T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Gel de hatırlama...

Benzetmek gibi olmasın da, Jandarma Komutanlığı'nca gerçekleştirildiği öne sürülen son fişleme olayı hafiften "sosyetik fişleme"yi andırıyor...

Konuyu unutmuş olanlar için sevabına küçük bir hatırlatma: Bir tugay komutanlığının (sonradan kısmen yalanlanan) genelgesine göre, askerî ve mülkî amirlikler, toplum içindeki AB ve ABD yanlılarını, "sosyeteyi", internet gruplarını ve "masonları" düzenli bir şekilde izleyip, üç ayda bir ilgili merkeze rapor edecekti.

İzlenmesi istenenler arasında, "satanistler" ve ismini ilk kez duyduğumuz inanç grupları da yer alıyordu.

Haber, "sosyetik fişleme" başlığıyla bir büyük gazeteye manşet oldu. Bu arada, geç de olsa, habere imza atan Necdet Açan'a hakkını teslim edelim. İyi kotarılmış, iyi yazılmış, haberin tüm unsurlarını taşıyan bir haberdi... "Mini etekli kızı diri diri yaktılar" türü, bence asparagas bile sayılmayacak manipülasyon ötesi haberlere ödül yağdıran basın kuruluşları Açan'ın haberini görmediler bile.

Fişleme belki de "sosyetik" olduğu için bu kadar tepki toplamış ve haber manşetlere taşınmıştı.... Başka tür fişlemeleri (örneğin irticai fişlemeyi) kimselerin umursamadığını, hatta çağdaşlaşmamız için her türlü "hukuk dışı" çalışmanın zorunlu sayıldığını, fazla gerilere gitmeye gerek yok, "topyekün savaş" günlerinden biliyoruz. Neyse, sonuçta iyi bir haberdi ve maksat hasıl olmuştu.

Son fişleme olayını bir başka büyük gazete manşetten patlattı.

Jandarma Genel Komutanlığı'nın yaptırdığı öne sürülen bir çalışmaya göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan tüm valiler, vali yardımcıları, kaymakamlar, milli eğitim müdürleri, nüfus idare memurları tek tek tespit edilip, özel yaşamları, siyasal görüşleri ve "eş durumları"nı da ihtiva eden bilgi notuyla birlikte kayıt altına alınmış. Daha doğrusu, fişlenmiş.

Haber, Jandarma Genel Komutanlığı'nca yalanlandı; "Böyle bir çalışma yoktur, bir fişleme mevzu bahis değildir, basında zikredilen belgeler sadece bilgi notundan ibarettir" mealinde bir açıklama yapıldı.

Bu "açıklama"ya itibar etmek durumundayız.

Madem bizim "fişleme" zannettiğimiz şey sadece "bilgi notu"ndan ibarettir, o zaman şu soruların cevabını bulmak zorundayız:

Bu bilgi notu Jandarma'nın ne işine yarayacak?

Devlet bir istihbarat alanı mıdır?

Devletin "istihbarat alanı" olduğunu düşünsek bile, kamu görevlilerini izlemek ve onlar hakkında bilgi toplamak Jandarma Komutanlığı'nın görevleri arasında mıdır?

Jandarma, topladığı bilgileri, devlet içi güvenlik konularına bakan istihbarat birimleriyle mi ("karşı casuluk" gibi) paylaşmaktadır? Böyle bir yetkisi ve görevi var mıdır?

Bu soruları uzatmak mümkün...

Nerden bakarsanız bakın, normal olmayan bir durumla karşı karşıyayız.

Nitekim, "sosyetik fişleme"yle ilgili TBMM'de soru önergesi veren CHP Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, son haberleri şöyle değerlendiriyordu: "Hukuk devletinde olmaması gereken bir uygulama ile karşı karşıyayız."

Hukuk ve Yaşam Derneği Başkanı Hayrettin Açıkgöz ise son olayın fişlemenin "lokal" değil "sistematik" olduğunu gösterdiğine dikkat çekerek şu önemli noktaların altını çiziyordu: "Yapılan işin hukuki hiçbir yanı yok. Fişleme olayı hem Türk hukukunda hem de Avrupa Birliği müktesebatında kişilik haklarına saldırı olarak kabul ediliyor. Bu noktada artık kolluk kuvvetlerinin görev ve yetkileri ile hizmet alanlarının yeniden tespit edilmesi gerekiyor."

Demek ki yapılan iş hukukî değil...

Konuyla doğrudan bir ilgisi yok belki ama, durduk yerde insanın aklına (gel de hatırlama!) farklılıkların tecziye nedeni sayıldığı, dernek, vakıf ve partilerin kapısına kilit vurulduğu, "irade-i milliye"ye vurgu yapanların ihanet terimleriyle yargılandığı ufunetli günler geliyor.

Sonra da büyük kriz...

Halkı, parlamentoyu ve "temsil mekanizmasını" devreden çıkarmayı alışkanlık haline getirmiş çevrelerin yol açtığı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizi...

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi