|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 25 OCAK 2006 ÇARŞAMBA | ||
İranlı ebleh bir general vardı, hatırlar mısınız? Hani, demokrasi ve hukuk devletini ıvır-zıvır şeyler olarak algılama basiretinden yoksun ve "Militan Demokrasi"den habersiz oldukları için İran İslam Devrimi'ne engel olamadıklarını söyleyerek medyamızı uyandırmaya çalışmıştı. Medya da 28 Şubat'a giden yola taş döşemek aşkıyla "olayın" üzerine atlamış; günlerce, sekiz sütun uykusuz kalmıştı. Meğer adi ve alçak bir yalanmış. İran, Meclis kararıyla ta 1928'de, halka tek tip giyimi zorunlu hale getirmişti. Erkekler, Pehlevi şapkası olarak bilinen bir kep takmaya mecburdu. Memurların eşlerine bile başörtüsü yasaklanmıştı. Ceberrut modernleşmenin demir yumruğu din adamlarını Batılı kıyafetler giyinmeye zorluyor; gazeteler dini ve din adamlarını sürekli tahkir ediyordu. Kamusal alan saplantısı yüzünden dini tören ve ibadetler gizli yapılmaya mahkumdu zaten. Amerika'nın direktifiyle Musaddık hükümetine, petrolü millileştirmesinin cezası olarak, İranlı ebleh generalin meslektaşları 1953'te darbe yapmıştı. Kısacası, İranlı generalin söylediğinin aksine, devrime kadar her Allah'ın günü İran'da, Fars tipi 28 Şubat kazanı kaynıyordu. Gelgelelim, her muhalif söylemi vahşi bir 'uyanıklıkla' susturdukları halde, 1963 direnişini kanlı bir şekilde bastırdıkları Humeyni'nin 1978'deki devrimine çare bulamamışlardı. Bütün bunları, Paris Amerikan Üniversitesi profesörlerinden Ali Rahnema'nın, "Müslüman Ütopyacı" adlı kitabında yer alan Savak ajanlarının bir düşünüre reva gördükleri zulmün satır aralarından aktardım. Rahnema'nın oldukça hacimli çalışması elbette sadece buna değinmiyor. Devrimin öğretmenlerinden Dr. Ali Şeriati'nin hayatını sınıfa fare getirip bırakacak kadar muzip çocukluğundan, ruh çağırma seansında bir masanın ayaklarını yerden on santim havaya kaldırabilme yeteneğine kadar bir yığın ayrıntıyla birlikte anlatıyor. "Benim Mesnevim" diye nitelendirdiği Kevir'inde, "Allah aşk dolu bir arifi murat eder, cennet müşterisini değil" diyebilecek kadar müteal; işrakı akıldan daha üstün, kalbi beyinden daha onurlu bulacak kadar arif; odasını Hıra mağarasına benzetecek kadar münzevi; insanın asıl derdinin kaynağını yalnızlık değil, Allah'tan ayrılık olduğunu keşfedecek kadar sufi; hayatını, Londra'da Savak ajanlarınca şehid oluncaya kadar halkına adayacak kadar değerkâm; Hüseyniye-i İrşad'da Sünni fikirler yaymakla suçlanacak kadar Sünni; Sartre, Marks ve Hallac'ı uzlaştırmaya çalışacak kadar ütopik; Mutahhari'nin peygamberî sabrı ve hoşgörüsünü bile çileden çıkartacak kadar aykırı bir adam Şeriati... Şeriati'nin ülkesi nicedir tehdit altında; nükleer enerjiye sahip olmak istediği için. Devrim yaptıkları gün mal varlıklarını dondurup el koyan nükleer güç Amerika ve İsrail tarafından. Tehdit edenler İran'ı tehdit olarak gördüklerini söylüyorlar. Dışında kalan her şeyi ötekileştiren için tehdit bitmez. Hele ki, inandığı kitapta habire helak olmakla tehdit edilenler dünyayı yok etse de kurtulamaz. Çünkü onların içlerine korku salınmıştır. İflah olmaz bir korkudur; dünya bitse uzaya, uzaylıya savaş açacaklardır. Tıpkı filmlerindeki gibi. İran dün "Amerika hiçbir halt edemez" diyerek, şehadeti saadet bilenlerin korkmayacağını haykırıyordu dünyaya. Eğer İran atom bombası yapmaya niyetliyse korktuğunu ilan ediyor demektir. Atom bombası düşmanın silahıyla silahlanmak değil, bizzat düşmandır. Belki tehdit edenlerin bir bombası İran'ı, sırtını döndükleri devrimlerine tekrar döndürebilir. Şeriati'nin, Batı'nın düşünce memurluğundan sıyrılmaya çağırdığı asimile olmuş aydınların aklını başına devşirebilir. Evet, belki bir bomba!..
|
![]()
| ||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |