T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Basta ya!' (Yeter artık!) (3)

Birkaç yıl önce İspanya'da bir ETA eylemi sonrasında düzenlenen protesto gösterisinde atılan "Basta ya!" sloganınından hareketle bir yazı daha:

ETA'nın "derdinin" çözümlenmesinde (özellikle 1978'de elde edilen çok geniş "özerklik" statüsünden sonra) bu örgütün fikriyatında "ultramilliyetçi" ve "hipergoşist" politikaların bir arada bulunmasına özellikle dikkat etmek gerektiğini söylüyordum.

ETA'nın geliştirip uygulamaya koyduğu milliyetçilik kısa sürede "milliyetçilik"le yetinemez olmuş ve teori ve pratiğine "Marksizm-Leninizm"i de dahil etmişti.

Marksizm ile Leninizm'in sentezinin -zaten tek başına- nasıl problemli bir izdivaç olduğunu hatırlatmaya gerek yok herhalde. Bunun üzerine bir de "milliyetçilik" ile "Marksizm"in sentezini koyacak olursanız, seyredin siz o zaman ortaya çıkan karışıklığı... ETA örneğinde (de) olduğu gibi etnik milliyetçi bir hareketin "Marksizm" ile (ya da daha genel olarak "komünizm" ile) bir araya getirilmeye çalışılması 20. yüzyılın en büyük "sapmalarından" birisi değil midir? O Marks ki, Manifesto'dan başlayarak "işçilerin vatanı olmadığını" ilan etmiş; o Marks ki, her zaman "sosyal"in üstünlüğünde ısrar etmiş; o Marks ki, ömrünü tarihi "milletler" değil "sınıflar" açısından okumanın gerekli olduğunu anlatmakla geçirmiş... Böyle bir büyük düşünürü ve onun adını alan bir politikayı milliyetçi hareketlerin destekçisi yapmaya çalışmak, ne büyük bir gaflet.... Her zaman "sosyal"ın üstünlüğünü vurgulamış, dünü, bugünü ve yarını bu açıdan yorumlamış bir düşünürü bir milliyetçi hareketin (hem de "silahlı") teorisyeni kılmak, ne büyük bir "sapma".

Takdir ederseniz ki, "sosyal"in üstünlüğü üzerinde ısrar eden bir politika-felsefe, "milliyetçilik" gibi "modern zamanlar"ın tarihi taş çatlasa 3 yüzyıldan geri gidemeyen (yani "dünkü çocuk"!) bir ideoloji ile kıyaslandığında her bakımdan çok daha zengindir. Bu zenginlik herşeyden önce, bu politika-felsefenin yaptığı çağrının "evrensilliği"nden kaynaklanmaktadır. Yani, insanlığın bütününe yönelik bir "çağrı" söz konusudur; sadece bir etnik gruba ya da bir "millet"e yönelik sınırlı bir çağrı değil.

Ama 20. yüzyıl, özellikle de bazı bağımsızlık savaşları dolayımıyla -ne yazık ki- bize bugün imkansız gelen bir "sentez"in de denendiği bir yüzyıl oldu. Bu "sentez" sonucu ortaya çıkan düşünce ve pratiğin makbul bir şey olmadığını söyleyebiliriz herhalde. Gerek bir takım "devletler" söz konusu olduğunda, gerekse ETA örneğinde ölduğu gibi bir takım "örgütler" çerçevesinde.

Bakın mesela, bizim "Kürt hareketimiz" de büyük ölçüde bu "sapma" ile malul değil mi? PKK (Kürt İşçi Partisi) ve bu örgütle (ister istemez) ilişki içinde bulunan diğer Kürt hareketlerinin "söylemleri"ne de sözünü ettiğimiz "sentez" sinmiş değil mi? İşte ben, bu yüzden, arada bir kendi kendime şöyle söylenirim: Keşke ülkedeki Kürt hareketi sadece "milliyetçilik" ile yetinse ve "Marksizm"e bulaşmasaydı.... Bu durumda (bence) çözüm de inanın çok daha kolay olurdu....

Bana göre, ülkedeki Kürt hareketinin onsuz edemediği "sol söylem", benzer örgütlenmelerde olduğu gibi onun diline de en azından "esrarengiz"(!) bir boyut katmaktadır. Bu tespitimi yakınlarda toplanan "Kürt Konferansı" çerçevesinde yapılan konuşmalarda da doğrulamak imkanı buldum. Bütün konuşmaların "sentez"i temel aldıklarını söylemiyorum tabii ki. Mesela Şerafettin Elçi'yi dinlerken karşılaştığımız tahlil ve istekler sadece "milliyetçilik" temelinde olduğu için "esrarengiz" hiçbir yan içermiyordu. Konferansta dinlemesek de, Abdülmelik Fırat'ın arada bir önümüze gelen açıklamalarını da bu şekilde değerlendirebiliriz.

Ama iş ne zaman ki "sol" ve "milliyetçilik"in birlikte hareket ettiği "söylemler"e geliyor, iş o zaman gerçekten içinden çıkılmaz bir hal alıyor... Bu cenahtan sık sık işittiğimiz "Sadece Kürtlerin değil, bütün Türkiye'nin hareketi-partisi olmak istiyoruz" şeklindeki talep de bu "sentez iddiası"nın bir göstergesi değil mi zaten?

Toparlayacak olursak: "Milliyetçilik"le yetinen bir hareket ile konuşmak, tartışmak ve çözüm üretmenin "Marksist-Leninist-Stalinci" bir "sol"u yedeğine almış milliyetçi bir hareketle konuşmak, tartışmak ve çözüm üretmekten bir kere daha kolay olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Her ne ise de, ETA'nın aldığı kararın yarattığı sevinç ve umudun bir benzerini dileriz biz de tadarız.

Bu ülkenin Türkleri ve Kürtleri olarak bizim de "Basta ya!" dememizin sırası gelmedi mi? Hadi ya hu, "Basta ya!"


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi