T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 OCAK 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Kudüs insanı fena etkiler

Yolun buralara düşmesinin en güzel tarafı, sabahın ilk ışıklarını uyanık yakaladığın Mescid-i Aksa seferidir. "Burası" dediğim Kudüs kenti... Sabahın köründe kalkıp beş yıldızlı otelden çıkarak düşülen yollardan Mescid-i Aksa'ya ulaşmak zaten bir 'tarihte yolculuk' gibidir; kendi tarihinize doğru bir yolculuk... Kudüs'ün Müslüman mahalleleri sizi kendine doğru çeker...

Hep karıştırıldığı için sürekli uyarmak yerindedir: Takvim kartonlarından göz kırpan, altın kubbeli, mavi çini işlemeli bina Mescid-i Aksa değildir; orası, 'mirac' olayının gerçekleştiği Kubbet-üs Sahra'dır da, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa, Sahra'dan inilen merdivenler sonrası karşınıza çıkan çok daha mütevazı bir yapıdır. Mehabeti içine girinceye kadar anlaşılmaz Mescid-i Aksa'nın... Girdiniz mi de sizi kendisine ait kılar...

İsrailliler bazen Batı Şeria'dan Kudüs'e ulaştıran yolları keserek cemaati sınırlı tutma gayretine giriyorlar; buna cevap olarak, İsrail içerisinde yaşayan Filistinliler de, sırf buraları mahzun bırakmamak için, bulundukları yerden Mescid-i Aksa'ya toplu sefer düzenliyor. Bir dost anlattı: O Filistinliler'den biri, buralara bağlılığı kuşku götürmeyen dostuma, bir küçük şişe içerisinde zeytinyağı getirmiş; Mescidi- Aksa ile Kubbet-üs Sahra'yı içine alan 'Harem' bölgesinin zeytinlerinden çıkartılmış bir şişe yağ...

Harem bölgesi dünya tarihinin bir özeti sayılabilir. Bir yöne baktığınızda, 'Ağlama Duvarı' başta olmak üzere Musevilerin kutsal mekânlarını görürsünüz... Bir diğer yön, Hz. İsa'yı çağrıştıran kutsallıkları içinde barındırır: Çarmıhını sırtında taşıdığı o uzun yol bugün yürüyenler için de çilelidir. Ve nihayet, Müslümanların kutsal mekânları... Harem... Hz. Ömer'in Kudüs'ü fethettiğinde dâvete rağmen namaz kılarak câmileştirmek istemediği kilisenin hemen karşısında onun adına inşa edilen mescid...

Osmanlı döneminde, Kudüs, sâkinlerinin inançlarına göre mahallelere bölünmüştü. En kutsal kilisesinde, her kapının anahtarını bir Hıristiyan mezhebinin temsilcisine emanet ederek, kentte sükun ve barışın bozulmasına izin vermemiştir Osmanlı. Bugün ise, 'din' bu kentin en belirgin özelliği olmasına rağmen, insanları bölüyor ve birbirinin gırtlağına sarılmasına yol açıyor. Sadece Müslümanlar ile Museviler arasında çıkmıyor çatışmalar, Hıristiyanlar da baskıdan müthiş rahatsızlar...

Dar sayılabilecek bir alanı üç semavi dinin kutsallarıyla dolu olur ve ayrımcılığı mârifet bilen bir yönetim altında bulunursa, o kent, Filistin-İsrail ihtilâfının en kritik sorunu haline dönüşür... İsrail Devleti, yöneticiler 'lâik' olsalar bile, sanıldığının aksine, meşruiyetini 'dinî' esaslara riayet ve kutsallara bağlılıktan alıyor. Bunun anlamı, Kudüs'ün "İsrail devletinin ayrılmaz ve ebedi bir parçası olarak" kabulü demek... Oysa, Kudüs, Arapların da başkasına ait olmasına tahammül edemeyecekleri bir kent... İsrail, nedamete gelip Filistin barışına yanaşsa bile, Kudüs'ün statüsü bunu engelleyecek dikenli bir konu olmayı sürdürecektir; sürdürüyor da...

Dindar Museviler, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından alınmış yüzlerce karara konu Kudüs'ün Araplara ait olduğu gerçeğini kabule razı değiller; Kudüs'ün Arap özelliklerini ve Müslüman nüfusunu azaltıp Musevi özelliklerini öne çıkartmayı amaç bellemişler... Harem yükseltisinin altıyla oynanıyor şu sıralarda. Tüneller ve dehlizlerle dolu yükseltinin altını sinagog olarak kullanmak istiyorlar.

Kudüs kadar dinin mühür vurduğu bir başka kent herhalde yoktur. Kent sâkinleri, biraz da başkalarına bakıp kendilerini tanımlıyorlar, kaçınılmaz olarak... Kudüs'ün Musevisi ne kadar dindar ise, Müslümanı ve Hıristiyanı da öyle... Diğerinin dindarlığı berikinin dindarlığını da belirliyor. Bu durumu, buraya kısa süreli olarak gelip gitseniz bile fark ediyorsunuz.

Hesap ettim, Kudüs'e tam altı kez gelmişim. İlki, "O da burada" diye Hürriyet gazetesine haber de olmuştu: "Türkiye'den İsrail'e gelen ilk dışişleri bakanı" unvanını kazandığı geziye beni de yanına alarak çıkmıştı Hikmet Çetin... Sonra Tansu Çiller 'ilk başbakan', Süleyman Demirel de 'ilk cumhurbaşkanı' olarak geldiler İsrail'e; beni de getirdiler... İki yıl üstüste Abdulllah Gül geldi buraya; gezilerine ben de katıldım. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'ya eşlik ederek bir kez, bir kez de Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) toplantısı vesilesiyle olmak üzere tam altı seferim olmuş Kudüs'e... Her birinden kendimi daha bilenmiş olarak döndüm Türkiye'ye...

Sabahın köründe dar sokaklarında dolaşırken Kudüs'ün etkisi altına düşmemek elde değil...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi