T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 OCAK 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

Baykal ve Erdoğan Karizma ve Kasımpaşalılık

Fehmi Koru Çarşamba günkü yazısını Deniz Baykal'ın "Kasımpaşalı" havalarına girdiğini belirterek bitirmişti. Biz de buradan devam edip, Baykal ve Erdoğan'ın lider tipolojilerini biraz irdeleyelim. Her ne kadar her iki lideri de Fehmi Bey kadar yakından tanıyamasak da çizdikleri profili yorumlayabiliriz.

Baykal üç nokta muhabbetini Kasımpaşalı raconuna imrenerek olsa gerek biraz ölçüsüz bir aşamaya taşıdı. Erdoğan'ın üzerinde şık duran ve milletin sempatiyle karşıladığı Kasımpaşalılık gömleğini Baykal giymeye kalkınca itici ve biraz da nezaketsiz bir görüntü çıktı ortaya.

Karizma, bir liderlik rolü değil, bir kişilik özelliğidir. "Kendine özgülük" karizmanın önemli bir parçasıdır.

Kasımpaşalılıktan milletin anladığı, özü-sözü bir olmak, gerektiğinde masaya yumruk vurabilmek, dayatmalara posta koyabilmek ve lafı hak edene esirgememektir. Diğer yandan hırs, fiziksel özellikler, hitabet ve risk alma kabiliyeti olan her lider karizmatik olamıyor. Baykal'da bunların çoğu var, hatta Mumcu'da da önemli bir kısmı bulunuyor. Ancak bir anket yapılsa "kimi karizmatik lider olarak görüyorsunuz" diye akla ilk Erdoğan gelir.

Karizma kavramını geliştiren Max Weber karizmayı, salt şiddet içermeyen bir egemenlik türü olarak tanımlamış, liderin kişisel değerine ve kendine mahsus özelliklerine vurgu yapmıştır. Moscovici'nin dediği gibi karizma, 'bir tür yüksek enerji gibidir, kriz anlarında ortaya çıkan, miskinliklere, durağanlıklara son veren, alışkanlıkları kıran bir güç'tür. Bu yüzden karizmatik lider "değişimci"dir ve mevcudu eleştiren bir "muhalifliğe" sahiptir.

Türk siyasetinde karizmatik liderlik de genellikle çöküş dönemlerinin ardından değişim projesiyle ortaya çıkan politikacılara atfedilmiştir.

Özal'ın darbeyle neticelenen yoksulluk ve terör olayları sonrasında Türkiye'ye yeni bir vizyon biçerek görev alması gibi, Erdoğan da 2001 ekonomik krizi, koalisyon hükümetlerinin doğurduğu siyasi bölünmüşlük ve 28 Şubat sürecindeki güvensizlik ortamından sonra yeni bir değişim ümidiyle sahne almıştır. Her iki lideri de karizmatik yapan kendisinden önceki şartların olumsuzluğu ve kendilerinin cesaret ve vizyonla değişimin aktörlüğüne soyunmasıdır.

Erdoğan'ın karizması, Derviş'inki gibi medya gücüyle oluşturulan sun'i bir karizma değil, toplumsal kitlelerin sevgisiyle yoğrulan bir karizmadır. Halk her partinin genel başkanına belli oranlarda sevgi besleyebilir, ama karizmatik liderlere duyulan sevgi "aşk" mesabesinde, "tutkulu" bir ilişkidir.

Karizmatik liderler "inşacı" karaktere sahiptir, bir siyasi hareketi, bir siyasi çizgiyi inşa eder, büyük değişim projelerinin inşasına soyunur. Bu yüzden karizmatik lider hem "vizyoner", hem "misyoner" olmak zorundadır. Halk belli bir derdi, davası veya hedefi olmayan liderleri "kurtarıcı" olarak konumlandırmıyor. Eğer bir lider de güçlü bir inanca, özgüven ve hırsa sahip değilse, güçlü bir inandırma kabiliyetini taşımıyorsa, karizmatikliği de gelişmiyor. "Sahicilik" ma'şeri vicdanın atlamayacağı bir özelliktir. Gülemeyen, ağlayamayan, konuşamayan formel liderler inandırıcılık testini de geçemiyorlar.

Baykal'a dönecek olursak, etkili hitabeti, güzel üslubu hırçınlıkla yoğrulan hırsının gölgesinde kalıyor. Liderin heyecan vermesi, gelecek açısından ümit aşılaması da halkın uzun vadeli desteği açısından önem taşıyor. Bu yüzden de Baykal (ve Demirel'in)'ın gelecek açısından heyecan uyandırma imkanını kaçırmış durumda olduğu da söylenebilir. Baykal'ın proaktif ve yapıcı bir siyaset yerine, refleksif ve negatif bir siyaset duruşu sergilemesi de siyasete taze gündemler girmesini engelliyor. Sanki Baykal kişisel ilişkilerinde daha kuşatıcı, yapıcı ve pozitif iken, muhalefet kürsüsüne çıktığında daha tepkisel, daha kışkırtıcı oluyor. Yani kendisi gibi olamıyor.

Bunu solun muhalefet kültürüyle izah etmek de haksızlık olsa gerek. Erdoğan Kasımpaşalı diye karizmatik olmak isteyen her liderin Kasımpaşalı gibi davranması da gerekmez elbette. Çünkü bu, karizmatikliğin bir gereği değil...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi