T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 MAYIS 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Müddeiumûmî gitti ama iddianâme hâlâ hayatta!

"Hukuk", "Adalet", "Yargı" gibi konular ciddi işler, "şakaya gelir" yanları yok haliyle. Bakın mesela "Şemdinli davası"nın başına gelenlere..

Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gündel, yakınlarda Radikal gazetesinin "Yorum" sayfasında iki önemli yazı yayımladı. Bu yazılara tamamen kayıtsız kalındığı söylenemez; ama bana göre hakettikleri ölçüde önem atfedildiği de söylenemez doğrusu... Gündel'in ilk yazısı özellikle Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihracını değerlendiriyordu. Bu yazıdan benim aklımda da özellikle şu bölüm kaldı: "Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda 'uyarma' cezasının verileceği hallerin bile neler olduğu, başka bir ifadeyle, hangi fiillerin işlenmesi durumunda yargı mensubunun uyarılacağı açıkça belirtilmişken, 69. maddenin son fıkrasındaki (bu "fıkra" Sarıkaya'yı mesleğine veda ettiren fıkra) bu belirsiz hüküm yargı mensupları için 'Demoklesin kılıcı' gibi başlarının üzerindedir. Bahsi geçen fıkra Anayasa'ya da aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; 'Cezalar ancak kanunla konur'. Suç ve cezaların kanunla belirlenmesine 'kanunilik ilkesi' de denir."

İsterseniz Ahmet Gündel'in dikkatimizi çekmeye çalıştığı 69. maddenin son fıkrasını da hatırlayalım: "Disiplin cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü gerektirmese bile, mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir."

Gündel, bu analizinden sonra şöyle bir sonuca varıyordu: "Sayın Sarıkaya'ya bir disiplin cezası verilmesi gerekirdi. Ancak bu ceza 'meslekten çıkarma' olmamalı idi. Yüksek Kurul, yaptırımda aşırıya kaçmıştır."

Gündel'in "savcının meslekten ihracı"na ilişkin -benim de katıldığım- düşünceleri böyle... Bakalım konu Sarıkaya açısından nasıl kapanacak?

Şimdi de gelelim Sarıkaya'nın ihracına neden olan iddianamenin akıbetine... Biliyorsunuz, söz konusu iddianame ihraç öncesi zaten kabul edilmiş durumdaydı. Dolayısıyla, önceki gün Van'da görülmeye başlanan "Şemdinli davası" da tabii olarak bu iddianameden hareketle sürecek. Durumun tuhaflığına bakın: İddianameyi hazırlayan savcı hazırladığı bu iddianame yüzünden meslekten ihraç edildi, ama "Şemdinli davası" savcının meslekten ihracına sebep olan iddianameden hareketle görüşülüyor! Yüksek Kurul elini çabuk tutup söz konusu iddianame mahkeme tarafından kabul edilmeden Sarıkaya'yı ihraç edebilseydi, sonuç belki farklı olabilir, ihraç edilen savcının iddianamesi mahkeme tarafından reddedilebilirdi. Ama artık çok geç ne yazık ki...

İşte "Şemdinli davası"nın geçen gün açılan ilk duruşmasında yaşanan tuhaflıklar bu epeyce gülümsetici sürecin bir sonucudur. Sağolsun, Radikal'den Adnan Keskin, bu işlerin gazetecisi olarak davanın birinci ve ikinci gününde yaşananları o kadar güzel aktarmış ki, kaleminden çıkan satırlar insanı hem ağlatıyor ("Adalet" açısından tabii ki) hem de güldürüyor ("Adalet" açısından tabii ki).

Özetlemeye çalışayım: Savcı gitse de iddianame hâlâ sağ olduğu için, mahkeme heyetinin bayağı sıkıntı içinde olduğu gözleniyor. Bildiğiniz ve de ilk duruşmada müdahil avukatlardan Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu'nun belirttiği gibi, bir davada "iddianame" tabii ki bir bütündür. Yani iddianame "seçme eserler" tarzında bazı bölümleri gözardı edilerek ya da atlanarak ortaya çıkarılmaz. Oysa mahkeme başkanının bu fikirde olmadığı anlaşılıyor. Başkan, önce, iddianameyi okumak yerine "sanıklara atılı suçu birkaç cümleyle özetleyerek" yargılamaya başlıyor. Müdahil avukatlar hemen itiraz ediyorlar. Haklılar tabii ki; iddianameyi bir kenara bırakıp "özet"le yargılamaya başlamak olur mu?

Neyse, Başkan bu hatalı tutumundan vazgeçip iddianameyi okumaya başlıyor. (Bu arada müdahil avukatlardan Hasip Kaplan'ın "Yasaya göre iddianameyi savcı okur. Burada başkan savcının rolünü üstleniyor" diyerek haklı bir çıkış yaptığını da unutmayalım.) İddianameyi okumaya başlıyor ama bu sefer de bazı bölümlerini atlıyor. Tabii ki yine itirazlar, vesaire... Tahmin ettiğiniz gibi, Başkan'ın iddianamenin Büyükanıt'ın adının geçtiği yerleri "atlaması" müdahil avukatların tepkisini özellikle çekiyor. Haklılar tabii ki... Olur mu böyle bir şey? Olmaz-olamaz ama oluyor...

"Hukuk", "Adalet", "Yargı" gibi konuların "ciddi işler" olduğunu, "şakaya gelir" yanlarının bulunmadığını söylemem işte bu yüzden. Hadi kolaysa bakalım çıkın işin içinden.... Savcı ihraç edilmiş ama iddianamesi yaşıyor; mahkeme iddianameyi kabul etmiş ama şimdi memnun değil, ne olacak bu işin sonu? Zor hem de çok zor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi