T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Dinç Bilgin'in itirafları: Bugün de geçerli mi?

'28 Şubat darbesi' olarak tarihe geçen o malum sürecin, hem siyasal hayatımızda hem de özellikle medyada etkileri devam ediyor.

Zaman zaman, yakın tarihimizin bu kara sayfasıyla ilgili olarak dönemin bazı aktörleri tarafından yapılan itirafları, özeleştirileri dinliyoruz.

O dönem gazetecilik adına yapılan rezillikleri dile getirip, yazılan hemen herşeyin yalan olduğunu ve askerlerin talimatlarının eksiksiz yerine getirildiğini anlatan gazete yöneticileri oldu. Bazan hayret ettik, bazan nefret ettik.

Bu gazeteci kökenli itirafçılar kervanına, birkaç gün önce bir eski gazete patronu da katıldı.

Sabah Grubu'nun eski sahibi Dinç Bilgin'in 28 Şubat dönemindeki asker-medya ilişkilerini açıklaması, o dönem meydana gelen rezilliklerin sorumlusu olan dönemin yazar ve yöneticilerinin gazeteciliğinin yeniden sorgulanmasına neden oldu.

Çünkü işin ilginç tarafı, 28 Şubat anlayışı, yani ülkenin yasal silahlı kuvvetlerinin siyaset ve ülke yönetimi üzerindeki tahakkümü, çeşitli biçimlerde devam etmekle birlikte o dönemin sorumlusu olan üniformalılar artık görevde değil.

Sürecin medyadaki uzantıları ise hâlâ görevlerinin başındalar.

Hatta birçoğu daha üst görevlere getirilmiş bulunuyor.

Gerçi eskisi gibi, ilişkide oldukları generallerin talimatıyla düzmece andıçlar yayınlayarak kendi meslektaşlarına ve insan hakları savunucularına yönelik sürek avları düzenlemiyorlar ya da düzenlenmesi için kışkırtı yayaınlar yapmıyorlar ama, yine benzer işlerle uğraştıklarını görüyoruz.

Mesela bu gazete yöneticisi ve yazarların Şemdinli iddianamesine ilişkin yayınları ve Güneydoğu ile ilgili haberler ve yorumlarına baktığımızda, 28 Şubat sürecinin başka boyutlarda devam ettiğini anlıyoruz.

28 Şubat'tan günümüze intikal eden bu takım, şimdi de savaş kışkırtıcılığı, çatışma tellallığı, militarizm hayranlığı yapıyor. Kimi, 'Göğüs göğüse savaş' derken, kimi, 'Temas muhakkak' diyerek savaş çağrılarıyla ortalığı kızıştırıyor.

Bu 28 Şubat artıkları, barış, uzlaşma, hoşgörü, demokrasi, insan hakları vesaire değerlere yönelik genel saldırının bir parçası gibi çalışıyor.

28 Şubat sürecinin asli sorumlularının görevlerinden ayrılmış olmalarına rağmen, bu ekibin işbaşında kalmasının, hatta birbirlerini terfi ettirmelerinin bir nedeni erke, güce, paraya âşık olmaları ise, bir nedeni de bu olsa gerek.

Bunların hepsi, aynı zamanda AKP'yi bir erken seçine zorlamak için laiklik vesaire malum tartışmaları kızıştıracak ve ortamı gerecek haberler üretmekle meşgul.

Dolayısıyla Dinç Bilgin'in 28 Şubat sürecini anlatırken, "Önce Ankara büroları devşirilir. Orada yapılan haberler gazetenin mutfağında etkili olur" şeklindeki sözlerini bugün için de -bir iki istisnasıyla- geçerli saymak gerekiyor.

Bilgin bu sözleriyle, o dönemde Ankara'dan asker kaynaklı haber yapan gazetecileri işaret ediyor. 'Devşirildiklerini' söylediği gazetecilerin ismini vermiyor ama, o dönemde kendi yayın organları dahil, "ismini vermeyen askeri bir yetkili"ye dayanarak haber yapan ve yazı yazan tüm gazetecilerin kim olduğunu zaten herkes biliyor.

Onlar arasında terfi edip genel yayın müdürü olanlar da var.

Generallerin talimatıyla gazetesinden atılan bir yazarın durumunu inceleyen New York merkezli Gazeteciler Koruma Örgütü'ne, gazetenin Ankara temsilcisinin talimatıyla gidip, "O yazar genarellerin isteğiyle değil, iyi çalışmadığı için işten atıldı" diyerek, Wasington muhabirliğini sağlama bağlayan ve sonra da başka bir gazetenin Ankara temsilcisi olanlar da var.

Yeni Şafak'ın bu konudaki haberine göre, bu gazeteciler Bilgin'in itiraflarıyla ilgili yorum yapmak istememiş. Bir kısmı ise, bu açıklamaların kendilerini ilgilendirmediğini söylemiş.

En hoş değerlendirmeyi ise, Milliyet'in o dönem ve hâlâ, Ankara Temsilcisi olarak görev yapan Fikret Bila yapmış:

"Bu işin planlanmış ve iktidar değişikliğini hedef alan bir süreç olduğunu o sırada anlayamadık" diyor.

Herhalde ülkede cereyan eden bazı önemli olayları anlayamadığı -yoksa anlamazlıktan geldiği için mi?- için olsa gerek, görevini o tarihten bu yana kesintisiz sürdürüyor olmalı...

Netice olarak Bilgin şunları da söylüyor:

"O devirde bir psikolojik harp vardı. Devletin bazı kademelerinde uzman kişilerce bir plan hazırlanıyor ve uygulama devreye sokuluyordu."

Şimdi durum çok mu farklı? Farklıysa, fark nerede?

Ben geçmişi bıraktım bir kenara. Oturdukları koltukları çoktan bırakıp gitmeleri gereken o 'devşirilmiş' 28 Şubat kalıntılarından bir şey beklediğim yok.

Bu sorunun cevabını dürüstçe versinler yeter.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi