Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Son Dakika
657'liler Ailesi
Ankara'da Şafak
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
İzdüşüm
Kültür-Sanat
Okur Sözcüsü
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

Bülent Arınç, 'demokrasi manifestosu' gibi konuşmasında, Türkiye'de rejim değil, rejimin sahibi olma sorunu olduğunu belirterek, "Devlet herkes için geçerli olan hakları bir kesime yasaklayamaz ya da sınırlayamaz" dedi

Meclis Başkanı Bülent Arınç, Meclis'teki 23 Nisan özel oturumunda yaptığı konuşmasında 'demokrasi manifestosu' sundu. Arınç, 'Milli Güvenlik Siyaset Belgesi', 'kırmızı kitap', 'gizli Anayasa' gibi tabirlerin kabul edilemeyeceğini belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti'nin tek bir Anayasası vardır ve yürürlüktedir" dedi. Arınç, Türkiye'de rejim sorunu değil rejimin sahipliği tartışması olduğunu kaydetti. Arınç, Sezer'in 'ibadet sınırlandırılabilir' açıklamasına, "Devlet kamusal alanda herkes için geçerli olan hakları bir kesime yasaklayamaz" dedi. Arınç'ın konuşmasında önemli mesajlar şunlar:

GİZLİ ANAYASA OLAMAZ

Meclis'in, bugün sahip olduğu gücü ve yetkiyi tam olarak kullandığı tartışmalıdır. Örneğin, 'gizli anayasa' diye kabul edilemez bir tanımlamayla anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin hazırlanılmasında, Meclisimiz tamamen devre dışıdır. Bu kavramlar, gizli antidemokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima eder. İç Güvenlik Strateji Belgesi'nin çete kurmakla suçlanan kişilerin arşivinden çıkması devlet ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin tek bir Anayasası vardır ve yürürlüktedir. Bazı kişilerin bilinçaltında ülkemiz için nasıl bir yönetim biçimi olduğunu göstermektedir.

REJİM SAHİPLİĞİ SORUNU

Bugün özgürlüklerin genişletilmesi için güçlü bir Anayasa değişikliği artık zorunlu hale gelmiştir. Ancak bir mutabakat aranacaksa sadece Yüce Meclis çatısı altında halkı temsil eden milletvekillerinin mutabakatının aranması gerekir. Kanunlar tartışılırken her meselenin rejim tartışmasına çekilmesi her geçen gün artmaktadır. AB müzakerelerini sürdürdüğümüz bu günlerde hala rejimin tehlikede olduğunu bahsetmek, hele bu tehlikenin AB'ye üye olmak için bütün dönemlerden daha çok çaba sarfeden, bunda da başarılı olankişilerin eliyle geleceğini iddia etmek dayanaktan yoksundur. Son olarak önemli konumdaki bir siyasetçinin, İstanbul'da bir eğlence merkezinin insanların ölümüne neden olan kaçak yapılarının yıkılmasını, 'rejimden ideolojik intikam almak' olarak değerlendirmesi durumun trajikomik yanını en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye'nin bir rejim sorunu yoktur. Rejimin sahibi olma tartışması vardır. Ülke yönetiminde inisiyatif alanlarını genişletme ya da sahip oldukları gücü kaybetmeme tartışmaları vardır.

KAMUSAL ALAN TARTIŞMASI

Kamusal alan, her bireyin ayrım yapılmadan haklarının korunduğu bir alandır. Bu alanı güvence altına almak ve tüm yurttaşlarına eşitçe kullanım hakkı sağlamak devletin görevidir. Devlet kamusal alanın sahibi değil, koruyucusudur. Devlet kamusal alanda herkes için geçerli olan hakları bir kesime yasaklayamaz. Laiklik, devletin inançlar karşısında tarafsızlığını zorunlu kılar. Sorun işte burada başlamaktadır. Devlet, dini inançların yaşamasını teminat altına alması gerekirken, tam tersine kamusal alanda bazı inançların yaşam hakkını, ifade hürriyetini kısıtlamaktadır. Bunu da laiklik adına yapmaktadır ki, siyaset bilimi açısından büyük bir çelişkidir. Bu çelişki yıllardır Türkiye'nin iç huzurunu zedelemekte ve bitmez tükenmez sorunları beraberinde getirmektedir.

Cumhurbaşkanı'na nezaketsizlik

Mevcut Anayasamız'a göre yeni Cumhurbaşkanı'nın hangi özeliklerde olması gerektiği, nasıl ve ne zaman seçileceği açıkça ifade edilmiştir. Buna rağmen yeni Cumhurbaşkanı'nı bu Meclis'in seçip, seçemeyeceğini tartışmak, Meclisimiz'in meşruluk sorununu gündeme getirir. Cumhurbaşkanımız'ın görev süresinin bitmesine uzun bir zaman varken, bu tartışmaların Cumhurbaşkanımız'a karşı bir nezaketsizlik olduğunu belirtmek isterim.

Kurumların saltanatı sürüyor

Bu net açıklamaya rağmen bazı kurumlar, kendilerinin öncelikli olduğunu, hatta daha üstün olduğunu vehmetmektedir. Ne ilginçtir ki; artık işlevini yitirmiş, yıllardır sorun üreten bir kurumun kaldırılması, bu kurumdan ve elitist, anti-reformculardan gelen tepkiler nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Yüce Meclisimiz 84 yıl önce saltanat kurumunu kaldırmıştır. Ancak bugün ülkede bu kez kurumların saltanatı hüküm sürmektedir.

Arınç: Dublör kullanmadım düz söyledim

TBMM Başkanı Bülent Arınç, 23 Nisan özel oturumunda yaptığı konuşmayı değerlendirdi. Arınç, oturumda sert konuşmadığını ifade ederek, "Ağır eleştirmedim sadece düz söyledim" dedi. Arınç, konuşmasının ardından olumlu tepki aldığını belirterek, "Demek çok büyük ihtiyaç varmış. Saat 19.00'a kadar haberleri izledim çıktım. Hepsi konuşmamı çok ilginç bulmuş. Konuştuklarım Türkiye için önemli konular. Ben bu konuşmayı beğenilmek takdir etmek için konuşmadım Türkiye faydalanması için konuştum" dedi.

Arınç, konuşmasının mesaj içerikli olduğunu ifade ederek, "Anayasa Başkanı, Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı mesaj vermek için konuşur. Ben ağır eleştirmedim sadece düz söyledim. Bu konuşmama sert yerine cesur demek daha güzel bir ifade. Canlı yayında Meclis'in huzurunda dublör kullanmadan konuştum" şeklinde konuştu.