T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Birliğiniz sizin olsun!

Ben Avrupa Birliği'ne girmeyi, özellikle 28 Şubat postmodern darbe döneminden sonra Hukuk Devleti olma yolunda Avrupa demokrasileri ile yardımlaşma ve dayanışma ümîdi ile arzu ettim. Ardından, Avrupa Birliği'nin merkez kalesi olan Almanya'nın gitgide Tabiî Hukuk'tan palamarları çözüşü geldi. Buna rağmen özellikle "Hristiyan Demokratlar"ın bu yanlıştan dönülmesi için çalışacakları ve bizimle işbirliği yapacakları ümidimi sürdürdüm. Özellikle vefat eden Papa ile Ortodoks Kilisesi'nin, Şark Kiliseleri'nin de desteği ile ve bizimle işbirliği yaparak Avrupa'yı uçurumun kenarından çekecekleri ümidim vardı. Bu ümidimi besleyen bir gelişme; Türkiye'nin AB'ye girmesinin önlenmesi için devamlı üzülen, incitilen Muhterem Ortodoks Kilisesi Patriği'nin, içten bir Müslüman dostu olarak, Avrupa Hristiyan Partileri'nden ortak bir bildiri çıkmasına öncülük etmesi olmuş idi. Bu bildiride yalnızca Türkiye ile değil bütün Müslüman komşuların, AB'nin en yakın "partner"i olduğu vurgulanıyordu. Bu bildiri; ucu New York'a uzanan alarmı derhal çözdü ve aynı yıl "ikiz kuleler" meş'um olayı tertib edildi. Önceki Merhum Papa; bu tertipten sonraki saldırılara papuç bırakacak bir kişilik olmadığı için, herhalde onun da bir an önce vefatı temennî edildi. Şimdiki Papa, maşallah, Papa Roncalli'yi ve ikinci Yean Paul'ü hatırlatacak hiçbir şey yapmıyor ve ancak Katolik kilisesi'ne dokunan birşey olursa lütfen konuşuyor. Nitekim geçenlerde haklı olarak "Da Vinci Şifresi"nin Katolikler tarafından okunmaması ve izlenmemesi gerektiğini söylemiş. Oysa ben bu kitabı Papa'dan çok önce, Türkiye'de ilk yayımlandığı sırada "afaroz" etmiştim. Akşam Gazetesi'nde Ece Hanım telefon etmiş, Kitap hakkında fikrimi sormuş, ben de "Okumaya niyetli olmadığım bu kitabı, bu soru üzerine, yarına kadar okuyarak fikrimi söylerim" demiştim. Ertesi gün şu mealde bir "uzak aktarım iletisi" (fax mesajı) gönderdim: Ömrümde bu kadar berbat bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum! Mason örgütü özellikle Katolik Kilisesi'ni ilk hedefe almak üzere konulmuş idi. Yirminci Yüzyıl'ın ilk çeyreği sonlarından da Katolik kilisesi mason örgütü ile aynı yöntemlerle savaşmak için "opus dei" örgütünü kurdu. Şimdi bu savaş devam ediyor ve "opus dei" örgütü -alışılmış yöntemle- bir terör örgütü olarak gösterilmek isteniyor".

Ben Müslüman olduğum halde -Muhterem Papa'nın vatandaşı Kant'ın deyimi ile- "Ahlâk'ın kategorik emri"ne uydum ve bu görüşü bildirdim. Oysa Papa'nın "Karikatür krizi" sırasında -yanılmıyorsam- Yüce Sevgili'yi hedef alan edepsizliğe karşı sadra şifa alacak bir beyanını hatırlamıyorum. Esasen böyle bir beyan olmasın diye belki de Trabzon'daki menfur "rahip öldürme" olayı devreye sokuldu. Şimdi Muhterem Papa, "eğer Kur'an ve Yahudi soykırımı ile böyle alay edilse idi, herhalde dünyanın sonu gelirdi" buyuruyor. Yahudi soykırımını bilmem, fakat Selman Rüşdî menfur ve mel'un olayında da, Karikatür krizinde de Dünya'nın sonu mu geldi? Aksine, İslâm düşmanlığı pekiştirildi.

Ahlâk Kategorik emri; "bestakım kemâ umirte" buyruğu; Müslümana da Hristiyana da unutturuluyor. Ahlâk'ın kategorik emri, sözleşme'den, uzlaşımdan doğmaz. Şu halde karşılıklılık ilkesine de tabi değildir. Bunu anlamak için de "Medine-i ilm" olan Yüce Sevgili'ye "bâb-ı Alî"den ulaşabilmek gerek! Yoksa biz bir yanda "Heybeliada Ruhban Okulu açılamaz, lâikliğe aykırıdır!" derken, az sonra "laiklik ilkesi gözden geçirilmelidir, tanımlanmalıdır" deriz.

"Onlar" ne yaparlar? Renate Sommer, "sizin türban konusunda bu kadar baskıcı davranmanız, Türkiye'yi İslâm kulübü üyesi olarak gösteriyor" der. Yahut belki de "dışarıdan İslâmi bir ülke olarak görünüyorsunuz" der. Fesûbhanallah! Bundan tabiî ne var? Elbette İslâm Konferansı Teşkilâtı üyesiyiz ve elbette elhamdülillah -İslâm Devleti değil- çoğunluğu Müslüman olan bir ülke mensubuyuz. Alman milletvekillerine "nedir bu Hristiyanlık vaazleriniz? Nedir bu Hristiyan partileriniz? Azıcık Fransa komşunuza bakın da utanın!" desek -ki ben aslâ böyle birşey söylemem- susup önlerine mi bakarlardı? Bizim arslanlar niçin susuyor?

Bu yazıda İslâm'da "kadını te'dib etme" hakkının aslâ eşine verilmiş olmadığını yazacaktım. Yazık ki öylesine beş para etmez gündemlerle biribirimize düşürülüyoruz, bir yandan da "Avrupalı dostlar"la aramız bozularak belli bir odağın kulluğuna itiliyoruz ki, kendileri de "ılımlı Hristiyan" kılınmış, İsa ile ilgileri lâfda kalmış Batılılar'a "zorla güzellik olmaz, artık bu oyuna bir son verelim, biz belirli evrensel ahlâk ve Tabiî Hukuk ilkeleri üzerinde işbirliğine çağırırız, bu ilkelerden ödün vermeyiz, burnunuza zincirli halka takılmasına siz razı oluyorsanız, bizden de bunu beklemeyin! Böyle yaparsanız size de elveda! Hele "was jemandem recht ist, ist dem anderen billig" atasözünüzü unutup da kendi lâiklik anlayışınızı bize reva görmemeye hiç kalkışmayın! Bundan sonra, siz değişirseniz, bizden işbirliği isteyin! Artık sizden isteğimiz: güneş ile aramıza girmemenizdir, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz, biz evrensel ahlâka tek başımıza da olsa uyma hedefini terk etmeyeceğiz" demek istedim. Arkamda duran var mı?

Not: Atatürk'ün evine bırakılan hezeyanname konusunda benim gördüğüm tek doğru ve güzel yazıyı yazan Mehmet Y. Yılmaz'a sevgi, selam ve teşekkür!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi