YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kahredici suskunluk

 
Türkiye, ne yazık ki, Amerika ve AB ile paralel bir suskunluğu sergiliyor. Dünya da susuyor Çecenistan için? Gözlerini kapıyor, kulağını tıkıyor, dilini bağlıyor. Vahşet sürüyor...

 

Kaç gündür bekliyorum, Ankara'da bir yetkili çıksın ve Rusya'ya cevap versin. Yok, kahredici suskunluk sürüyor. Rusya Başbakan Yardımcısı ve Putinin özel temsilcisi İlya Klebanov'un sözlerinden bahsediyorum. Üç cümle söyledi Rus temsilci:

1. Rusya, tıpkı Türkiye gibi İslâmcılıkla savaşmaktadır.

2. Türkiye'nin Kürtlere karşı mücadelesi neyse, Rusya'nın Çeçenler'e karşı mücadelesi de odur.

3. Türkiye'ye, Çeçen savaşı konusunda aldığı tavır sebebiyle teşekkür ederiz.

Bunlar suskunlukla karşılanacak sözler midir? Bunlar, "Temsilci alkollüydü" denilerek mazur görülecek ifadeler midir?

Rus temsilcinin her cümlesi, derin bir anlam ya da korkunç bir iddia taşıyor. Bir yargı yüklü her cümle.

Alalım ilk cümleyi: "Rusya tıpkı Türkiye gibi İslâmcılıkla savaşıyor" ifadesi Türkiye açısından bir gerçeği mi yansıtıyor? Türkiye'de devam etmekte olan 28 Şubat süreci, Rusya'nın Kafkaslar'da yürüttüğüne benzer bir "İslâmcılıkla mücadele" süreci midir? Bu yargıyı içimize sindirmemiz mi gerekiyor? Böyle bir yargı, 28 Şubat iradesinin benimsediği bir yargı mıdır? Eğer Rus temsilcinin dediği doğru ise, "İslâmcılıkla savaş" global bir işbirliğini mi yansıtıyor? Rusya'nın tanımladığı ve mücadele bayrağı açtığı "İslâmcılık" nedir? Bu, 28 Şubat'ın 'iç tehdit" değerlendirmesi ile hangi ölçüde örtüşmektedir?

Ya ikinci cümle? "Türkiye'nin Kürtlere karşı mücadelesi neyse, Rusya'nın Çeçenler'e karşı mücadelesi de odur" diyor Rus temsilci. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl suskunlukla karşılar Türk diplomasisi? Bu değerlendirme, Türkiye'nin Doğusunda-Batısında nasıl karşılandı, nasıl yorumlandı, Türkiye'nin Doğu-Güneydoğu'daki hassas ortam nasıl etkilendi? "Avrupa'dan gelen diplomatların önce kiminle görüşeceği" konusunu olağanüstü bir hassasiyetle karşılayan Ankara, Rus temsilcinin Çeçen-Kürt paralelliği kurmasına nasıl sessiz kalır? Var mı böyle bir paralellik? Ankara, böyle mi bakıyor Çeçen olayına, ya da Doğu-Güneydoğu hadisesiyle Çeçenistan arasında paralellik görüyor mu? Görmüyorsa neden susuyor?

Ve üçüncü cümle... Türkiye'yi, Kafkasları, bağımsızlık arayışındaki tüm Türk dünyasını perişan eden cümle: "Türkiye'ye Çeçen savaşı konusundaki tavrı sebebiyle teşekkür ederiz." LDP lideri Besim Tibuk, "Rusya bugüne kadar Çeçen savaşı sebebiyle dünyada başka bir ülkeye teşekkür etti mi?" diye sormakta yerden göğe kadar haklıdır. Evet, bize teşekkür etti Rusya... Sevinmeli miyiz? Bayram mı yapmalıyız? Yoksa utançtan başımızı yere mi eğmeliyiz?

Neyin bedelidir bu teşekkür? Nasıl hakettik, hangi davranışımızı ödüllendiriyor Moskova?

-Çeçenistan Rusya'nın iç meselesi dememizi mi?

-Rusya'nın Çeçenistan'da terörle mücadele ettiği kanaatimizi mi?

-Çeçenler'e, herhangi bir yardım konusunda zinhar ümit vermememizi mi?

-Ve nihayet, sınırda, çoğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan sivil Çeçenleri topraklarımıza kabul etmememizi mi?

Anlaşılıyor ki Moskova, utangaç biçimde "Savaşın ama, insani boyutu unutmayın" yollu uyarılarımızdan hiç rahatsız olmamış. Belki de o uyarıları, zevahirin kurtarılması olarak değerlendirmişlerdir. "Eh artık, Türkiye o kadarını da yapsın" diye düşünmüşlerdir. Zaten bu uyarıların kıymet-i harbiyesi de olmamıştır. Ne bir bomba eksik düşmüştür Çeçen topraklarına ne de hunharca soykırımda bir gevşeme olmuştur.

Rus aydınların "Ülke yeniden Stalinizme gidiyor" çığlığı kadar bile vurgulu değildir Türkiye'nin tepkisi...

İnsan, "Bizim eylemimizin sizin 28 Şubatınızdan, iç tehdit değerlendirmenizden ne farkı var?" diye ikna etmiş olabileceklerini düşünüyor Ankara'yı... Gerçekten böyle mi olmuştur Allah aşkına?

Türkiye, ne yazık ki, Amerika ve AB ile paralel bir suskunluğu sergiliyor. Dünya da susuyor Çecenistan için? Gözlerini kapıyor, kulağını tıkıyor, dilini bağlıyor.

Vahşet sürüyor...

Düşünüyorum da, kamyona takılıp sürüklenen ceset bir Musevi'ye ait olsaydı, ya da bir Amerikalı'ya... Dünya böyle suskun mu kalırdı? Ya o, toplu mezarlar? Ya o kadınlar, çocuklar? Ya hastanesi, camisi, yerleşim birimleriyle yerle bir edilmiş Grozni?

Aynı anda yüzlerce roket kusan silâhlar bir Amerikan kentine düşseydi?

Evrensel değerlermiş! Hani nerde?

Nerde insan hakları? Hatta nerde savaş hukuku? Var mı cesetleri böyle kamyonlara takıp sürüklemek savaş hukuku içinde? Var mı soykırım, var mı sivil alanların yerle bir edilmesi?

Dünya, (hatta Türkiye) Heider'e gösterdiği tepkiyi gösterdi mi Moskova'ya karşı?

Sarhoş (yani diplomatik makyajları aşıp, şuur altındakini seslendiren) Rus temsilci, ülkemiz hesabına tarihe kara bir not düştü ve gitti. Bunu görmemek, ülkem adına bana giran geliyor. Bu Çeçen utancını yüreğimizde yıllar boyu taşıyacağız.


4 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...