T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 24 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan... Neşe dolamıyoruz, yorgunuz. Bu ülke, bazı çılgın Türkler yoruyor bizi. Bugün (bu yazının yazıldığı gün), egemenliği kayıtsız şartsız millete veren önemli günün 86. yıldönümü kutlandı, çocuklar şiirler okudular, büyükler günün mana ve ehemmiyetine uygun "ezber konuşmalar" yaptılar, geçit törenleri düzenlendi filan ama, bürokratlar egemenliğin "kayıtlı ve şartlı" olduğunu gözümüze sokmaya devam ediyorlar. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, darbe yapıp "Anayasa'yı ilga" suçunu işleyenleri kayıtsız-şartsız Cumhurbaşkanı yapıyoruz. İşkencecilerden hesap soramıyoruz. İş üstünde yakalanan "iyi çocukları" mahkemeye çıkaramıyoruz. Devleti küçültemiyoruz. Hukuku tesis edemiyoruz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, bir tür "parlamento üstü siyasi erk" işlevi gören kurumları nasıl bir statüye bağlayacağımızı bilemiyoruz. Bu kurumların, zaman zaman kendilerini yasama organı yerine koyup "yerleşik kural" ihdas etmelerine ses çıkaramıyoruz. 1924 Anayasası "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, Türk milleti egemenliğini TBMM eliyle kullanır" diyordu. Ama, sol entelijansiyanın "gelmiş geçmiş en özgürlükçü anayasa" kabul ettiği 61 Anayasası (ve devamındaki darbe anayasası), Türk milletinin, yani bizlerin egemenlik hakkımızı ancak "yetkili organlar" eliyle kullanabileceğimizi hükme bağladı. Nedir yetkili organlar? MGK mıdır, Anayasa Mahkemesi midir? Danıştay, Sayıştay, Yargıtay vesair kurumlar mıdır? Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, tarihin üzerindeki "yasak" perdesi durup durmakta. Konuşulamıyor, tartışılamıyor, araştırılamıyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, üzerinden 83 yıl geçmiş bir olay, "Ali Şükrü Bey cinayeti" hâlâ sorgulanamıyor. Bu olayı Meclis gündemine taşıyan parlamenterlerin başına da tuhaf şeyler geliyor, getiriliyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, Deli Halit Paşa'nın katilleri ortaya çıkarılamıyor. General Muğlalı'yı ise kimse hatırlamak istemiyor. Mustafa Suphi ve arkadaşlarını Karadeniz'de boğduran "çete bakıyesi" her defasında es geçiliyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, "Yassıada" duruşmalarını manipüle edip Başbakan'ı darağacına gönderen irade bir türlü sorgulanamıyor. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde devlet adına cinayet işlediği, sabotaj yaptığı iddia edilen "memurin" kadrosu deşifre edilemiyor. "Lockheed skandalı"nda adı geçen bürokratlar bir türlü ayıklanamıyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, öğleden önce bir solcunun, öğleden sonra da bir sağcının öldürülmesinde kullanılan resmî silahların sahipleri "bir türlü" tespit edilemiyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama, darbe yapıp anayasal düzeni silah zoruyla değiştiren kadro yargı önüne çıkarılamıyor. Soygunlar ve yolsuzluklar önlenemiyor. Hukuk yerinde sayıyor. Doğrudürüst bir "özgürlük düzeni" kurulamıyor. Gerçi, AB gazıyla darbe anayasasını şurasından burasından tırpanlayıp kuşa çevirmeyi başardık, demokratik talepleri mahkum etmekten vazgeçer gibi olduk, farklılıkları ve karşıtlıkları sindirmenin yollarını az buçuk öğrendik ama, egemenliği "kayıtlı ve şartlı" olmaktan çıkaramadık. Gel de neşe dol!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |