T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Medya üzerine çeşitlemeler

Geçen gün, 'uçuk' olduğunu özellikle belirttiğim bir düşüncemi okurlarla paylaştım. "Patronlar neden Ak Parti hükümetini sona erdirmek için bunca çaba gösteriyorlar; rahat mı batıyor?"sorusuna 'mantıklı' bir cevap bulamayınca iki düşünce geldi aklıma: "Büyük değerlerle ellerinden çıkardıkları mallarını düşük bedelle geri almak için istikrarsızlık isteyebilirler." Bu ilkiydi. İkincisi de şuydu: "Sen ülkeyi bunlardan daha iyi yönetirsin diye teşvik edenlerin oyununa geliyor patronlar..."

Bir yazar ilk düşüncemi 'uçuk' bulmuş... 'Uçuk bir düşünce' dediğimi saklayarak bana verip veriştirdi köşesinde. En büyük gerekçesi de şu: "Patronun elindeki başka malların değeri düşmeyecek mi?" Mâkul bir itiraz...

Ancak bir işadamı dostum, "O değil, sen haklısın" dedi bana. "Elindeki para eden mallar satıldı zaten; geriye kalanları satmayı düşünmediğini her fırsatta açıkladığını şahsen biliyorum. Kalanlar 'stratejik' önemde mallar... Elden çıkardıklarını ortalığın karışacağı bir Türkiye'de üç otuz paraya geri alabilir. Türkiye'de sermayenin en köklü biçimde el değiştirdiği dönem, yabancılar ve azınlıkların neleri varsa satıp yurt dışına çıkardıkları 12 Eylül öncesiydi..."

Düşünce bana yine de 'uçuk-kaçık' geliyor. "Rahat mı batıyor?" soruma daha mâkul bir cevap bulma girişimimi sürdürüyorum.

"Mesleğime söz söyletmem arkadaş" diyenlerden değilim. Gerektiğinde en sert medya eleştirilerine bu sütunda yer veririm. Ancak, son zamanlarda gazeteciliğe yöneltilen acımasız eleştirilere tahammül edemiyorum. Hemen hergün gazetelerle ilgili o denli keskin lâflar ediliyor ki, verdiğim sert cevaplar yüzünden yakında konuşabileceğim adam kalmayacak etrafta.

Hayli zaman oluyor, bir dostum, "İran'a niyetlerin ciddiye dönüşeceği bizim medyanın tavrından da belli olur" demişti. Ona göre, ABD, İran konusunda Türk kamuoyunu etkilemek için yine medyayı kullanacak: "Tıpkı Irak'a açılan savaşın öncesinde, Saddam Hüseyin'in ne kadar acımasız biri olduğunu, Irak'ın kitle imha silâhlarının doğrudan Türkiye'yi hedef aldığını işleyen haberleri okuduğumuz gibi, bu defa İran hakkında o tür yayınlar yapılacak..."

O söylemiş, ben unutmuşum. Önceki gün ulaşıp, "Gazeteleri görüyor musun?" dedi bana. Dün de "Ben demiştim" havasıyla karşımdaydı. Evet, öyle, İran hakkında 'ters' yayınlar çıkmaya başladı gazetelerde. Irak savaşı öncesinde Saddam'la ilgili olumsuz haberlerin benzeri bu defa Ahmedinejad için yazılıyor; İran da Türkiye hakkında iyi hisler beslemeyen bir ülke olarak tanıtılıyor...

Ahmedinejad Bodrum ve Antalya'ya turist göndermiyormuş... Türkiye'ye gelmeye kalkan İranlılar Avrupa ülkelerine gidenlerin üç misli harç ödüyorlarmış... İranlı bir kadın sanatçı bir CD çıkarmış; "Sesini erkekler de dinliyor" gerekçesiyle İranlı mollalar polisi peşine takmış; o da soluğu Türkiye'de almış...

Tatlı öyküler bunlar... Belli ki, birileri medyadaki tanıdıklarını bu tür öykülerle işletiyor... Dostum ise iddialı, "Bunlar girizgâh, esas bombalar daha sonra patlayacak" diyor da başka bir şey demiyor... Göreceğiz.

Bunları konuştuğumuz masada sessiz sedasız bizleri dinleyen bir dostum ise, "Bunu okudun mu?" diye bu haftaki Agos gazetesini uzattı bana. Agos, Hrant Dink'in yönettiği, Ermeni cemaatine hitap eden, ancak içinde ilginç haber ve yazılar da bulunduğu için ilgiyle takip edilen bir gazete. Nereyi okumamı beklediğini bilmediğim için, önce manşetine sonra da 'Zor günlerin içinden' başlıklı imzasız başyazısına göz attım.

Başyazar, çıkarılmak istenen Terörle Mücadele Yasası (TMY) ile daha önce çıkmış Türk Ceza Yasası (TCY) arasında tartışma süreçleri açısından önemli bir paralellik keşfetmiş. Okuyalım mı:

"TCY Meclis'e taşındığı dönemde tartışmalar tek bir zina maddesine kilitlenmişti ve o maddeye ilişkin öne sürülen kaygılar sonunda kaldırılıp da anlaşma sağlanınca iyi bir Ceza Kanununa sahip olunduğuna hükmedildi ve diğer maddeler de tüm demokratik itirazlara rağmen alelacele geçirildi.

"Benzer bir süreç TMY'da da yaşanıyor / TMY tartışmaları da şimdi 6. madde olarak adlandırılan ve Abdullah Öcalan'a af getireceği iddia edilen madde etrafında kilitlendi. Öyle gözüküyor ki, tüm tartışmalar bu madde üzerinde yoğunlaşacak, tüm performans bu madde üzerine harcanacak, nefesler bütünüyle bu madde üzerine tüketilecek ve sonunda da madde üzerindeki anlaşmazlık şu ya da bu şekilde giderilerek 'Oldu da bitti, maşallah' denilecek. Yasanın diğer maddeleri gözlerden ırak tutularak, oldu bittiye getirilecek ve demokratik hayatımız da silbaştan karanlık bir tünelin içine girecek."

Yine bir 'medya oyunu', görüyorsunuz...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi