|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 12 ŞUBAT 2006 PAZAR | ||
|
|
"Mizahsız olmaz, o hayatın sevinç kaynağı" demiştim dünkü yazıda. Dolayısıyla "mizahperverlik" de bir meziyettir. Bu çerçevede filozofun "Sevinç yoksa sevgi ne anlam taşır?" sorusunu da hatırlayabiliriz. "Neşe"nin ve "gülme"nin içinde yaşadığımız "ciddiyetler dünyası"nda hepimize iyi geldiğini biliyoruz. Karşılaştığımız insanların mizaha yatkın olduklarını görmemiz -tek başına- hanelerine birçok artı puan yazmamızı sağlamıyor mu? Ama hiç şüphesiz şu soruyu unutmadan: Hangi mizah, ne türlü mizah? "Mizah"ın bize nasıl iyi geldiğini, günümüzü nasıl hoş bir hale soktuğunu hemen aklıma gelen bir örnekle de açıklayayım isterseniz: Dün sabah da her zamanki gibi kahvemi içip gazeteleri gözden geçiriyordum. Sıra Zaman'dan A.Turan Alkan'ın yazısına geldi. Yazının başlığı -tek başına- okura "Gel, bu ciddiyetler dünyasından çık ve biraz nefes al!" çağrısı yapan cinstendi: "Babam sağolsun!" Okuru yanıltmayan bir başlıkmış doğrusu. Alkan, "Yorumun gereksiz kaldığı haller vardır; hadisenin kendisi, yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar berraktır çünkü" diyerek başladığı yazısında YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in "kamusal alan-özel alan" meselemize (!) ilişkin Hürriyet'ten Nur Batur'a yaptığı açıklamaları aktarıyordu. Baştan belirttiği üzere "yorumsuz" olarak. Elimizdeki yazı "yorum yapmayacağını" son paragrafında da yineledikten sonra şu satırla son buluyordu: "Diyeceksiniz ki, böyle yazarlığı babam da yapar; ben de aynı fikirdeyim zaten: Babam sağolsun!" Kısaca aktarmaya çalıştığım bu yazı sizde de aynı tepkiye neden oldu mu bilemem. (Eğer cevabınız olumsuz ise kabahat aktarandadır!) Ben de şöyle bir tepkiye neden oldu: Sabah sabah neşem yerine geldi, bu güzel mizah "ciddiyetler dünyası"nı alt üst etmeye yetti de arttı bile! Filozof, "kendine dönük her ciddiyet suçludur" diyor ve bizi bundan koruyanın "mizah" olduğunu hatırlatıyor. "Sevgi"nin "sevinçlisi"ni "mizah"ın sağladığında ısrar ediyor. Çünkü "mizah", alçak gönüllülüğün, "kişinin kendisiyle fazla dolu olmamasının", cömertliğin, yumuşaklığın bir delilidir. İnsanları güldüren her şeyin mizah olmadığını da unutmayalım. Gülmekten gülmeye tabii ki fark vardır. Mizahı diğer güldürü biçimlerinden ayıran özniteliği, "yıkıcı-yaralayıcı" olmamasıdır. Sadece "karşı tarafa" gülen-güldüren güldürüler "mizah" değildir. (Bunun adının "ironi" olduğunu söyleyenler haksız değil.) Dolayısıyla, her zaman "karşı taraf"ı alaya alan, onu yaralamaya-yıkmaya-küçümsemeye gayret eden "gülme"nin bir erdem olduğu da söylenemez. Çünkü gerçek mizah, kendini de işin içine katan, kendini de "ciddiye almayan", kendiyle de "alay eden" bir güldürü tarzıdır. Yani mizah-mizahçı aslında "kendine güler". (Ahmet Kekeç'in "bizdeki mizah" temalı sohbetimizde yaptığı bir tespiti de hatırladım: Kekeç, haklı olarak, ortamın "mizah"a fevkalade müsait olduğu "28 Şubat" döneminde, memleketimizin "mizah dergileri"nin ne kadar "ciddi takıldıklarını" hatırlatıyordu!) Mizahçıya yöneltilebilecek soru şu olmalıdır: Milleti güldürmek için sergilediğin bu çaba içinde "senin hikayen" nerede? Filozofun (Andre-Sponville) Fransa'nın ünlü "stand-up"çilarından Guy Bedos için yaptığı şu tespit ne kadar aydınlatıcı: "Örneğin Bedos, sağdan söz ettiğinde daha ziyade ironicidir; soldan söz ettiğinde ise daha ziyade mizahçıdır; kendinden, hepimizden söz ettiğinde ise saf mizahçıdır." Yani: "İroni yaralar, mizah ise tedavi eder." Sonuç olarak: Bu dünyada her şey şaka konusu yapılabilir ve mizahçı bunların hepsini kullanabilir. Ancak canının istediği gibi değil. Yaralamayı, yıkmayı, küçümsemeyi amaç edinmeden ve mizahın-gülmenin arkasındaki "ümitsizlik" gerçeğinden kendisini de soyutlamadan. Yalan mı?
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |