T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Magazin "yerinde" mi her yerde mi?

Geçen hafta Cuma akşamı İskele Sancak'tan önce Taha Akyol'un hazırlayıp sunduğu "Eğrisiyle Doğrusuyla" programında Soli Özel'i izledim. Program söyleyecek sözü olanları dinlemek üzere formatlandığından, hakikaten "dinlemek" isteyenler için hiç sıkılmadan geçen bir saat sunuyor. Ben kendi adıma şimdiye kadar gerek daha önceden tanımadığım akademisyenleri tanımak, gerek tanıyıp bildiğim isimlerle ekran aracılığı bir sohbetin içine konuk olmaktan haz duyuyorum. Not almadığım için çok pişmanım. Akdeniz Üniversitesi'nde görevli olan ve Kazım Karabekir Paşa üzerine çalışma yapmış Prof. hanımın konuşması ve çalışmasına verdiği emek, çalıştığı konu ve dönem üzerine duyduğu heyecan beni bir sanat eseri seyrediyormuşçasına mutlu etmişti.

Soli Özel'in özellikle İran Devrimi ile ilgili olarak söylediklerini dikkatle dinledim. İran Devrimi'ni dünyanın üç büyük devriminden biri olarak gören Soli Özel'in, aynı zamanda İran Devrimi'nin köylü desteğini almamış tek devrim olarak kabul etmesini duyduğum andan itibaren zihnimi harekete geçiren bu tespit ile mutlu oldum.

İskele-Sancak'ın tek konuktan oluşan formatıyla yayınlandığı sıralar sabah üçe kadar oturup bilgi anlarını paylaştığım sohbetlerle zenginlemiş olarak uykuya geçtiğim çok olmuştur. İnsanların karşıya karşıya dizilip; kimin ne söylediğinin önemini yitirip; kim ne kadar öfkelenme ve öfkelendirme kapasitesine sahip mantığıyla yapılan "barut hattı" formatına geçildikten sonra seyretmez oldum. Çünkü bu tür programların ortaya koyduğu dile ve yüze itirazım var. Fakat 22 Mart Cuma akşamı konu magazin olduğu için vazife icabı seyretmem gerektiğini düşünerek oturdum ekran karşısına.

Karşı karşıya olabildiğince çok adamın oturtulduğu programlarda bir şeyi değil tartışmak, tartışılacak konuyu eli yüzü düzgün bir şekilde ortaya koymak bile çok zor. Nitekim yine öyle oldu. Mehmet Barlas magazine hürriyeti savundu bütün hürriyetlere taraftar olduğu noktasından. İstemeyen düğmesini kapatır dedi. Karşı tarafta olanlar şunu net olarak ortaya koyamadılar: Kimse magazin programı yapılmasın demiyor. Ama magazin programları da belli saatte yayınlanan bir program olarak yerini korusun. Kanser hücreleri gibi ekranın her saatini magazin kaplamış durumda. Şimdi bu noktada Sayın Mehmet Barlas, seyretmeyin o zaman diyebilir. Bu satırların yazarı da seyretmiyor zaten. Ama çocukları çizgi film seyrederken ya da masum bir Türk filmi seyrederken birden araya giren program tanıtımı sahneleriyle çocuklarının zihninin kirlenmesini de istemiyor. Bu noktada Sayın Barlas çocuklarınıza da çocuk programları seyrettirmezsiniz olur biter diye mi yaklaşacak? Henüz üç buçuk yaşındaki kızım bana her sabah İbrahim Tatlıses'i, Tarkan'ı sevip sevmediğimi soruyordu. Orhan Pamuk'un "KAR" romanının yoğun bir şekilde gündemde yer aldığı hafta ise "Orhan Pamuk'u" sevip sevmediği sordu. İnsanlar bunu seviyor diye pespaye program anlayışına cevaz verilmesinde haklılık payı bulmak mümkün değil. Ağırlıklı olarak, yoğun olarak ne veriyorsanız verdiğiniz tekrardan dolayı izleyici onu alıyor. Tercih olarak içinde magazin olmayan haber saatini tercih etmiş olmam bir işe yaramıyor. Çünkü öncelikler sırasını bilmem hangi mankenin almış olduğu iki gr. fazlalığın oluşturduğu insan tipiyle yurttaş sorumluluğunu paylaşmamız imkansız hale geliyor.

Bir şey okuyamayacak kadar yorgun olduğum zamanlarda tv karşısına geçtiğimde seyredecek hiçbir şey bulamıyorum. Bütün kanallar aynı saatte aynı espriye yönelik programlar veriyor. Ben tek kanallı tv çağının çocuğu olduğum için müzik ve film konusunda terbiye görmüş bir zevke sahip olduğumu düşünüyorum. Tv'yi kapatıp radyoyu açıyorum, o saatlerde radyolarda çok güzel müzik programlarına rastlamak mümkün. Ama tv kültürü içinde yetişmiş insanlar dinleme kültürüne sahip değil. Dinleme "kabiliyetini" ancak seyrin mümkün olmadığı zamanlarda devreye sokabiliyor günümüz insanı. Müzik dinlemek yerine, müzik seyretmenin (klip) tercih ediliyor oluşunu bu noktadan değerlendirmek mümkün.

Sonuç olarak magazin ağırlıklı gazeteler çıkabilir. Magazin programları yapılabilir. Fakat yapılan işlerin özgür kalmayı hak edebilmeleri için "başkaları için seçilmiş yere tecavüz etmemeleri gerekir. Yani ben ciddi içeriğinden dolayı tercih etmiş olduğum gazetenin porno içerikli bir magazin ilavesi vermesini; haber saatinin 3/1'den daha fazla bölümünün şarkıcı-manken, sauna-plaj görüntülerine ayrılmış olmasını haber alma hakkımı kısıtlayıcı bir durum olarak görürüm.


29 Mart 2002
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED