Dostluk kendine dost olmakla başlar

İlk romanı “Beyaz” ile okurla tanışan Fatma Atıcı, 4 yıl sonra ikinci romanı ‘Ten Cehennemdir’ ile karşımızda. Atıcı bu eserinde, vicdan yolculuğuna çıkardığı nefislerimiz yanarken bir yandan da hakikatin membaından su içiriyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
-YUNUS EMRE ŞİMŞEK

Hakikate nereden ve nasıl gidilir? Kim gider? Çıkılacak yola yazar, insanın kendinden başlar. “Ten Cehennemdir”in daha en başında: “Günler sonra ilk kez dışarıya çıkmıştım. İnsanlar, arabalar, yolları değil varlığımı çiğneyerek geçiyorlardı sanki. Beni görmüyorlarmış gibi üzerime basıyor, çığlıklarımı duymuyorlardı. Dünyadan insandan çok acı geçmiştir, insandan çok acı yaşamıştır burada diye düşündüm. Sonra farkında olarak ya da olmayarak acı verdiğim insanları gördüm. Benimle birlikte yürüyorlardı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Yolun sonu görünmüyordu.” Yazar, kitapta Kevser üzerinden bir insanın varoluşunu anlamlandırmaya gayret eder. İnsanlığın vicdanını bulma yolculuğuna çıkarır okuru. Bu yolculuk her insanın kendince yaşadığı haller üzerinden hakikati bulma gayretidir. Öyle ki, insanın günlük yaşantısını bile aradığı hakikate ayarlamış bir pusula gibidir.

BAŞKA BİR İNSANA İHTİYAÇ
İnsan neden bir başkasına ihtiyaç duyar? Öyle zannediyorum ki insanın kendi kendini bilmesi karşısındaki insanı tanımasından geçiyor. Yazar Fatma Atıcı, kitapta baştan sona kadar devam eden bir seyirde okuru birçok derin sorularla baş başa bırakıyor. “İnsan nasıl bir muamma, nasıl bir sır idi? Görmek gözün vasfı sanılırken ya bambaşka âlemlerde seyran eyleyen ne idi?” Kendini bulma yolculuğunda yazar, okuru Kevser üzerinden yolculuğa çıkartırken, Kevser'in, Ali'ye olan aşkı beşeri bir aşkı yaşayış biçiminden hakkaniyete açılan kapı ile iç içe işlenmiş durumdadır.



Hayatta insana değebilecek her şeyi kıymetlidir. Aşk, bunların en yücesi. Lakin içinin boşluğunu hangi manayla doldursa doldursun, boşluğu genişliyor. Kimi zaman yok olmak istiyor. Belki yokluktan kastı hiçlik o bunu o şekilde dile getiriyor: “Zaten bir nevi yok oluş değil mi bu yaşadığım, her gün biraz daha eksilerek yok olmak! Çözülemeyecek şeylerde olduğunu, şu başıma gelenlerin kendimi nasıl da zorla ondan kopartmamı gerektiğini, içimi demir bir tarakla kazıdığımı nasıl anlatabilirdim ki ona.”

Seven ve sevilen her ne kadar aynı frekansta buluşsa da, Kevser'in babasının ölümü, ardından gözünün birini kaybedişi, Ali'nin Üsküp'teki yalnız yaşlı anne ve babasının yanına dönüşü âşıkların ayrı düşmesine sebep olur. Ama bu ayrılık sevgilerini daha da güçlendirir. Roman hüznü, ayrılığı, aşkı ve ölümü ön plana çıkartarak okuru soruların durağında düşündürerek ilerliyor: “İnsan canından bir parçayı yitirince ölümle garip bir yakınlık kuruyor. Vazgeçilemeyecek kadar çok istenen ancak bir türlü anlaşılamayan iki sevgili gibi…”

  1. Ten Cehennemdir
  2. Fatma Atıcı
  3. H Yayınları
  4. Mayıs 2016
  5. 268 sayfa

Kevser, kendindeki öz hakikati bulmak için tırnaklarıyla ciğerlerini tırmalarcasına içini kazıyor. Dünyadan çıkmak isteyişi, bir oyunun bitmek bilmeyen süresi gibi suların akması, yaşamı ise suyun içindeki taşa sarılı yeşil ince yosunlar gibi hayata tutunuyor olmasıdır. Burada durması ve bunca ıstıraba dayanması hakikatin anlatıldığı, erenlerden dinlediği sohbetler ve dostları vesilesiyledir. Nitekim en kıymetlilerinden İnci Annesi bir mektubunda ona şöyle seslenir: “Canım yavrum, hemhalim, gönüldeşim, merhaba. Börtü böcekten, koca köpekten, dut yemiş bülbüllerden, zarif kirpiklerden, sincaplardan, çiçeğe durmuş armutlardan, salyalı salyangozlardan, eriklerden güllerden, mor lalelerden, ıhlamur ağaçlarının baygın kokularından selam olsun. Bütün varlıklar, mutlaka kendisinde mevcut olan ilahi nefesi dışarı çıkarmak zorundadır. Nihai manâda, insanın hüviyetini kazanması ve bir başka yoldan rahatlaması mümkün değildir. İnsanın asli değerini yaşaması keyfekeder bir hal değil, varoluşsal bir gerekliliktir.”

ARİFLERİN REHBERLİĞİ

21. yüzyılda mektuplaşmanın ve dostluğun bittiği söylenen bu çağda, mektupların inci gibi saklandığını, yıllara meydan okuyacak dostlukların sıcaklığını sık sık kitapta görebiliyoruz. Ayrıca dostluğun önce kendine dost olmakla başladığını okuyoruz. Atıcı sizi elinizden tutup gah bir sohbet meclisine gah tozlu rafların sırlı kitaplarına, gah bir kabristana gah bir divanın mısralarına götürür. Bazen bir türkü tutturur, bazen şairlerin, şiir şehrine ulaştırır. Bazen de bir filmin karesine kilitler. Bazen bir insanın acısına ortak eder

“Ten Cehennemdir” adeta bir arifler geçidi gibi. Osman Kemâlî Efendi'den Alvarlı Efe'ye, Yunus'dan Niyazî-i Mısrî'ye, İbn Arabî'den Abdulkadir Belhî'ye, Şeyh Murat Buharî'den Tatlıcı Ali Efendi'ye, Yaman Dede'ye Pek çok arife sora sora aşkın adresi Bağdat bulunmaya çalışılır. Bazen yolunu düşünmekten kaybettiğini sanarak, Kemâlî Efendi'nin şiirlerini diline dolayıp “Âşksız âlemde âdem olmanın imkânı yok / Dert devadır âşıka bî dertlerin dermanı yok” diyerek huyu suyu güzel olanlardan adres sorar. Ehlullahtan aldığı cevap: “Muhabbet Caddesi, Aşk Apartmanı, Numara Birdir.”

İnsan beşeri aşk içinde yansa da, dünyada duramayacak gibi ıstırap içinde kıvransa da, bir bir ilgilendiği çokluktaki manayı bularak, hakikati birleme çabasına taşır okuru.

Kevser yolculuğunun her durağında dönüp dönüp Allah'a yalvarır. Fiili dualarını da ihmal etmeden ariflerin sohbetlerine devam eder. Bulunduğu bir mecliste dinlediklerinden şunları aktarır: “Vücudun öyle bir günahtır ki; onunla hiçbir günah kıyas edilemez.” Buyrulmuştur. Kasdedilen manâ, insanın kendine müstakil benlik izafe etmesidir. Halbuki vücut birdir ve Hakk'ındır. Cenab-ı Hak nefsine varlık veren şirk ehlini affetmez. Tevhid yolcusu yolun başında nefsini Hak yoluna kurban etmiş ve dört tekbirle cenazesinin namazını kılmıştır. Nefstir, azaptır, keder ve gamdır. Haset, açgözlülük, kin düşmanlık gibi insanı yakan ve eriten şeylerdir. Kendi hakikatinden uzakta kalmış, tenden geçmemiş kişi cehennemdedir. Ten cehennemdir!”

Fatma Atıcı romanları, toplumun birlikte hareket etmelerinden çok zamanın insanına bir bir kendi yeteneği ve kabiliyetince bir iç yürüyüş yolu sunar. Yol ki, kişinin ne zaman, nerede ve nasıl başlayacağı da insanın kendine kalmıştır. Çünkü yazar, ne kadar yazsa da susmuştur. Ve bu sükûttan gönlümüze bir kar suyu kaçırmak için dediği sadece bir “Ah!”tır.