T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Askere Din Kitabı' (2)

Zamanında "Mareşal" tarafından ısmarlanmış olan "Askere Din Kitabı" adlı çalışmada yazar Ahmet Hamdi Akseki'nin asıl amacı silah altına alınanlara düşen görevleri İslam açısından temelendirmeye çalışmaktı.

Kitap hakkında bilgi vermeye başlamadan şu tespiti yapmak istiyorum: İlk baskısı 1925'te yapılmış olan kitabın elimizdeki baskısına (1982 baskısı) bakarak, "Askerin Din Kitabı"nın önemini hâlâ koruduğunu söyleyebiliriz.

Bu hususu şunun için hatırlatıyorum: "Askerliğin" tarifinin İslam'dan hareketle yapılması ilk baskının yapıldığı 1925 yılı için anlaşılabilir bir seçim olarak değerlendirilebilirse de bu seçim 1982 ya da sonrası (?) için uygun mudur? Orduların "din" ile ilişkisinin kalmadığı bir dünyada bu ısrarı nasıl yorumlamak gerekir?

Çünkü biliyoruz ki, diğer dinler gibi İslam da artık (belki İran?) resmi silahlı kuvvetlerin gücünü-enerjisini-savaşçılığını besleyen bir kaynak değildir. Yani ordular "sekülerleşmiş", bambaşka kaynaklardan beslenir olmuştur.

Oysa Akseki'nin kitabı bu açıdan tamamen ters bir istikamete işaret etmektedir. Akseki'ye göre "Hükümete iki çeşit vergi vermek boynumuzun borcudur: Biri mal vergisi, diğeri can vergisidir." Yazar sonra şöyle devam ediyor: "Tam bir Müslüman hükümetin kanunlarına, hükümetin jandarmasına, polisine, askerine karşı gelmez. Gel dediği yere gider, git dediği yere gider. Vergisini zamanında verir. Askere çağrıldığında koşa koşa gider." Akseki, bu çerçevede şunu da hatırlatıyor:"Çünkü Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz 'silah altına çağrıldığın zaman hemen git' buyurmuşlardır. Peygamber'in bu emrini tutmak boynumuzun borcudur"

Şimdi düşünelim: Askerlik görevinin bu şekilde, Peygamber'in bir emri olarak anlatıldığı bir ülkede "vicdani ret" seçimi nasıl karşılanır? Nitekim Akseki, 60 yıl sonrasının bu gelişmesini görmüş gibi okurlarına şöyle seslenmektedir: "Binaenaleyh, askere gitmemek için birtakım bahaneler icadetmek, kendisini hasta göstermeye çalışmak alçaklık ve bayağılıktır. Böylelerine insan denilmez. (...) Allah Teâlâ Hazretleri, silah altına çağırıldığı zaman kaçanların âhirette pek şiddetli bir azap göreceklerini haber veriyor. Lâkin sevine sevine askere koşanların dünya ve âhirette görecekleri nimetlere de paha yetmez."

Görüyorsunuz, "vicdani retçiler"in bu ülkede durumu ne derece zordur.

Akseki'nin "Askerlikte itaat" meselesine ilişkin görüşleri de dikkat çekici. "İtaat" meselesini de "Allah'ın ve Peygamber'in emirleri" olarak yorumladıktan sonra devam ediyor: "Çünkü düşünecek olan komutandır, âmirdir. O düşünür, her tarafını ölçer biçer, karar verir, ondan sonra emreder. Asker de hiç düşünmeden o emri hemen ifa eder ve onun haricine çıkmaz. Bu emir faydalı mıdır, değil midir diye düşünmek, yapıp yapmamakta tereddüt etmek asla caiz değildir."

Yerimiz bayağı daraldığı için yazının bundan sonrasını birkaç alıntı ile tamamlayalım:

"İslam dinine göre askerin talime çıkması büyük bir ibadettir." / "(Türk askerlerinden bahisle) Neden korksunlar ki, korkunun ölüme faydası yoktur. Düşman karşısında neden cesur olmasınlar ki, ölürlerse şehit, kalırlarsa gazi olduklarını Peygamberleri haber vermiştir." / "Muharebede düşmana arka çeviren, düşmandan kaçan bu askerin gideceği yer ancak cehennemdir." / "Allah'a bin kere şükürler olsun ki milletimizin yüreğindeki şehamet ruhu ölmemiştir." / "Peygamber Efendimiz'in şu mübarek sözlerine dikkat et: 'Yarab, hiçbir dileğim yok, hiçbir şey istemiyorum; yalnız dünyaya on kere dönüp de senin yolunda on kere şehid olmayı dilerim; der'."

Biliyorsunuzdur; bu köşede "İslam ve...." diye başlayan konulara hiç girmem. Girmem çünkü bu konuda yazabilmek için yeterli donanıma sahip olmadığımın farkındayımdır. Böyle durumlarda konuya hâkim kişilerden yardım isterim. Bu kişilerin başında da yazarımız "Sami Hocaoğlu" gelir. O halde yine bir yardım isteği: Ne diyorsunuz; "Askerin Din Kitabı" gerçekten de böyle mi olmalıdır? Adının "Barış" anlamına geldiğini hatırlattığınız İslam'ın askerliğe ve harbe ilişkin emirleri böyle midir?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi