T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 MAYIS 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Tabiî Hukuk ve Aile

Laiklik ilkesi; Tabiî Hukuk'a karşı bir sed bina etmemeli, tam aksine, Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk ilkelerine karşı düşüncelerin, ifade edilmesini değil, eyleme geçirilmesini önlemelidir. Laiklik ilkesinden amaç bu olmalıdır. Yoksa: "lâiklik berkemal olsun da dünya batsın!" demenin hiçbir anlamı yoktur. "Vardır" diyen varsa açıkça söylesin de onu tartışalım! Öyle sanıyorum ki sağduyulu hiç kimse bu "çılgınlığı" yapmaz. Amacımız, "üzüm yemek" olmalıdır, bağcıyı dövmek değil! Burada "üzüm" neyin simgesidir? Elbette Sevgi Hukuku'nun, Sevgi Ahlâkı'nın, Sevgi'den kaynaklanan adalet ilkesinin, adalet ilkesinin birinci boyutu olan "insanlık onurunda eşitlik ilkesi"nin, ikinci boyutu olan "istihkak, liyakat ve somut olay adaleti, Hakkaniyet = équité ilkesinin simgesidir. "Hayır, benim için üzüm, önce bağcıyı döverek sonra bütün üzümü ele geçirmenin simgesidir, benim anladığım lâiklik de bağcıyı döverek onu üzüm yemekten yoksun kılma aracıdır, insanlık onurunda eşitlik de ne demek? Laiklik ilkesinin ayrılmaz arka yüzü Sosyal Darwinizm'dir, hayat kavgası; Tabiat'da hakim olduğu gibi, Hukuk alanında da hâkim olmalıdır, gerisi boş lâftır, Tabiî Hukuk boş bir safsatadan ibarettir, herkes için geçerli bir ortak ahlâk ilkesi yoktur, her birey için ilke, "nalıncı keseri, hep bana!" ilkesidir, çünkü doğada ancak müsbet ilim kanunları vardır, Tabiî Hukuk'un tek bir anlamı vardır, o da Orman Kanunudur" diyen varsa çıksın meydana! Böyle demiyor da "ben de insanlık için genel geçerliği olan davranış ilkelerini kabul ediyorum, İslâm da bu ilkelerin tam karşısında yer aldığı için, İslâm'ı Drakula gibi görüyorum, Lâiklik ilkesi de sarımsak görevi görüyor, lâiklik ilkesini boynuma takmazsam rahat uyuyamam!" diyorsa, yine açıkça çıksın meydana! Ona da İslâm'ın tam aksine Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk'un kaynağı olduğunu, İslâm'ı öcü gibi görecek yerde, hangi öğreti, hangi kuram olursa olsun özünde insanlık onurunda eşitlik ilkesine, "Sevginin Velâyeti"ne düşman ise, adına lâiklik ilkesi demeksizin, Anayasa'ya yerleştirdiği şu güvenlik sistemi ile, bu gibi öğretilere - ister sarık, ister külâh taşısın - vize vermemek gerektiğini söyleyelim: "Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve sosyal hukuk devletidir. Hukuk Devleti'nin bu Anayasa'da belirtilen evrensel ilkeleri ile bağdaşmayan hiçbir dinî veya felsefî görüş veya yorum önerisine aslâ ödün veremez."

İşte yapılacak -kanaat-i âcizanemce- şudur. Bu yapılmadıkça, dumanlı havadan hoşlanan nice kurtlar ve bulanık sularda balık avlamaya alışmış nice tilkiler ile, "bayram haftası - mangal tahtası" muhavere ve münazaraları sürüp gidecektir. Bazı vakvaka kardeşler de "İslâm azıcık iyi, amma birazım da, hattâ birçoğum da kötü, benim anneannem de başörtülüydü, biz de Müslümanız, fakat çağdaş ve ılımlı Müslümanız" demeyi sürdüreceklerdir.

Oysa bir din azıcık iyi, azıcık kötü olursa, "kul yapısı" bir öğreti olsa gerektir, yoksa Allah'dan şer sâdır olmaz. Mevlânâ'nın yine çok doğru olarak belirttiği gibi: "İslâm be-zât-i hod ne-dâred eybî/Eybî ger hest, der müselmânî-i mâst! (İslam'ın özünde hiçbir ayıp = bozukluk yoktur. Bir ayıp görürsen o İslâm'da değil bizim Müslümanlığımızdadır!)

"İslâm birazım kötü, birazım da iyi" Müslümanlığı da ikiye ayrılır: Bir kısmı, "kötü yönü özgün, iyi yönü de önceki dinlerden aşırmadır" diyen, fakat bunu zemin ve zamana göre tam olarak söylemeyip "oportünist" davrananlardır. Geri kalanı içtendir, fakat içtenlik mantıksızlığa, hatta akılsızlığa mani değildir.

Son günlerde "lâiklik" konusu tartışılmaya başlanınca derhâl "İslâm'da kadın" konusu ortaya atıldı ve İslâm yine "Akhillevs (Aşil) topuğu" sayılan noktasından vurulmak istendi. Oysa İslâm'ın hiçbir yönden olmadığı gibi bu yönden de hiçbir zayıf noktası, yumuşak karnı yoktur. Kur'an-ı Kerim; erkeğe karısını dövme yetkisini aslâ vermemiştir. Ben bunu 1978'den beri yazdım ve söyledim. Müslüman çoğunluğu duydu mu ki, sizin duymamış olmanızı eleştirebileyim? İçten olmayanlar duysalar bile kâr etmez. İçten olanlar için bu yazı ve yarın yazacağım yazı ilân hükmündedir. Duyduk-duymadık demeyesiniz!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi