T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 27 MART 2006 PAZARTESİ | ||
|
Zulmü itiyad edinen ahmaktır ve bu kuralın yanılmıyorsam istisnası yoktur. Ancak bu ahmaklık iki türe ayrılır: Zulmedenin temyiz gücü, sorumluluk ehliyeti yoksa, sorumluluğu da yoktur. Temyiz gücü, sorumluluk ehliyeti varsa, bu kişi kurnaz olsa bile son tahlilde asıl ahmak odur. Çünkü geri zekâlı olan, sorumluluk ehliyeti olmayan; zulmü, kötü olduğunun farkında olmaksızın irtikâp eder. Zulmün kötülüğünü ve zalimin hesaba çekileceğini bilerek zâlim olan da bu zulmün sonunda kendisine döndüğünü bilmesi gerektiği için asıl ahmaktır. Emîr-ul-mü'minîn'in kızı ve insanlık şehidi Huseyn'in kızkardeşi Zeyneb; en büyük ahmak Yezid'e ve yardımcılarına bu gerçeği haykırmış idi: -Siz Huseyn'in değil, kendi başınızı kestiniz! İnsanların akıl ve gönül ekranlarına "virüs" bulaştıran Vesvâs-ul- Hannâs; insanlığı bu muhakemeden alıkoymak için derhal devreye girer ve kısa devreye sebep olur. Der ki: -Bu örnekte de görüyorsunuz: Sevgi; sevene musîbet getirir. Akılcı ve gerçekçi olanlar sevgi önderlerine değil çağının güçlüsüne tabi olmalıdırlar! Oysa bu gibi yüce sevgi önderleri şehadeti gönüllü olarak kabul etmişlerdir. Kendisinde bu takati görmeyen bu meydana girmez. (Bu bir rızâ lokmasıdır/ Yiyemezsin demedim mi?) Bu tâkati gören, Sevgili'nin yanında olmayı "şeâmet" değil, en yüce "saadet" vesilesi sayar. Bir "vesvese" de şudur: Yüce sevgili, Emîr-ul-Mü'minîn ve Fâtıma, Huseyn'i korumayadıklarına göre, size ne yararları dokunur? Bu vesvese karşısında da derhal aynı cevabı vermeliyiz: Hâl-i Pâkân râ kıyâs ez hod me-gîr! (Pak ve mâsûm olan kimselerin özel halini kendimize benzetmemeli, kıyas etmemeliyiz-Mevlâna) Huseyn ve Ehl-i Beyt için bu şahadet de saadettir, hâşâ "şerr" değildir. Hâl hastalıklarından kurtulup gönül ekranımızı vesvese virüslerinden temizlemek için Nâs suresini okuyalım. Bazı virüsler için de Felâk süresini okuyalım. Düşenelim ki Allah'ın adaleti mutlaktır. Lût kavminin genlerini bozmuş değildir. İnsanı "ahsen-i takvim" üzerine yaratmıştır. Lût kavminin yaratılışında farklılık olsa idi, bunlar cezalandırılmaz, onlara Lût gönderilmezdi. Antivirüs programları uyguladıktan sonra, ilâhî sevgi ile gönlümüzü dolduralım. Bunun yolu da Yüce Sevgili'yi sevmektir. İçimizde bir kompleks, bir yanlış rivayet etkisi olursa o'nu sevemeyiz ve dolayısı ile, ilâhî sevgyii de varamayız. O'nu sevdikten sonra ancak ilâhî sevgiye ulaşır ve "ey tu Eflâtûn-u Câlinûs-i mâ!" hitabını ilâhî sevgiye yöneltmeye hak kazanır. (Mevâna: -Ey aşk! Ey bizim Eflâtunumuz ve Calinus'umuz!) Sevgi ile akıl çelişmez. Aksine, sevgi ahmakça seçimleri önler, çünkü sevgi nûru, karanlığı giderir ve el yordamı ile, yanlış kıyaslarla seçim yapmamızı önler. Ferdî alanda, çevremizle ilişkilerde, iç siyaset ve uluslararası ilişkilirde yanlış seçimler sevi nûru ile önlenir. (Men çigûne hûş darem pîş-u Pes? / Çun ne Bâşed nûr-i Yarem Piş-u Pes? = önümde, ardımda Sevgili'nin nûru olmadıkça ben nasıl aklımı kullanarak seçim yapabilirim ki?- Mevlânâ) Yapamam, çünkü bu nûr olmaksızın, akıl aracı yerine kurnazlık, oportünizm, makyavelizm aracını akıl aracı sanmış olabilirim. İmam-ı Sadık'ın buyurduğu gibi: akıl ile şeytanlık aynı şey değildir. Ne var ki sevgi nûru ile aklı araç olarak seçtiğinizde yuhalanabilir, şeytanlığı seçtiğinizde "işte önce bilim adamı, işte vizyon sahibi siyasetçi!" alkışları ile karşılaşabilirsiniz, aldırmayın! Yine İmâm-ı Sadık'ı dinleyin: Elinizde mücevher varsa, halk "çakıl taşı" derse, ne zararı var? Elinizde taş varsa, (karanlıkta seçim yapan) kimseler "mücevher" derse ne yararı var? Sınavımız devam ediyor. Her gün seçim sorunu ile karşılaşıyoruz. Sevgili'nin rehberliğini kabul etmeyenler, lâfda hangi sevgi önderinin güzel adını anıyorlarsa ansınlar, Sevgi ehli değildirler. "Musa'ya ezâ edenler", "İsa'dan bahsedip küresel emperyalizm düşleyenler", "dîni yalanlayıp sahte bir dindarlık görünümü takınanlar", sevgi ehli değildirler. Ankara'da yine bir köpek toplu mezarının bulunduğu söyleniyor. Belki bu haberi duyduklarında timsah gözyaşları dökecek olan bazı kimseler de "av sporu" yapıyor ve fokların, fok yavrucuklarının başlarını sopayla kırarak öldüren canavarlara gıpta ile bakıyor. Pilatus bunları görse idi, İsa'nın havarisini gördüğünde söylediği gibi "işte insanı!" diyebilir mi idi? Siz diyebiliyor musunuz? Diyebiliyorsak yazık bize, vah bize, veyl bize!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |