T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Salih TUNA

Tuluat bitti!

Esir kampına düşmesine sebep nihayet bir sokak lambasıydı. Bir isyan, bir başkaldırı şarkısıydı fırlattığı taş.

Kaçmayı kafasına koymuştu. Mümkün değildi esareti kanıksamak. Hiç kimse inanmıyordu kaçabileceğine. Öylesine kuşatılmıştı her yan; gözetleme kuleleri, tel örgüler, köpekler...

Düşündü taşındı, hesap etti ve kaçtı.

Arkadaşları onda inşa etmişlerdi kendilerini; dışarıya açılan pencereleri, şehir şehir dolaştırdıkları umutları, adını bile anmaya cesaret edemedikleri özgürlükleriydi.

Ona yakınlıklarını yarıştırdılar hemen. Biri, "Benimle dolaşırdı hep" dedi; diğeri, "Ranza arkadaşımdı" diye övündü; öteki, "Bir keresinde onunla yumurta yarışında..." diyerek başladı anlatmaya.

Yazık ki yazık, dışarıda yapamadı; yakalandı. Ayağına prangalar vuruldu. Mahkumlar onu tekrar görmekten hiç hoşnut olmadılar. Geri 'döndürülen' gurur duydukları arkadaşları değil, içlerinde büyüttükleri yenilginin ete kemiğe bürünmüş haliydi sanki. Cüzamlıymış gibi kaçtılar ondan; bakmadılar yüzüne bile. Halbuki zincire vurulmaz bir yürek, yenilgiyi kabul etmeyen bir bilinçti o; iddiasından asla vazgeçmeyecekti.

Stuart Rosenberg'in yönettiği, "Cool Hand Luke" filmindeki mahkumların hali, bizim muhteremler ile ayaklarını sabit tutmaya gayret edenlerin 'hikayesine' ne çok benziyor!

Bir zamanlar radikaldi bu muhteremler; ataerkil gelenekleriyle, emosyonal halleriyle bulaşıcıydılar. Kızdırıcı bir etki bırakıyordular toplumda. Öfkeliydiler. Otokratik sistemlere, despotizme, kokuşmuş monarşilere küfrediyorlardı. Haklıydılar. Mazlumların sesi, vicdanıydılar.

Jaures'in tanımladığı gibi, atalarının ocağından külü değil alevi aktarmak için 'kaynaklara' dönmekten dem vurdular. Literalizmden kaçarken bir tahakküm teolojisi Vehhabiliğin versiyonlarına tutuldular. Mütevazı değil, dışlayıcıydılar; ağabeyleri, üstadları iplemiyordular.

Müteal değildiler. Hind ve İspanyol tecrübelerini keşfedebilecek tecessüs ve tefekkürden yoksundular. Sömürgeci Batı entegrizmine tepkiliydiler. Doğu'nun ve Batı'nın künhüne vakıf olduklarından değil; Anatole France'nin öyküsündeki nehrin karşı kıyısında bulunduklarından.

Onikinci yüzyıldan itibaren içine kapanan, donuklaşan, velhasıl tarihin nesnesi haline gelen İslam'ın, ondokuzuncu yüzyıldan başlayarak kendini bulmaya, kendisi olmaya çalışan çığlığıdır 'İslamcılık.' Üst limiti çizilmemiş, içi doldurulmamış acemi bir çığlık. Her çığlık gibi romantik, yaralı...

Muhteremler ilkin geçmişlerindeki bu çığlıktan korktular, sonra inkar ettiler, şimdi de itiraf ediyorlar.

Kökten bir köksüzlük içindeydiler; çok kolay çözüldüler. Liberalizm maskeli 'Yeni Dünya Düzeni'nin ilk dalgasının altında kaldılar. Günlerine ikbal devşirmek için bir lanetli gibi kaçtılar dünlerinden. Jung'un, bilinçten uzaklaştırılmış kişiliğin altyapısı diye nitelendirdiği 'gölgelerine', nihilizm uçurumuna kadar getirip terk ettikleri gençleri ve kendilerine umut bağlayanları hedef seçtiler. Oysa dünyevi bir başarı 'yakalansaydı', omuzlarına basarak yükseldikleri bu insanlara yer vermemek için, verdikleri 'emekleri' yarıştıracaklardı.

Kalitesiz, usaresiz, izansız elleriyle her alevi küle dönüştüren nasipsizliklerine yanacaklarına, pazar monteizminin yavşak medyasında dönüşüm ve değişim soslu 'itirafnamelere' korkunç bir aymazlıkla imza attılar.

Altın buzağının önünde öyle apışıp kaldılar ki, başlarında kırk tane Harun dursa masivadan dönmezler. Gönüllerine prangalar vuruldu artık iflah olmazlar.

Tuluatınız bitti pek sayın muhteremler.

Ah, nerdeyse unutuyorduk; işte buyurun, kompleksiniz ve şurada duruyor "bibliyografyanız." Projelerinizle birlikte onları da alın ve gidin.

Bize Mantıku't-Tayr, Fethu'r-Rabbani de yeter.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi