hakkı Devrim'in örtük sinisizmini ele verdiği için de acıklı...

Ne yapmış peki köşekadıları?

Genelkurmay Başkanlığı'nın "muhtıra gibi" açıklamasına, siyasetçilerden önce onlar tepki vermiş. Adıyla sanıyla (aralarında "Kamber" misali bu satırların yazarı da bulunuyor), tam 15 köşekadısı, sözkonusu açıklamayı şurasından burasından didiklemişler.

Şöyle diyor Devrim: "Köşekadılarının bu son açıklamayı Orgeneral Hilmi Özkök'ün bundan bir önceki konuşması kadar heyecanla benimsedikleri söylenemez. Topluca bir fikriniz olsun istedim."

Hayır, elbette jurnal cehdiyle söylemiyor bunları; köşekadılarının siyasetçilerden önce dile gelmiş olmalarını (siyasetçiler adına değil, bağımsız yazarlar adına) yadırgıyor. Normal şeraitte (normal demokrasilerde) dile gelmemeleri; askerle yargıyı karşı karşıya getiren iddianameyle, Genelkurmay'ın mahut açıklamasını görmemeleri yadırganırdı ama, yaşını başını almış, düşünceleri kemale ermiş Hakkı Devrim "bağımsız yazarların teyakkuzunu" yadırgıyor.

Bir sonraki yazısında da, emekli askerî hakim Ümit Kardaş'dan yaptığı bir alıntıyla (kamudaki bazı kişilerin "soruşturulamaz" olduğu meselesini hatırlatarak), henüz hiçbir köşekadısının dikkat çekmediği konuya kendince bir kez daha dikkat çekiyor ve diğerlerinin bu konudaki suskunluğunu yadırgıyor...

İyi ediyor da, başkalarını yadırgama hakkını tepe tepe kullanan Hakkı Devrim'in, "mış gibi" yapmak dışında, henüz kendine mahsus bir görüş öne sürmemiş olmasını da biz yadırgıyoruz.

Şemdinli iddianamesi hakkında ne yazmış? Genelkurmay'ın "muhtıra gibi" açıklamasını nasıl değerlendiriyor? Mahut "asker-sivil gerginliği"nin nasıl ortadan kaldırılacağını düşünüyor?

Bunları bilmiyoruz.

Sadece (affına sığınarak) ahkâm kesiyor ve başkalarının sırtından demokratlık yapıyor...

Hulâsa, zihniyet itibariyle rahatlıkla "köşekadısı" sınıfına sokacağımız Ümit Kardaş'ı da arkasına alarak, insanda meseleye başka türlü de bakılabileceği duygusu uyandıran, ama hiçbir zaman meseleye bakmayan, "bakmamayı" tercih eden Hakkı Devrim bize ne anlatmak istiyor?


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi