T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 6 MAYIS 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


EVET ÇİN GELİYOR; AMA "FINISH / BİTİŞ"E GELİYOR...

Bugün düşünce gündemimize Çin'in gelişinin ne anlam ifade ettiğini analiz eden, Wallerstein'ın özlü bir yazısını alıyoruz. Wallerstein'ın kıyısından köşesinden değindiği bazı temel sorunlara daha doğrudan değinmek gerektiğini düşünüyorum.

Hangi açıdan bakarsak bakalım, Çin geliyor. Ama Çin, Çin olarak mı geliyor, Çinliğini terk ederek mi geliyor? Çin'in gelişi, Batı hegemonyasının sonunu getirebilecek bir geliş midir; yoksa ömrünü biraz daha uzatacak bir geliş mi? Evet, Çin'in gelişi ne anlam ifade ediyor?

Çin geliyor; ama seküler-kapitalist kodları içselleştirerek geliyor; bu, Çin'in tıpkı Japonya gibi, yokolmaya geldiği anlamına gelebilir mi?

Bu sorunun cevabı, seküler-kapitalist paradigmanın dışında "alternatif" bir dünya tasavvuru sunabilecek İslâm dünyasının bütünlüğünü koruyabilmesine, ortak bir yörünge oluşturabilecek bir varlık gösterebilmesine bağlıdır.

Bu gerçeği, özellikle Amerikalı stratejistler çok iyi gördüler ve Huntington gibi kişilere "medeniyetler çatışması" tezi gibi "izlenecek yol haritası" metinleri yazdırdılar. Huntingnton, orada, Konfüçyan-İslâm İttifakı tehlikesine dikkat çekiyordu.

Şu ân, Huntington'ın dikkat çetktiği bu "tehlike" önlenmeye çalışılıyor: İslâm dünyası işgal edilerek her bakımdan kuşatılıyor. Böylelikle Çin'in ittifak kurabileceği, bütünleşmiş, ortak bir yörünge veya blok oluşturabilecek, gücü bir hayli zayıflatılmış bir İslâm dünyası var. Zayıf bir İslâm dünyası, Çin'in ittifak kurmaya çekineceği bir "entite"dir.

Eğer vaziyet böyle devam ederse, Çin'in gelişi, kapitalist-seküler Batı kültürü tarafından yutulması ve öyle gittiği sürece de yok olmasıyla sonuçlanacak bir geliştir. Deyim yerindeyse, "finish/bitiş'e geliş": "Hoş gelişler ola, Çin Kapitalist Cumhuriyeti" dedirtecek bir geliş.

Bu, Çin'in yine tıpkı Japonya gibi kör-topal geldiği; yutulmaya ve hatta yokolmaya geldiği anlamına gelir. Japonya gelmiştir; ama yokolmuştur. Aynı şeyin Çin için de sözkonusu olabilmesi için çalışıyor Batılılar: Çin gelsin, ama kapitalistleşerek gelsin; ortada kendi zihinsel ve kültürel kodlarından handiyse pek eser kalmayan kapitalistleşmiş, yutulabilecek ve kendiliğinden yok olabilecek Batılıların karikatürü bir Çin olarak gelsin.

Nitekim bunun işaretlerini görebilmek için Chicago ile Şangay'a bakmak kâfî: Şanghay mı Chicago'yu kendine benzetmiş, Chicago mu Şanghay'ı kendine benzetmiş, biraz yakından bakın, görürsünüz.

  • (YUSUF KAPLAN)


    Amerika ve Çin: İhtiyatlı rakipler

    Çin, ABD'yi 'düşüşe geçen bir dev' olarak görüyor ve şu ân bu devi tahrik etmemeye; zaman kazanmaya çalışıyor. Zira Çin, 20 yıl sonra Amerikan yıldızının söneceğini, Çin'in yıldızının ışıltılı bir şekilde parlayacağını düşünüyor.

  • IMMANUEL WALLERSTEIN (*)
    Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao, Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ziyareti tamamladı. Hu(**), ABD ziyaretine başlamadan önce, ABD Başkanı Bush, iki ülkenin "karmaşık" ilişkilere sahip olduğunu söylemişti. Bush, bir kez olsun, doğru söylemişti nihayet!

    Çin Devlet Başkanı Hu, ABD ziyaretinde üç yere uğradı: Seattle, Washington ve New Haven. Çin Devlet Başkanı Hu'nun ABD'de ziyaret ettiği yerleri seçimi, ABD ile Çin arasındaki tarihî ilişkilerin tabiî seyrini çok iyi resmeden bir seçimdi.

    DÎNÎ VE TIBBÎ MİSYONELER

    Çin Devlet Başkanı'nın Yale Üniversitesi'ni ziyaret etmek için gittiği New Haven, iki ülke arasındaki en eski ilişkileri anmak için özenle seçilmiş bir yerdi. Çin'e giden ilk Amerikalılar, New England'lı tüccarlar ve Çin'le ticaret yapmanın yollarını araştıran korsan gemileriydi.

    New England, Çin'e, aynı zamanda, hem dînî, hem de tıbbî misyonerler göndermiş bir yerdi. Yale College'den ve Yale Tıp Okulu'ndan mezun olan Peter Parker, 1835 yılında Çin'de Kanton (şimdiki Guangzhou) bölgesinde ilk Batı tarzı hastane olan bir Göz Hastanesi açmıştı.

    Bu teşebbüsten 20 yıl sonra, 1854 yılında, Yung Wing, bir Amerikan üniversitesinden mezun olan ilk Çin'li olarak tarihe geçmişti. Yung Wing, merkezi Hong Kong'ta bulunan bir Hıristiyan Kilisesi'ne Yale tarafından misyoner olarak gönderilmişti. O zamandan itibaren Yale Üniversitesi, Çin'le özel bir ilişki geliştirmişti.

    ÇİN, ARTIK MİSYONERLERE İZİN VERMİYOR

    İşte Çin Devlet Başkanı Hu, Yale Üniversitesi'nin bulunduğu New Haven'ı ziyaret etmekle, işte bu tarihi hatırla/t/mak istiyordu. Ancak Çin bugün Amerika'dan artık ne dînî, ne de tıbbî misyonerler kabul ediyor.

    Çin, bugün Yale ile ve dünyadaki diğer bazı üniversitelerle sadece üniversite öğrenimi düzeyinde karşılıklı öğrenci alışverişinde bulunuyor.

    Bugün, Hu'nun Washington'a yaptığı ziyaretle temsil edilmiş oldu. O yüzden, Devlet Başkanı Hu'nun Washington'a yaptığı ziyaretteki bazı dikkat çekici ayrıntılara dikkat çekmek istiyoruz.

    HU, BUSH'U GÖZLERİNE BAKTIRTMADI!

    Her şeyden önce, Çin Devlet Başkanı'nın ABD ziyareti, arzu ettiği gibi, resmî bir ziyaret değildi; ki bu, Bush'un nezaketsizce reddettiği küçük ama önemli bir ayrıntıydı.

    İkincisi, Çin Devlet Başkanı Hu, ABD Başkanı Bush'un arzu ettiği gibi, Texas'taki Crawford'u ziyaret etmedi. Öyle sanıyorum ki, Bush, tıpkı yine Crawford'ta Rusya Devlet Başkanı Putin'e yaptığı gibi, Çin Devlet Başkanı Hu'nun da gözlerinin içine bakmak ve böylelikle Devlet Başkanı Hu'nun hakikaten güvenilir biri olup olmadığına karar vermek istiyordu. Bush'un reddedilebileceği ihtimalini tahmin etmesi gerekirdi; çünkü bu kez de Hu, Bush'u reddetmişti.

    Washington'daki toplantı, Bush'un Hu'dan istedikleri şeyleri gündeme alan bir toplantı oldu: Birinci gündem maddesi, İran ve Kuzey Kore'deki nükleer gelişmeye karşı güçlü bir eyleme geçilebilmesi konusunda ABD'ye destek verilmesiydi. İkinci gündem maddesi, ABD'nin Çin'le olan ticarî açığının kapatılması konusunda çeşitli önlemlerin alınmasıydı. Üçüncü gündem maddesi ise, Çin'deki siyasî mahpuslar konusunda biraz daha ılımlı bir tavır takınılması talebiydi.

    Öte yandan Çin Devlet Başkanı Hu'nun Başkan Bush'tan özellikle talep ettiği şey, eğer Tayvan'ın, bağımsızlığını ilân etmesi gerekirse, ABD'nin bir şekilde Tayvan'a yaptırımlar uygulayacağı konusunda Çin'e bazı güvenceler vermesini istemesiydi.

    SIFIRA SIFIR ELDE VAR SIFIR

    Ancak Hu-Bush görüşmesinin sonucu, sıfıra sıfır elde var sıfır şeklinde özetleyebileceğim bir sonuç oldu: Bush, Hu'dan handiyse hiçbir şey koparamadı; buna mukabil, Hu da, Bush'tan, önceden tasarladığı hiçbir konuda istediklerini elde edemedi. Açıkça ortaya çıkan şey şu ki, iki devlet başkanı da, iki ülke arasındaki "karmaşık" ilişkileri hasmâne ilişkilere dönüştürmeleri konusunda kendi ülkelerindeki kamuoyunun yoğun baskısı altında olmalarına rağmen görüşmenin bu yönde gelişmesine ve sonuçlanmasına izin vermemiş oldular. Bu ihtiyatlı rekabetin gerisinde, her iki ülkenin, orta vade için tasarladıkları kendilerine özgü planlar yatıyor. Amerikan hükümeti, Çin'i, ekonomik, siyasî ve askerî alanlardaki önemi gittikçe artan, "yükselen" bir güç olarak görüyor. ABD, Çin'deki ekonomik kalkınmayı [dolayısıyla Çin'in kapitalizmin yörüngesine girmesini-YK] önemsiyor; böylelikle Çin'i, önemli bir ticarî ortağı olarak değerlendiriyor ama Çin'in artan siyasî gücünden kaygı duyuyor, Çin'in artan askerî gücünden ise korkuyor.

    Öyle zannediyorum ki, Çin'in ekonomik rolünün askerî rolünü dizginlemesine / yumuşatmasına ve Çin Komünist Partisi'nin önümüzdeki 20 yıl içinde etkisini yitirmesine, hatta bütünüyle yokolup gitmesine yol açacak en önemli alan, bankacılık olacak.

    ABD'NİN YILDIZI SÖNERKEN ÇİN PARLAYACAK

    Tabiî ki, Çin'in de geleceğe ilişkin tasarıları ve hazırlıkları var. Çin, ABD'yi, düşüşe geçen bir dev olarak görüyor: Hem ekonomik düşüşe, hem siyasî düşüşe, hem de askeri düşüşe geçen bir dev. Çin'in, şu ân bu devin tahrik edilmemesine ihtiyacı var; o yüzden yalnızca zaman ve fırsat kollamayı tercih ediyor. Zira Çin, önümüzdeki 20 yıldan sonra, Amerikan yıldızının söneceğini, Çin'in yıldızının ışıltılı bir şekilde parlayacağını düşünüyor.

    Bu, bizi Çin Devlet Başkanı'nın ABD gezisinin üçüncü durağına, Seattle'a getiriyor. Seattle, Çin'in büyük ilgi duyduğu Microsoft ve Boeing gibi iki büyük Amerikan şirketinin bulunduğu yer. Hiç kuşku yok ki, Çinliler, bu iki şirketi de yarın aşacak büyük ekonomik atılımlara imza atacaklarını düşünüyorlar. Ama şimdilik Çin'in, bu iki şirketin ürünlerine ve teknik uzmanlıklarına ihtiyacı var. Dolayısıyla Çin, şu ânda bu iki şirketi besliyor / kalkındırıyor; daha yakınlarda Çin, 150 Boeing uçağı satın alacağını açıkladı. Buna mukabil, tabiî ki, bu iki şirket de Çin'i besliyor / kalkındırıyor.

    DERİN UFUK MU, ÇOCUKSU ACELECİLİK Mİ?

    Gerçekten de, bu iki ana endüstri alanı, ABD'de Çin'i şimdiden açıkça düşman ilan etmek isteyen ve Çin'in büyümesini beklemeye koyulmaya karşı çıkan ABD'nin ideolojik şahinlerine karşı ABD ile Çin arasında devam etmekte olan ilişki ve irtibatlar için büyük bir siyasî destek oluşturuyor.

    Siyasî üslûp açısından bakıldığında, Çin, her zaman, derin bir ufkun ve dolayısıyla engin bir sabrın ülkesi olmuştur. ABD ise, kurulduğu günden bu yana, âcil ilerlemenin [çocuksu aceleciliğin-YK], dolayısıyla sabırsızlığın ülkesi olagelmiştir. Bu iki siyasî üslûptan hangisinin çağımıza daha uyacağını ve dünyamızın geleceğini belirleme sürecinde daha fazla öne çıkacağını bekleyip göreceğiz.

    (*)Profesör Wallerstein, Amerika'lı büyük tarihçi ve düşünür. (**) Çin kültüründe, Batı kültüründe olduğu gibi insanlara tek adla hitap edildiği zaman, soyadalarıyla değil, ön-adlarıyla (isimleriyle) hitap edilir. O yüzden, Wallerstein, burada Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun ismini, bir nezâket ve saygı nişânesi olarak Devlet Başkanı Hu olarak zikrediyor zaman zaman -YK.

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi