T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fadime ÖZKAN

Kaçak boğalar içün 'boğa timi'

Televizyonda izledim. 'Tim'den geçilmeyen memleketimiz yeni bir time daha kavuşmuş. Bir 'boğa timi' kurulmuş.

Arkasında 'boğa timi' yazılı aynı siyah monttan giyen 13 kişilik bir ekip bu. Aralarında beyaz formalı bir de veteriner var. Kameralara gururla gülümsüyorlar.

Timin kuruluş amacı, Kurban Bayramı rutinlerinden biri haline gelen, kaçan boğaları eziyet vermeden yakalamak.

Yani hayvanı; kuyruğuna yapışıp dakikalarca ardında sürüklenmeden, on onbeş kişi üzerine abanıp artan ağırlık marifetiyle yere çöktürmeden, sopa, demir gibi bilimum can yakıcı araçla bezdirip yola getirmeden yakalamak.

Bir aylık bir eğitimden geçmiş bu boğa timi. Derslerine iyi çalışmış, kendilerinden emin görünüyorlar.

Yakalama tekniklerinin neler olduğu açıklanmadığı için (belki de görüp öğrenenler kopya çeker ve kendilerine gerek kalmaz diye, bilemem), her şeyi göze alıp insanların elinden kaçmayı başarmış 'hayata bağlı' boğaları nasıl, hangi yöntemlerle yakalayıp mukadderatlarına teslim edecekleri belli değil.

Ama ellerinde uyuşturucu etkili, gayet havalı silahları var.

Kesmeyelim de besleyelim mi?

Geleneksel yöntemlerle iş kotaran besiciler/kesiciler ise tam anlamıyla isyanda. Timi küçümsüyorlar. Bu iş öyle bir aylık eğitimle falan olmaz, biz bu işe yıllarımızı verdik, diyorlar.

Öfkesini dizginlemekte zorlanan bir besici "ortaya bir tavuk koyun, bakın bakalım" diyor; "on kişi bir tavuğu yakalayabilecek mi?"

Bir başkası "öyle ceket giymekle olmaz bu işler" diye gürleyip meydan okuyor: "Hodri meydan! Gelsinler boğa nasıl yakalanırmış, gösterelim!"

Ve gösteriyorlar:

Meydan hazır. 'Müddeî'ler, izleyiciler ve kameralar tastamam orada. Bir boğa da bu gösteri için 'kurban' seçilmiş.

Birkaç kişinin sağından solundan tuttuğu zavallı hayvan debeleniyor, ellerinden kurtulmak istiyor. İddia sahibi besici, boğanın başını iki eliyle yakalamış büküyor. Biraz daha büküyor, biraz daha... Iııh, hayvan pes etmiyor. Tezahürat artıyor. Besici, hayvancağızın başını biraz daha büküyor. Boğanın başı neredeyse 360 derece dönmüş durumda. Ya boynu kırılacak yani 'mundar' olacak ya da teslim. Hayvan akıllı tabii. Yere çöküyor.

Zor kullanılarak icra edilen, amaç 'içün' her yöntemin 'mubah' sayıldığı geleneksel 'kesmeyelim de besleyelim mi' tezi bir kez daha kazanıyor.

Öfkeye kurban hayvanlar

Büyük baş hayvanların değil koçların, koyunların kurban edildiği bir evde büyüdüm ben. Eskişehir'deki evimiz bahçeliydi. Bayramdan bir hafta önce alınan kurbanlık, temiz bir yerde tutulur, sevilir, beslenirdi. İsim verilir, alnına kınası yakılırdı.

Kesim anına ise hiç tanık edilmedim. 'Bıçağı çekenin İshak'a kavuştuğunu' çok sonradan öğrendim. Anladım ve kabul ettim.

Televizyonda izlediğim 'kaçma-kovalama', hayvanlara türlü eziyetler etme ve yakalayınca da 'hınçla kesme' sahnelerinden; hayvanların artık ilahi emirden çok 'öfkeye kurban etme' niyetine kesildiğinin farkındayım.

Bundan birkaç yıl önce ise acemiliğin sadece kesimlerde yaşanmadığına, kesim öncesi ritüellerde de 'komik şeyler' yaşandığına tanık oldum:

Bir Kurban Bayramı günü evin arka balkonundan, apartman bahçesinde gerçekleştirilen bir kesimi izliyorum. Kurban hayli iri bir boğa. Gözü bağlı, gayet sakin. Kurbanın ortaklarının da aralarında bulunduğu 10-15 kişilik kalabalık ve heyecanlı grup ise hayvanın etrafında.

Boğayı zorlanmadan yatırıyorlar. Sıra tekbir getirmeye geliyor. Başlıyorlar ama bir türlü olmuyor! Herkes tekbire aynı anda ve aynı yerden başlayamıyor. İçlerinden biri 'olmadı', diyor, 'bir daha deneyelim'. Deniyorlar yine olmuyor. Koro bir türlü senkronize ses veremiyor. Ses uyumunu önemseyen 'koro şefi' çareyi sayımda buluyor. 'Tekbir getirmeye ben bir iki üç deyince başlanılacak' buyuruyor ve sayıyor. Bu defa oluyor.

Hayvan can teslim ederken gülümsüyor mu, fark edemiyorum.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi