T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ustamızdır... Sever de, döver de...

Hakkı Devrim, sağolsun, fakiri taltif ettiği yazısında, "Bir okuryazardır, buna rağmen azınlık kabadayısı üslubunu tercih eder" hüküm cümlesini kullanmış.

Geçmişte polemiklerimiz oldu.

Hususen onu kıracak, incitecek yazılar yazdığımı hatırlıyorum.

Ama o, bazı refiklerimiz gibi, karşılıklı cebelleşmeyi "kazanç fırsatı" sayıp soluğu mahkemede almadı. "Giydirmelerini" hep nezaket dairesinde yaptı. Punduna getirince de, amiyane benzetmesiyle "lafı geçirdi."

Olsun.

Ustamızdır.

Sever de, döver de...

Mezkur yakıştırmayı bilinçaltı öfkesine veriyor ve sözü, nicedir yazmayı kurduğum mevzuya, Andre Brink'in "Kuru Beyaz Bir Mevsim" adlı romanına getirmek istiyorum.

"Romancılarımızın ve okurların bu romanı okumalarını salık veriyorum" diyordu Naci, "Okurlar büyük heyecan duyacaklardır; romancılar da, öyle sanıyorum, birtakım sorunlar üzerinde 'romancı' olarak yeniden düşünmek gereğini duyacaklardır."

Hadi "azınlık kabadayısı" üslubuyla soralım:

Fethi Naci de kim?

Fethi Naci ünlü bir roman eleştirmeni.

Bir vakitler, "Türk edebiyatının Jdanov'u" diye dalga geçerlerdi. Doğu Bloku çöktü, komünizm tarihe karıştı, edebiyattaki Stalinist yönsemelerin pabucu dama atıldı, ne yapsın, o da tutup işi "saf edebiyat"a döktü; artık korkmadan Tanpınar ve Reşat Nuri Güntekin hakkında yazabiliyor, Mehmet Kaplan'ın "insan", Mustafa Kutlu'nun "iyi bir edebiyatçı" olduğu gerçeğini hatırlayabiliyor ve daha da önemlisi, "birtakım sorunlar üzerinde düşünürken" "güncel" isimlere ve geçmiş edebiyat getolarına (Adnan Benk ve takımına örneğin) atıf yapabiliyor...

Gerçi Hikmet Temel kardeşimiz adını "Köy Romanlarının Unutulmaz Eleştirmeni"ne çıkarmıştı ama, ilgisi yok; "köy romanı" tesmiye olunan "tezek aromalı kır köykürtüleri"ne (benzetme bana ait değildir Hakkı Bey, hemen irkilmeyin) ilk ciddi eleştiri yine ondan gelmiştir; Ömer Polat, Fakir Baykurt, Talip Apaydın ve Dursun Akçan üzerine yazdıklarını hatırlayın...

Neyse...

"Kuru Beyaz Bir Mevsim"i Fethi Naci'nin Adam Sanat'taki yazısından istihbar etmiştim. Şu günlerde yeniden okuyorum. Filmi de yapılmıştı. Hatta, yanlış hatırlamıyorsam Türk televizyonlarında gösterilmişti.

Andre Brink Güney Afrikalı bir yazar.

1935 doğumlu imiş.

İlk romanı "Karanlığa Bakış" 1973 yılında yayımlanmış ve büyük gürültüler koparmış.

Romanları birçok dile çevrilmiş, birçok ödül almış...

Brink, romanlarında "umumiyetle" Güney Afrika'daki kronik "siyah-beyaz" çatışmasını işliyor ve "beyazlar yönetimi"nin ırkçı uygulamalarını deşifre ediyor.

"Kuru Beyaz Bir Mevsim"de de Jonathan adlı bir siyahın öyküsü anlatılıyor.

Niçin tutuklandığı bilinmeyen Jonathan bir sabah hücresinde ölü bulunur. Resmî açıklamalara göre intihar etmiştir. Oğlunun ölümünü kuşkulu bulan (baba) Gordon bu cinayetin izini sürerken aynı akıbete uğrar, ortada somut bir neden yokken tutuklanır ve bir sabah hücresinde "ölü bulunur..."

Sıradan bir roman...

Sıradan bir cinayet...

"Bazen sıradan bir cinayeti yazmak, bir ülkenin gerçekliğine dönüşebiliyor" diyordu yazar.

Muradım, asıl, "Haberci Çocuk Cinayetleri"nden "İki Genç Kızın Romanı"na, yine sıradan cinayetleri eksen almış görünen bir yazarın, Perihan Mağden'in "Türkiye gerçekliğine" ne ölçüde yaklaştığını kurcalamaktı ama, araya Hakkı Devrim ve Andre Brink girdi.

Başka sefere artık...


14 Eylül 2002
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED