T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

On Emir

Kur'an-ı Kerim'de hiç kimseye iki gönül (kalb) verilmediği belirtilir. (Ahzâb, 33/4). Buna inanıyor muyuz? Âmennâ! diyorsak bundan çıkan mantıkî sonuç, tektir: Bir gönülde iki sevgi olamaz! Resûl'ün ve Ehl-i Beyt'in sevgisi, esasen İlâhî Sevgi'nin zorunlu "Vesîle"sidir. Fakat; aynı zamanda Allah'a ve Ayartıcı'nın bize "oyuncak" olarak verdiği putlara, Mammon'a kulluk edilemez. (İncil).

Allah'ın; o çağın Fir'avun'undan kurtardığı Musa'ya verdiği ilk buyruk budur: Benim yanımda, benimle birlikte, hiçbir bâtıl ilâha tapmayacaksın!

Elbette bu emri şöyle yorumlamak mümkün değildir: -Sen sadece bana ibadet edeceksin, fakat başkalarını benden uzaklaştırmak için, başkaları için putlar yontacaksın! Musa'ya tâbi oldukları iddiasında olanlar, bu emri böyle yorup yorumlamadıklarını bir de kendilerine sorsunlar! On Emir, tamamiyle kesin ve mutlaktır. Başkalarını yoldan çıkarmaya aslâ cevaz vermez.

On Emir, "öldürmeyeceksin!"der. Oysa materyalist Irkçı Siyonizm bu emri de çok yanlış yorumlamıştır: (Kendi ırkından olanı) öldürmeyeceksin! Kurt kurdu yemez, zebûn olmadıkça! Fakat Yahudi olmayanı - milyonlarcasını bir arada da olsa - öldürmek caizdir!

Böylece On Emir seçkin kavim arasında carî kurallar haline getirilmiştir: -Çalmayacaksın ! -Kimin malını? -Yahudi'nin malını! Yoksa "agoyim"in, Yahudî olmayanların tüm zenginliğini ve yer altı servetini sömürmek senin en meşru hakkındır, bunun da Kitap'ta yeri vardır! (Ahd-i Atıyk).

Oysa Ahd-i Atıyk'de çelişik kurallar yok iken, sonra bu yorumlar Kitab'a sokuldu. Temel Tabiî Hukuk=Asgarî Ahlâk ilkelerinden uzaklaşma; Yahudîlere, o dönemin hidâyet ümmeti; önce Asurlular, sonra Romalılar'ın elinde zebun oldu. Fakat "biz nerede yanlış yaptık?" diyecek yerde, 1666 hayal kırıklığından sonra, dünya hakimiyetini ele geçirmek için, "canavar" örgütünü örgütlemeye koyuldular. Musa'yı terk edip Mammon'a sarıldılar. Şimdi canavarlaşma mikrobu dimağ ve gönüllerine öylesine işledi ki, On Emir'i duymaz oldular. Biz yine de seslenelim: -Allah'tan başkasına kulluk etmeyecek, çalmayacak, öldürmeyeceksin!

Biz de aynı emirlerin muhatabı idik. Ne yazık ki bizde de hakkıyla bu emirlere uyamadık. Üstelik canavar yeniden canlandıktan sonra "tarihî yanılgı"lara düşürüldük. Birinci Dünya Savaşı sırasında canavar örgütü; Araplar'a "emmoğlu güle benzer, emmoğlu!" türküleri okurken, bizim Cemal Paşa'ya da "ver şu nankör asîlerin cezâsını!" diyordu. Bugün bu oyunun yeni bir çekimi yapılmıştır: Arapların yerine Kürtler konmuştur. Bu noktada ABD'den deva, ağudan şifa ummaya benzer. Yazık ki Kürtler de bu oyuna gelmektedir, Türkler de!

Irak'ta Şiîleri devreden çıkarmak ve Talebânî'ye Körfez Savaşı'ndan önce Saddam'a verilen rolü vermek için ABD ve İsrail ile işbirliği yapmak; çok meş'um sonuçlar doğurur. Irak Türkmenleri'nin -yanılmıyorsam- önemli bir bölümü de Şi'î-Ca'ferîdir. Türkmen Sünnîler ile Şi'îler arasında, hattâ samimî Müslüman Sünnî Arap ve Sünnî Kürt Iraklılar ile Şi'îler arasında düşmanlık yoktur. Kısa bir süre önce "çuvallanmamız"dan hiç mi ibret almadık? Haydi onu unuttuk diyelim, Kurtlar Vadisi gürültüsünü kopardığımızdan mı endişeye düştük de şimdi tekrar bu kez de Şi'îler bertaraf edildikten sonra tekrar çuvallanmaya gönüllü aday oluyoruz? Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi? / Yok kalmadı hâşâ sana zillet pederinden! / Dünyada şerefdir yaşatan milleti, ferdi / Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden! (T.Fikret).

"Küresel emperyalizm", İbn Ziyad siyaseti güder. Önce pençesine geçirdiği ülke yöneticilerine "Türkiye büyüyüp Turan olacak / Düşmanın ülkesi viran olacak", yahut Saddam'a yaptığı gibi "benim oğlum ikinci Kadisiyye kahramanı olacak" der. İbn Ziyad da Sa'd İbn Vakkas'ın oğlu Ömer İbn Sa'd'i böyle vaadlerle kandırmıştı. Bu vaadler hiçbir zaman yerine getirilmez ve bu figüranların işleri bittikten sonra şartların gerektirdiği yapılır: Meselâ eli kolu bağlanarak, uçakla getirilip teslim de edilebilir ve ye-rine yıpranmamış, tıraşlı, bıyıksız, demokratik maskeli tipler de çıkarılır.

Niçin tarihten olsun ibret almıyoruz? Niçin "ben Hafız değilim, o cümleleri de başkası okusun?" kaçamağına sığınıyoruz? Geçmişin Hafız'ı olamıyorsak, hiç değilse günün Chavez'i de mi olamayız?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi