T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

O çocuklar, bizim 'terörist' çocuklarımız...

Diyarbakır olaylarının ardından yapılan 'Çocuk sürek avı'ndan sonra yakalanan, sonra da "devletin bütünlüğünü bozmak", "halkı isyana, kin ve düşmanlığa teşvik ve tahrik etmek" iddiasıyla tutuklanan 91 çocukla, milletçe, medya olarak ve insan olarak bütün ilişkimiz kestik.

Hele de Başbakan'ın çocukların da hedef sayıldığına ilişkin o unutulmaz açıklamasından sonra...

"Sahi ne oldu o çocuklara?" diyenimiz oldu mu?

BİA'nın, (Bağımsız İletişim Ağı) verdiği haberlere bakarsak, terörist saydığımız, bu nedenle de görmezden geldiğimiz, gözaltına alınan 191 çocuktan önce 91'i tutuklanmış. Daha sonra 34'ü Diyarbakır Barosu'nun itirazı üzerine serbest bırakılmış. 57'sinin ise tutukluk hali devam ediyormuş. Diyarbakır'da çocuk tutukevi bulunmadığından çocuklar hâlâ E Tipi Cezaevi'nde yetişkinlerle aynı yerde tutuluyorlarmış. Bu bilgilerin toplumun büyük bir kesimini hiç ilgilendirmediği malum. Hatta öyle bir kesim var ki, o çocuklara daha sert davranılmasını arzu eder bir histeri içindeler.

Diyarbakır ve diğer yerlerde yapılan gösteriler sırasında altı çocuk, bir kısmı 'havaya açılan ateşle' öldü-öldürüldü-.

Peki sebep ne? Bu çocukların polise taş atmaları, dükkanların camlarını kırmaları vesaire... Bu mu sebep? Çocuk öldürmenin bir sebebi olabilir mi?

Çocuk öldürmenin bir sebebi de mazereti de olamaz kuşkusuz. Ama Türkiye'de her şeyin olduğu gibi bunun da bir mazereti var.

Çünkü bu çocuklar PKK'nın çocukları: "Öyleyse ölmeleri caizdir."

Yetkililerin, bu çocuklar için hiç olmazsa üzüntülerini beyan etmememiş olmaları dahi meselenin bir başka vahim yanını gösteriyor.

Ya bu çocuklara gözaltında reva görülen muameleye ne demeli?

Diyarbakır Bürosu Çocuk Hakları Merkezi'nin ve İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi'nin tespitlerine göre, gözaltına alınan ve tutuklanan -büyüklerin tümü- çocukların yüzde 95'i işkenceye maruz kalmışlar.

Baro ve İHD yetkilileri, işkenceyle ilgili başvuruların hemen hepsinde işkenceyi ve kötü muameleyi gösterir tıbbi raporun bulunduğunu söylüyorlar.

Medya ve kamuoyunun önemli bir bölümü bu durumu görmezden geliyor. Bilmiyormuş gibi yapıyor.

Bakın İHD'nin raporlarında yer alan, 14 yaşında bir çocuğa ait tanıklık şöyle: "Gözaltına alındığım esnada yaklaşık 15 polis bana coplarla saldırdı; sağ kolum kırıldı ve o vaziyette yaklaşık yerde 100 metre boyunca beni sürüklediler. Daha sonra beni Emniyet Müdürlüğü'ndeki spor salonuna götürdüler. Defalarca coplarla dayak yedim; tuvalete gitmemize izin vermiyorladı; sürekli 'kalk-otur' şeklinde onur kırıcı muamele uyguluyorlardı. Sabaha karşı saat 03:00'de yat diyorlardı ve sonra 05:00'de uyandırıp tekrar coplarla dövüyorlardı. Saçlarımı da çekiyorlardı. Adliyeye ve hastaneye götürülürken araca binmeden ayaklarıma ve sürekli sırtıma coplarla vuruyorlardı. 12 saatte bir yarım somun ekmek ve su veriyorlardı. Sürekli küfür ve hakaret ediyorlardı. Ayrıca adliyeye götürürken karnıma vurdular. Ben tüm bu uygulamaları savcıya da söyledim."

Söyledi de ne oldu? Orasını bilmiyoruz.

Neyse ki bir avuç da olsalar, yetkililerin büyük engellemelerine maruz kalsalar bile Diyarbakır'daki çocuk hakları savunucuları bu vahim olayla ilgileniyorlar. 12-18 yaş grubunda yer alan ve korunmaya muhtaç olan bu çocukların orantısız şiddet kullanmak suretiyle hukuka aykırı gözaltına alınmaları, gözaltında işkence suçuna maruz kalmaları nedeniyle derhal koruma altına alınmaları gerekirken tutuklanmalarının kabul edilemez olduğunu söylüyorlar.

Bu çocukların neyle suçlandıklarını da söyleyelim:

PKK'ye yardım ve yataklık yapmak, halkı isyana, kin ve düşmanlığa teşvik ve tahrik etmek. Güvenlik güçlerine silahlı, molotoflu, bıçaklı, taşlı, sopalı saldırıda bulunmak. Halkı yağmalamaya teşvik etmek. Kamu kurum ve kuruluşlarına, siyasi parti binalarına, kamu lojmanlarına, resmi ekip otolarına, polis panzerlerine, açık olan işyerlerine taşlı sopalı molotof kokteylli saldırılarda bulunmak. Bankaları işgal etmek suretiyle ateşe vermek. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet etmek.

"El insaf" dediğinizi duyar gibiyim. Hangi vicdan, mantık ve izan sahibi 'insan' bu olup bitene isyan etmez?

Peki böyle bir muameleye maruz kalan o çocukların daha sonra ne yapmaları beklenir?

Devlete mi sığınırlar, yoksa başka bir yere mi giderler?

Siz o çocukların yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi