T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Çeteler bir kenara, gelsin yeni güvenlik önlemleri

Şemdinli olayları, Şemdinli iddianamesi, Silahlı Kuvvetler içinde çete olduğuna ilişkin iddialar, Genelkurmay'ın bu iddianame ile ilgili açıklaması, üyeleri arasında Silahlı Kuvvetler ve Emniyet mensubu olan çetelerin birbiri peşi sıra yakalanıyor olması...

Hepsi geldi geçti. Diyarbakır'da başlayıp bölgeye sıçrayan olaylara sıra geldi. Gündem sürekli değişti. Zaten Şemdinli ve çeteler meselesine gönülsüz yaklaşan medya bu vesileyle bu konuları tamamen gündeminden çıkardı.

Şimdi olaylara karşı hükümeti sert tedbirler almaya teşvik eden yayınlar yapılıyor. Barış, demokrasi, hoşgörü ve uzlaşmadan sözedenlere ağızdolusu hakaret ediliyor. İşte böyle bir ortam içinde geçtiğimiz günlerde bir başka önemli haberin daha daha gözardı edildiğine tanık olduk. 28 Mart tarihli Guardian Gazetesi'ni okuyanlar, Türkiye'nin bir başka çete haberi vesilesiyle gazetenin manşetinde yeraldığını mutlaka görmüş olmalılar.

Guardian'ı görmemişlerse bile bu gazeteden alıntı yapan gazetelerde habere rastlamış olmalılar. O gün Guardian gibi itibarlı bir gazetenin birinci sayfasının neredeyse üçte biri Hüseyin ve Abdullah Baybaşin kardeşlere ayrılmıştı.

Gazetenin ayrıca 8 ve 9'uncu sayfalarında da Baybaşinlerin hikayesini ve Türk devletiyle, politikacılarıyla olan ilişkilerinı anlatan bir dosya yeralıyordu.

Haber Baybaşinlerden söz ediyordu ama, asıl mesaj, İngiliz makamlarının bu kardeşlere oturma iznini muhbirlik karşılığında vermiş oldukları iddasıyla ilgiliydi.

Bu, kuşkusuz İngiliz makamlarını töhmet altında bırakan ve bu işlemi yapanları hesap vermeye çağıran çok önemli bir haberdi.

Üstelik haberde, Baybaşinlerin İngiltere'yi eroine boğduğu, yani Türkiye'den İngiltere'ye yönelik eroin kaçakçılığının tamamen bu ailenin eliyle yapıldığı da belirtiliyordu. Bu önemli haberin bir başka boyutu ise Türkiye'yi yakından ilgilendiriyordu.

Gazete, Baybaşinlerin yaptıkları anlaşma uyarınca İngiliz gümrük görevlilerine bazı Türk politikacı ve bürokratlarının uluslararası eroin ticaretindeki rolünü anlatmak karşılığında oturma izni aldıkları iddiasına da yer veriyordu.

Birinci iddia İngiltere için ne kadar önemliyse bu ikinci iddianın da Türkiye için çok önemli olması gerekiyor. Dikkat ettim, Türkiye'de gazeteler olayı neredeyse sadece İngiltere'yi ilgilendiren bir mesele gibi verdiler.

Baybaşinlerin Türkiye'de, uyuşturucu işinde yasa dışı örgütlerle, çetelerle işbirliği içinde olan politikacı ve bürokratlar hakkında İngilizlere ne gibi bilgiler vermiş oldukları önemsizmiş gibi davrandılar. "Uyuşturucu baronlarıyla işbirliği ve ortaklık yapan bu politikacılar ve bürokratlar kim?" diye sormadılar. Geçmişte bu aile ile bazı polis şefleri, bürokratlar ve hatta Silahlı Kuvvetler mensupları arasındaki ilişkilerle ilgili arşiv bilgilerine başvurmayı ise kimse aklına bile getirmedi. "Çetelerin cirit attığı bir ülkede bu kadar da iyimser olunur mu?" diyeceksiniz. Ben, Hüseyin Baybaşin'in Mahmut Bahşi tarafından derlenmiş anılarını okuduktan sonra, oradaki bazı iddialarla ilgili olarak Yeni Şafak'taki bir yazımda sormuştum: (Daha önce de Fehmi Koru sormuştu iki yazıda)

"Bu kitaptaki iddialarda adı geçen kişiler hep bildiğimiz tanıdığımız, Türkiye'yi yöneten kadrolarda yer almış isimler. Savcılar acaba bu isimlerle ilgili iddiaları neden soruşturmazlar?"

Anıların tamanında neredeyse Baybaşinlerle bu sivil asker bürokratların ve yargı mensuplarının çıkar ilşkileri konu ediliyor. Şimdi yeniden ayrıntılara girmek istemiyorum. (Dileyen 11 Ekim 2000 tarihli yazıma gözatabilir)

Guardian'daki araştırmada da Baybaşin'in hem PKK'ya hem de Türkiye'nin üst düzey bazı yöneticilerine para desteği sağladığı ileri sürülüyor ve Hüseyin Baybaşin'in bir gazeteciye, "Bir elimde silah bir elimde diplomatik pasaportla geziyordum" dediği naklediliyor. Baybaşinlerle ilgili iddialar mutlaka bu kitapta anlatılanlarla da yakından ilgili. En azından bu haber vesilesiyle bazı görevlilerin, İngiliz yetkililere, "bu politikacı ve bürokratların kim olduklarını" sormaları gerekmez mi?

Ama öyle anlaşılıyor ki, bu derin ilişkilerin soruşturulması bir yana, tartışılması dahi istenmiyor.

Bunun yerine son olaylar bahane edilerek özgürlüklerin kısıtlanması, güvenlik önlemlerinin arttırılması düşünülüyor.

Çeteleşmenin ve çetelerin böyle dönemlerde azalmak bir yana, hatta arttığı bilindiği halde...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi